yaklaşımlarHalil KarapaşaoğluYapay zekanın edebi metin üretmesi üzerine; “edebiyata” karşı edebiyatı savunmak - Halil...
yazarın tüm yazıları:

Yapay zekanın edebi metin üretmesi üzerine; “edebiyata” karşı edebiyatı savunmak – Halil Karapaşaoğlu

Yeniçağ podcastını dinleyin

Robot Sanatçılar

California Magazine’in bahar 2021 sayısında Laura Smith imzasıyla “Will AI Write The Next Great American Novel?”, “Yapay Zeka Amerika’nın Bir Sonraki Büyük Romanını Yazacak mı?” başlığıyla bir makale yayınlandı (Smith, 2021). Smith çok önemli bir soru sormuştu. 21. yy’da yapay zekanın yazdığı şiirleri, romanları, öyküleri mi okuyacağız? Yapay zeka tarafından ortaya konan bu metinler bizlerin hayatlarını hangi yönde değiştirecek? Yapay zeka hangi deneyime hangi bakış açısına göre metinler üretecek? Başka bir deyişle, yapay zekanın üreteceği metinlerin temeli ne olacak? Bu metinleri okuyacak kitlelerin edebiyatla ilişkisi nasıl şekillenecek? Bu metinleri okuyan kitleler insanların ve özellikle eleştirel açıdan bakarak metin üreten yazarların ve şairlerin yazdıklarını okuma ihtiyacı hissedecek mi? Bu girişim dünya edebiyat tarihinin tam anlamıyla “reset”lenmesi yani tekrar yaratılması anlamına mı geliyor?

Smith, makalesinde GPT-3 (Generative Pre-trained Transformer 3) (Üretken Ön İşlemeli Dönüştürücü 3) isimli derin dil öğrenme modelini kullanan yapay zeka temelli bir programdan bahsediyor. GPT-3, OpenAI isimli yapay zeka araştırma şirketi tarafından 2020 yılında piyasaya sürüldü.

TEDx konuşmacılarından Jukka Aalho GPT-3 ile “Aum Golly” isminde 2021 yılının başlarında bir şiir kitabı yayınladı. Jukka Aalho ilk 5 şiiri kendisinin yazdığını geriye kalan 55 şiiri de GPT-3’nin yazdığını, GPT-3’nin ürettiği metinlerin, insan üretimi metinlerden farksız olduğunu ifade ediyordu (Aalho, 2021).

Robert Dale, GPT-3’nin insanlığın sonunu getireceğinin sinyallerini vermediğini ancak teknolojinin kötüye kullanılabileceğini bundan dolayı da endüstrinin içinde “yapay zeka etiğinin” gelişmeye başladığını ifade etti (Dale, 2021, syf. 118). Dale’in ifadeleri bu endüstriyi elinde tutan sermaye gruplarının sürekli olarak insanlığı rahatlatmaya dönük verdiği telkinlerden farklı değildi. Bütün bu çaba ünlü Bilim Kurgu yazarı Isaac Asimov’un ortaya koyduğu “Frankenstein Kompleksi”nden insanları uzak tutma çabasıydı. İnsanları robotların insanlığın sonunu getireceği endişesinden uzak tutmak istiyorlardı. İleriki bölümlerde yapay zekanın sınıflı toplumlarda açabileceği problemlere değineceğim ancak GPT teknolojisinin çok kısa bir zaman içinde metnin egemen olduğu her alanda büyük tartışmalar yaratacağını belirtmem gerekiyor. Bu yazının en önemli gailelerinden bir tanesi de bu tartışma alanlarına zemin yaratmaktır. Sınıflı toplumlarda bu zemin ne olmalıdır? Meseleyi ele alırken neye göre nasıl tartışmalıyız?

12 Haziran 2019 yılında Oxford’da St. John’s College’de insanlık tarihinin en önemli ve bence en çok tartışılması gereken sergilerinden biri açılmıştı. Dünyanın ilk ultra gerçekçi insansı robotu AI-DA çizdiği resimleri kamusal alanda sergilemişti (Haris, 2019). AI-DA için hazırlanmış tanıtım videosunda “I am The Change-Ben Değişimim” yazıyordu. Haberi yapan Chris Harris ise haberin başlığında AI-DA’dan “Sanatçı Robot-Robot Artist” olarak bahsediyordu. AI-DA’nın resmi internet sitesinde, AI-DA’nın çizimlerinin sanat olduğu çünkü AI-DA’nın resimlerinin “teknolojinin büyük bütünleşmesini yansıttığı” iddia ediliyordu. Sanatın insanlar tarafından insanlar için yapıldığı ancak bunun hep böyle olmadığı belirtiliyordu. Antik Yunanlıların sanatın ve yaratıcılığın Tanrılardan geldiğini hissettiklerini, ilhamın kutsal olduğu savunuluyordu. AI-DA’nın sanat ürettiği, sanatın artık insanın gereksinimleriyle sınırlı kalamayacağı belirtiliyordu (AI-DA, 2019). AI-DA Cornish Robotics Company ve Oxford Üniversitesi işbirliği içinde ilk robot sanatçı olarak bizlere sunuldu.

Robotlar fabrikalarda, seks ve savaş endüstrisinde, sağlık sektöründe, eğitimde, servis sektöründe yani yaşamın her alanında kullanıma girdi. Geriye sadece sanat kalmıştı. Sanat neden insanların tekelinde olsun? Gerek edebiyat gerekse sanatın diğer alanlarında da yapay zeka üretim yapmalıydı. Yapay zeka 21. yy’da karşımıza bir sanatçı olarak da çıkıyordu. Peki neden? Yapay zekanın metin üretmesinin kapitalistlere ne yararı olacak? Edebiyat, sanat ne işe yarardı? Kapitalizm robotlara edebi metinler ürettirerek, resimler çizdirerek ilerde sinema filmleri çektirerek ne yapmayı planlıyordu? Yapay zeka sanatçı olabilir miydi? Sanatçı olmak ne demekti? Edebi metin hangi özellikleri taşıyordu? Bir yazar veya şair sadece metin üreten teknik elemanlar mıydı? Yazarların ve şairlerin ürettiği metinlerin toplumla bağlantısı neydi? Yazılan metinlerin, basılan kitapların toplumsal zeminde ifadesi neydi, bu değer nasıl ortaya çıkardı? Kısacası bizler neden hâlâ Cervantes, Dante, Tolstoy, William Blake, John Milton, Nazım Hikmet veya Homeros okuyorduk? Bu yazarlardan veya şairlerden beklentimiz neydi? Bütün bu insanların ürettiği metinlerin hayatımızla olan ilişkisi neydi? Bir robotun yazdığı metin ile Yaşar Kemal’in yazdığı metin arasındaki temel farklılıklar ne olabilirdi?

Üretim Sürecinde İnsanın Makineyle Karşılaşması

Bütün üretim alanları insandan arındırılarak makineleşiyordu. Üretim araçlarının mülkiyetinin kamusallaşması, üretimin robotlar tarafından yapılması insanın bugüne değin hiç görmediği bir özgürleşme sürecinin içinde olduğu varsayımına ulaşmamızı sağlayabilirdi. Tahakkümden, sömürüden, iktidar ilişkilerinden kurtarılmış yeni bir yaşam, yüzyıllardır esaret altında yaşayan insanın ulaşmaya çalıştığı nihai noktaydı. Bunun hayalini bile kurmak bir an olsun insanın içini ferahlatıyordu.

Üretim araçlarının mülkiyetinin özel teşebbüslerin elinde olduğu kapitalist toplumlarda üretimin plansız bir şekilde insanlardan alınıp robotlara devredilmesi ne anlama geliyordu? 1700’lerin sonlarına doğru James Watt buharlı makineyi üretimde kullanılacak şekilde geliştirdi. 1800’lerin başında insanlık ilk kez buharlı makinelerle üretim sürecinde tanıştı. 19. yy’da Karl Marx, makinelerin üretim alanlarını ele geçirmesinin bir sonucu olarak işçilerin büyük bir sefaletin içinde olduğunun altını çizdi. Makineleşme sürecinin hızlı olması durumunda ise etkinin kitleselleştiğine vurgu yaptı. 1838 yılında makineleşmeden dolayı işçilerin pek çoğunun açlıktan öldüğünü geri kalanların ise uzunca bir süre günde 2.5 peniyle geçinmeye çalıştığını söyledi (Marx, 2010, syf. 411). Marx, Kapital’de Doğu Hindistan’da bulunan valinin “1834 ve 1835 yıllarında Hindistan ovalarının pamuk dokumacılarının kemikleriyle bembeyaz olduğu” ifadelerini alarak okuyucularına aktardı (Marx, 2010, syf. 412). Açlıktan ölen pamuk dokumacılarının kemikleriyle beyaza dönen ovalar, gözümüzde canlandırılınca yaşanan trajedinin büyüklüğü biraz olsun anlaşılır olur.

Tarihte ilk kez makine ile işçiler karşı karşıya gelir. İşsizlikten ve sefaletten ölen işçiler değişen bütün toplumsal ilişkilerin tek sorumlusu olarak makineleri görürler. “Luddite Hareketi” işte böyle bir ortamda doğar (Marx, 2010, syf. 409). İşçiler intikam almak hırsıyla makinelere saldırırlar. Acılarını öfkelerini bastırmak için makineleri kırmaya çalışırlar. Fritz Lang tarafından Almanya’da çekilen dünyanın ilk uzun metrajlı bilim kurgu filmi olan Metropolis’te de buna benzer bir hikaye ile karşı karşıya kalırız.

Fabrikalarda makinelerle çalışan diğer işçilerin hayatları ölenlerden çok da farklı değildir. Onların en büyük şansı hâlâ yaşamalarıdır. “Yaşamak ve ölmek arasında fark var mıdır?” İnsan işte tam da bu tarz derin krizlerin içinde, yaşarken ölü gibi hissettiği olağanüstü hallerde bu soruyu sorabilir ancak! Yaşamın ve ölümün sınırlarının bulanıklaştığı başka hangi anlar vardır ki? Makinelerin üretim ilişkilerinin içine kapitalistler tarafından sokulmasıyla, ilk kez emek üretim sürecinde bölünmüş olur. Emeğin bölünmesi işçinin tam anlamıyla kapitalistlerin hegemonyasına girmesini sağlar. İşçi üretim sürecinin tamamını kavrayamaz hale gelir. Ürettiği meta üzerinde kurduğu tahakkümü tamamıyla yitirir. Kollektif üretimin ortadan kalkması, işçinin bütün üretim süreçlerine hakim olamaması, metayla arasındaki ilişkinin sorunlu bir hale gelmesi onun yabancılaşmasını, yıkımını açığa çıkarır. Zaanatkârlar iş yerilerinden atılır. İş için kalifiyeli işçilere ihtiyaç yoktur. Ucuz iş gücü olarak kadınlar ve çocuklar fabrikalarda çalışmaya başlar. İnsanın aklıyla eli ilk kez bu dönem birbirinden ayrılır (Mackenzie, 1984, syf. 485). İnsan makinenin bir uzantısı bir parçası olarak üretim ilişkilerinin içinde yeni bir rol alır.

Buharlı motoru icat eden James Watt bu icadıyla tarihin akışını değiştirmişti. Bugün kullandığımız cep telefonları vücudumuzun bir uzvu olarak kabul görüyor. Belki de 19.yy’da makinelerin bir uzantısı olarak çalışmaya başlayan insan gibi biz de cep telefonlarının bir uzantısı olarak var olmaya başladık. 21. yy’ı ve bu bağlamda yapay zekayı tartışmak için 19.yy’ı anlamak, insan ve makine arasındaki ilişkiyi irdelemek gerekir.

Bugün 4. Sanayi Devrimi’yle birlikte işçilerin birçoğu üretim ilişkilerinin dışında bırakılacaktır. Yapay zeka, akıllı fabrikalar, akıllı makineler üretimin neredeyse tamamını kontrol edecek kapitalistler adına. Üretimden ışık koparılacak, üretim tamamen robotlar tarafından “Karanlık Fabrika-Dark Factory” diye tabir edilen insansız, karanlık fabrikalarda gerçekleşecek (Lengsfeld, nd.). Üretim araçlarına kimin sahip olduğu sorusu aradan 200 yıl geçmesine rağmen insanlık için hâlâ güncel değil mi? Üretim araçlarının mülkiyeti, bu mülkiyet ilişkilerinin toplumsal ilişkileri nasıl şekillendireceği tartışmasını yapay zeka ile birleştirmezsek, yapay zekaya ilk önce hayran kalırız, sonra bizi işsiz bıraktığı için ondan nefret ederiz, sonrasında da bütün hayatımızı altüst edeceği için karşılaştığımız bütün sorunların kaynağını onu görüp, onu yok etmek için ona saldırırız.

Teknolojinin Temsiliyet Sorunu

Suudi Arabistan 2017 yılında Hanson Robotics tarafından yapılmış Sophia isimli robotu çok tartışmalı bir şekilde vatandaşı olarak bütün dünyaya ilan etti. Böylelikle uygarlık tarihinin ilk robot vatandaşı Sophia olmuş oldu. Sophia’ya orada olmaktan mutlu olup olmadığıyla ilgili soru sorulduğunda ise Sophia “etrafının güçlü, zengin, zeki insanlarla çevrili olduğu sürece her zaman mutlu olduğunu” dile getirdi (Stone, 2017). Suudi Arabistan’ın toplumsal yapısını düşündüğümüzde etrafında güçlü, zengin ve zeki olarak büyük ihtimalle sadece erkekler bulunuyordu. Sophia neden etrafında zengin insanlar görmek istiyordu? Neden zengin insanlarla mutlu olabiliyordu? Sophia’nın çok basit cümlelerle kendisine sorulan soruya verdiği yanıt eleştirel teori açısından düşünüldüğünde, yapay zeka çalışmalarının, robotların bugünün ve geleceğin dünyasında sınıfsal olarak burjuvazinin, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından patriarkanın yanında durduğunu ve duracağını işaret ediyordu. Bu sonuca sadece bu örnekten yola çıkarak ulaşmak mümkün değildir. Belkiler üzerinden bu sonuca ulaşamayız. Sınıflı toplumlarda teknoloji kimi temsil ediyor? Teknoloji hangi grupların çıkarlarına göre şekilleniyor? Kapitalizm koşullarında üretilen teknoloji kime karşı kullanılıyor?

Genel olarak teknolojiye dair sorduğumuz soruları özel olarak yapay zekaya dair de yöneltebiliriz. Bütün bu soruların işaret ettiği tek bir nokta var aslında. Kapitalizmde teknoloji kimi veya kimleri temsil ediyor? Bu bölümde sorgulayacağımız mevzu teknolojinin temsiliyet problemidir. Judy Wajcman kapitalizmde geliştirilen teknolojinin erkek egemen düzenin ihtiyaçlarına göre yapılandığını vurgulamaktadır (Wajcman, 2010). Wajcman başka bir makalesinde teknolojinin “donmuş cinsiyet ilişkilerini” temsil ettiğini iddia eder (Wajcman, 1991, syf. 30). Makalenin devamında, endüstriyel yeniliklerin tarihsel olarak özel sosyal grupların çıkarlarına göre üretildiğini ve bu üretimin diğer sosyal grupların çıkarlarına karşı olduğunu belirtir. Eğer teknoloji, zihinlerde olduğu gibi mesleki stereotiplere göre biçimlenirse, iş yerlerinde de bu ayrımların olmasının şaşırtıcı olmayacağını yazar. (Wajcman, 1991, syf. 40). Wajcman’ın ortaya koyduğu iki temel argüman var. Birincisi teknolojinin sınıfsal ve cinsiyet bağlamında egemen olan tabakanın karşı sınıfın ve cinsiyetin çıkarlarına zarar verecek şekilde geliştiği, ikincisi ise teknolojinin egemen tabakanın çıkarlarına göre şekilleneceğinden, cinsiyet ilişkilerindeki ayrımcılığın iş yerlerine de tezahür edeceğidir. Bu argümandan yola çıkarak teknolojinin erkek egemen bir bilinçle üretilmesinin ataerkil ilişkileri güçlendireceği ve derinleştireceği sonucuna ulaşabiliriz. Feminist kuramdan yola çıkarak, kapitalist sistemde teknolojinin erkek egemen zihniyeti temsil ettiğini ve bundan mağdur olacak kişilerin başta kadınların ve LGBTI+ bireylerin olacağını söylemek yanlış olmaz sanırım.

Christian Fuchs, ters bir taraftan bakarak teknolojinin emek, değer, sınıf, sermaye ve proletaryayı ortadan kaldırabileceğini, bütün ekonomiyi ve toplumu dönüştürebileceğini ileri sürer. (Fuchs, 2016, syf. 17). Fuchs, Wajcman’ın tam da karşı çıktığı noktada, yine teknolojinin hangi güç ilişkilerinin elinde şekillendiğine bağlı olarak, insanlığın teknoloji sayesinde kurtulabileceğini, sınıfsız topluma geçebileceğini savunur. Fuchs, teknolojinin gelişi güzel gelişmediğini, sınıflı toplumlarda, teknolojinin belirli çıkar ve iktidar yapıları tarafından şekillendiğini öne sürer. Ayrıca Kapital’den alıntı yaparak, Marx’ın kapitalizm koşullarında teknolojinin baskı ve sömürünün araçları haline de dönüşebileceğini savunduğunu aktarır (Fuchs, 2018, syf. 524). Bu bağlamda üretim araçlarını elinde tutan burjuvazinin kâr oranını arttırmak için teknolojiyi kullanmaktan kaçınmayacağı gün gibi ortadır. Burjuvazi her yıl milyonlarca dolarlık yatırımlarla teknolojiyi daha ileri bir noktaya getirmek için bu alana çok büyük paralar harcıyor. Teknolojiyi üreten egemen sınıf doğallığında kendi çıkarlarını koruyacak bir teknolojiden yana olacaktır elbette.

Marx’ın 1. Endüstri Devrimi ve kapitalizm arasındaki ilişki için yaptığı analizi göz önünde tuttuğumuzda toplum ve teknoloji arasındaki diyalektik ilişkiye işaret ettiğini fark ederiz (Mishra, 1979, syf. 140). Marx’in işaret ettiği diğer bir mevzu ise makineleşmenin emek tasarrufu sağladığıdır (Mishra, 1979, syf. 143). Dolayısıyla teknolojiye yatırım yapan sermaye gruplarının en büyük beklentisi üretimde kâr oranlarının artmasıdır. 19.yy’da makineleşmeyle birlikte kalifiyeli işçiler işten atılmış yerine ucuz iş gücü olarak kadınlar ve çocuklar istihdam edilmiştir.

Sınıflı toplumlarda teknolojinin erkek egemen düzenin ve sermaye gruplarının çıkarları gözetilerek geliştiğini ve üretildiği sonucuna ulaşırız. Tartışmayı böyle bir zemine kaydırdığımızda, yapay zekanın ürettiği metinlerin, açtığı sergilerin veya çekeceği filimlerin kimlerin yararına veya kimlerin çıkarlarına hizmet edeceği sorusuna verilecek yanıtlar netlik kazanacaktır. Sınıflı toplumlarda, sanat burjuvazinin ideolojik aygıtlarından birine dönüşerek, insanın iktidar ilişkileri içinde yaşamla kurduğu bağın sorgulamasına engel olur. Sınıflı toplumlarda sanat mistik bir karaktere bürünür. Sanat ve sanatçının yaşamla bağı kopartılarak, sanatçının yaratılan mistik dünyanın içinde hapsedilmesi sağlanır. Sanatçı eşitsizliğe, adaletsizliğe, sömürüye, ötekileştirilmeye karşı duyarsızlaşır. Teknik bir elemana dönüşür.

Yapay Zekanın Metin Üretmesi Ne Anlama Geliyor ?

Yapay zekanın metin üretmesi ne anlama geliyor, sorusunu iki farklı açıdan tartışmaya çalışacağım. Ortaya koymaya çalışacağım birinci bakış açısı, yapay zekayı bir meta olarak ele alıp, yapay zekayı meta fetişizmi kavramıyla tartışmaktır. Yapay zekanın bir meta olarak metin üretme sürecinin ve bu sürecin sonucunun ona fetiş bir karakter kazandırdığı iddiasında bulunacağım. İkinci bakış açısı ise yapay zekanın bir meta olarak edebiyatla fetişleşmesinin yazar, şair ve okurda yarattığı yabancılaşma sorunu olacaktır.

Yapay Zeka, Metin Üretimi, Meta Fetişizmi ve Yabancılaşma Sorunu

Karl Marx “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı” isimli eserinde metayı kullanım değeri ve dönüşüm değeri olan “şey” olarak açıklar (Marx, 2005, syf. 43). Kullanım değeri maddenin ve ürünün kullanım alanlarıyla ilgilidir. Marx bir elmasın estetik veya teknik anlamda gereksinimleri karşılamasının elması hâlâ elmas yaptığı onu metalaştırmadığının altını çizer. Bunu da kullanım değeriyle açıklar. Kullanım değerinin ekonomik anlamda bir şeyleri belirlediği noktada ekonomi politiğin meselesi olduğu, o minvalde ise değişim değerinin açığa çıktığının altını çizer (Marx, 2005, syf. 44). Kendi emeğinizle bir çuval buğday üretirsiniz. Buğdayla kendiniz için ekmek, pasta, makarna, bira vs. yapabilirsiniz. Bu kullanım alanları buğdayın kullanım değerini açığa çıkarır. Buğday bu aşamada meta değildir. Buğdayın birilerinin kullanımına veya toplumun kullanımına değişimle geçmesi onun değişim değerini oluşturur. Yani bir çuval buğday pazarda satılıyorsa karşılığı 100 TL veya bir kilo demire eşitse o zaman değişim değeri açığa çıkar. Dolayısıyla bir çuval buğday değişim değeriyle meta olur.

Yapay zeka kullanım değeri ve değişim değeriyle bu bağlamda metadır. Yapay zeka birçok farklı alanda kullanılabilinir, piyasanın içinde satışa sunularak ekonomik bir değere tekabül eder. Ekonomik anlamda piyasa koşullarında bir karşılığı vardır.

Marx, insan emeği ürünlerin meta olarak yani değişim değeri açığa çıkmasından sonra fetiş bir karakter kazandığını söyler (Marx, 2010, syf. 83). Metanın fetiş bir karaktere değişim değeriyle bürünmesinin sebebi metanın değişim değerinin açığa çıkmasıyla özerkleşmesi ve metalar arasında insan emeğinden bağımsız olarak, ilişki kurup özneleşmeye başlamasıdır. Metanın özneleşmesi toplumsal ilişkilerimizle birlikte insanın varlığını da değiştirmeye başlar. İnsanların Nike ayakkabı giyerek, Iphone telefon taşıyarak, BMW veya Mercedes marka araba sürerek, bu markaların kendisini sınıfsal anlamda ayrıcalıklı hissetmesini sağlaması tam olarak Marx’ın işaret ettiği meta fetişizmidir. Nesne (meta) özneleşirken, özne (insan) nesneleşmeye başlar.

Yapay zeka bir marka değeri üzerinden değil resim sergileri açarak, metinler üreterek, programlar yazarak, çeviriler yaparak artık insan hayatını, algısını, alışkanlıklarını genel bir ifadeyle insanın dünya ile ilişkisini belirleme noktasına gelmiştir. Bugün yapay zekanın ürettikleri insanın toplumsal ilişkilerinin yanında dünyayla kurduğu ilişki biçimini de etkiler hatta belirler durumdadır.

Yapay zeka bir meta olarak fetiş karakterini sadece değişim değeriyle kazanmaz. Bu meseleyi edebiyat üzerinden tartışmaya devam ettiğimizde yapay zekanın metin üretmesi ve bu üretilen metnin özerk bir kişiliğinin olması da yapay zekaya fetiş bir karakter kazandırır. Metnin üretim süreci ve üretilen metnin bizim hayatla kurduğumuz ilişki biçimine müdahalesi sonucu yapay zeka değişim değerinden bağımsız fetişleşir. Yapay zekanın ürettiği metin, makalenin başında aktardığım gibi matbaaya gider ve şiir kitabı olarak basılır. Bir okuyucu olarak biz bu metni alır ve onu okumaya başlarız. Okuduğumuz andan itibaren hayatla kurduğumuz ilişki biçimi değişmeye başlar.

Klasik Marxisme göre alt yapı üst yapı tartışmalarında dil üst yapı kategorisinde değerlendirilir. Ancak Frankfurt Okulu’nun açtığı yoldan ilerlediğimizde emeğin gerçekleşebilmesi için “dil”in ve “iletişim”in emeğin kopmaz bileşenlerinden biri olduğunu kavrarız. Dil ve iletişim emeğin ekonominin temelini oluşturabilecek denli iki önemli öğedir. Dil ve iletişim olmadan kollektif emekten bahsedemeyiz. Edebiyat dilden gelir. Dili zenginleştirir. Dilin yaşamasını sağlar. Aynı zamanda bir iletişim modelidir. İnsanlar duygu ve düşüncelerini edebiyat üzerinden aktararak iletişim halinde olurlar. Bunların yanında edebiyat insanın yaşamla kurduğu ilişki biçimini, yani insanın varoluşunun anlamını belirleyebilecek bir potansiyele sahiptir. İnsan anlam üretme araçlarından en önemlilerinden biri edebiyattır. İnsan ürettiği anlamlara göre yaşar. O anlamlar üzerinden de ilişki içine girer. İnsan anlam yitimine uğradığında hayatını sonlandırır. Edebiyat, insanın anlam üreterek hayatta kalmasını sağlar. Bunun tersi yönünde anlamı yok ederek hayatına son vermesine de sebebiyet verebilir.

Yapay zekanın bu bağlamda “edebi” metinler üretmesi ve insanın bu metinleri okuyup anlam üretmesi yeni bir sürecin başlangıcı olacaktır. Yazarın ve şairin metin üretmesi onların özneleşme süreçleridir. Yazarın ve şairin yazdığı metni okurken de okuyucu özneleşme sürecinin içindedir. Yapay zekanın bir meta olarak metin üretmesi yapay zekayı özneleştirirken, okuyucuyu da marksist çerçevede nesneleştirecektir. Yani insan anlam üretim süreçlerinde de nesneleşmeye başlayacaktır. Kendi üretimi olan yapay zeka ona yol yordam gösterecektir. Ona eğriyi, doğruyu, güzeli, çirkini öğretecektir. Yapay zeka edebiyatla insanın karşısına değerlerle çıkacaktır. O değerlere göre yaşamasını salık verecektir. Bu ne anlama geliyor? Bu eşyanın insan hayatı üzerinde gerek duygularına gerekse düşüncelerine tahakküm uygulaması demek oluyor. Yapay zeka tarafından üretilen metinler aracılığıyla edebiyat insanın yabancılaşma aracına dönüşecektir. Edebiyatla insan ilişki kurdukça, bu ilişkiyi derinleştirdikçe edebiyat insanın yabancılaşmasına sebebiyet verecektir. Yapay zekanın üreteceği metin ile insanın iletişime geçmesi ve bu durumun yaratacağı yapancılaşma insan ve makine iletişimin (Human-Machine Communication) yaratacağı yabancılaşma problemiyle birlikte düşünülmelidir.

Marx, “emeğin ürettiği nesne -emeğin ürünü- emeğin karşısına yabancı bir şey , kendini üretenden bağımsız bir güç olarak dikilir” der 1844 El Yazmaları kitabında. Bu durumun ise işçide bir gerçeklik yitimini doğuracağını belirtir (Marx, 2018. syf. 75). İnsan gerçekle ilişkisini bu şekilde kaybetmiş olur. Yapay zekanın insanın emeğinden bağımsız yabancı bir şey olarak durması onun metin üretmesi, roman ve şiir yazması okurun gerçeklik yitimini açığa çıkaracaktır. Çünkü okur, yapay zekanın ürettiği metni okumakla, onun ortaya koyduğu değerler yargısından yaşamla kurduğu ilişki biçimini oluşturduktan sonra gerçekliği bir meta (yapay zeka) tarafından belirlenmiş olacaktır.

Bunun yanında yapay zeka kapitalist toplumlarda “Teknolojinin Temsiliyet Sorunu” başlığında tartıştığımız gibi egemen sınıfın kontrolünde olacağından üreteceği metinler eleştirel düşünceden yoksun olacaktır. Ezen ezilen ilişkisi, yöneten yönetilen ilişkisini, savaşları, göçleri, ezilen halkların sosyal yapılarını analiz eden metinler oluşturmayacaktır. Buna karşın toplumsal krizleri normalleştirecektir veya normal kabul ettirecektir belki de. Yapay zekanın sosyal medya araçlarıyla bizlerden topladığı verilerle “Beğeniler Atlası” oluşturup bu atlasa göre “Best Seller” tarzında metinler çıkartıp, okurun okuma alışkanlığını da değiştirebilme ihtimali vardır. Yapay zeka kapitalizm koşullarında kendi okur kitlesini yaratacaktır. Kitabın nesneleşme ve itibarsızlaşma süreci de bu şekilde başlamış olacaktır.

Yapay zeka bu koşullar altında özgürlükçü bir dil hiçbir zaman yakalayamayacaktır. Kullandığı dil efendi ve köle arasındaki ilişkinin pekiştirilmesine yönelik olacaktır. Bu nedenle itaatkâr bir dil hakim olacaktır yazdığı metinlerde. Peki edebiyat yapay zekanın metinler üretmeye başlamasıyla itaatkâr bir zemine mi kayacaktır? Edebiyat okurlarını itaakârlaştıracak mıdır? Üretilen metinler iktidar ilişkilerini tekrar tekrar üretip bu ilişkileri normalleştirecek midir?

Yazarlar ve şairler ne yapacaktır? Yayınevleri insanlığın bütün verilerini elinde tutan ve “Beğeni Atlasına” göre metinler yazıp çok satacak olan yapay zekanın yazdığı metinler yerine bizlerin yazdığı eleştirel metinleri basmak isteyecek midir? Yazarlar ve şairler ister istemez görünür olmak için yapay zekanın ürettiği metinlere benzer metinler üretmeyecek midir? O zaman edebiyatın zemini istenilen yöne kaymayacak mıdır?

Sonuç

Onlar kitaplarımızı yasaklamayacaklar. Onlar şiirimizi, romanımızı, öykümüzü yayınlamamızı engellemeyeceklerdir. Onlar bizim yazdıklarımıza okurların rağbet etmemesini sağlayacaklardır. Yazdıklarımızın toplumsal bir karşılığı olsa da olmayacaktır. Eleştirebileceğiz sistemi ama eleştirilerimiz itibarsızlaştırılacaktır. Herkesin konuşabildiği ancak egemen sınıfın dışında kalanların sözlerinin itibarsızlaştırıldığı bir yönetim modeli içinde kuruluyor yeni dünya. Bunun adı demokrasi olacaktır. Uygarlığın geldiği en çağdaş demoktarik model olarak içinden geçtiğimiz sistem kitlelere sunulacaktır.

Okur ve metin üzerinden oluşacak olan yabancılaşma insanlık adına büyük krizler doğuracaktır. Yapay zekanın “edebi” metinler üretmesi, yazar, şair ve sanatçı olarak adlandırılması içinde yaşadığımız çağda heyecanla karşılandı. Bunu teknolojinin önemli bir zaferi olarak kutladı gazeteler. Köşe yazarları “Yapay Zeka Amerika’nın Bir Sonraki Büyük Romanını Yazacak mı?” diye başlıklar attı. Edebiyat ne işe yarar? Bu soruya verecek çok uzun cevaplar var. Edebiyat insanın insan kalmasını sağlar. Sömürüye, savaşa, adaletsizliğe, ekolojik talana, ötekileştirmeye karşı insanın bir duruş sergilemesini sağlar. Edebiyat anlam üretir. Anlamsızlıktan bile anlam üretir. Yaşamak için umut verir. İşte tam da bu noktada edebiyatın ele geçirilmesi bütün bu saydıklarımın ve sayamadıklarımın kontrol altına alınması anlamına gelir. Eleştirel bakış açısıyla, yaptığımız tahlillerle oluşturulmaya çalışılan edebiyat dünyasına karşı şairler ve yazarlar da sözlerini söylemelidirler çünkü sözün bir ağırlığı vardır! Sözün bir ağırlığı vardır! Sözün bir ağırlığı olmalıdır! Edebiyata karşı edebiyatı savunma zamanıdır!

Referans

Aalho, J. (2021, Haziran 12). I wrote a book with Gpt-3 AI in 24 hours – and got it published. Alıntılanan tarih, Ağustos 02, 2021, from https://medium.com/swlh/i-wrote-a-book-with-gpt-3-ai-in-24-hours-and-got-it-published-93cf3c96f120

AI-DA. (2019). Alıntı Yapılan https://www.ai-darobot.com/

Dale, R. (2021). GPT-3: What’s it good for? Natural Language Engineering, 27(1), 113-118. doi:10.1017/S1351324920000601

Fuchs, C. (2018). Karl Marx & Communication@200: Towards a Marxian Theory of Communication. Triple C. 16(2): 518-534.

Fuchs, C. (2016). Critical Theory of Communication: New Readings of Lukacs, Adorno, Marcuse, Honneth and habermas in the Age of the Internet. University of Westminister Press. UK.

Harris, C. (2019, June 8). Meet the robot artist set for her first solo exhibition in the UK. Euro News. https://www.euronews.com/2019/06/08/meet-the-robot-artist-set-for-her-first-solo-exhibition-in-the-uk

Lengsfeld, J. (n.d.). Dark Factory. Https://Joernlengsfeld.Com/En/Definition/Dark-Factory/. Retrieved July 27, 2021, from https://joernlengsfeld.com/en/definition/dark-factory/

Mackenzie, D. (1984). Marx and the Machine. Technology and Culture. Vol. 25. No.3 pp.473-502.

Marx, K. (2010). Kapital. 1. Cilt. Çev. Mehmet Selik-Nail Satlıgan. Yordam Kitap. İstanbul.

Marx, K. (2005). Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı. Çev. Sevim Belli. Sol Yayınları. Ankara.

Marx, K. (2018). 1844 El Yazmaları. Çev. Murat Belge. İletişim Yayınları. İstanbul.

Mishra, R. (1979). Technology and Social Structure in Marx’s Theory: An Exploratory Analysis. Science & Society, 43(2), 132-157.

Smith, L. (2021, Mart 15). Will AI Write the Next Great American Novel? Cal Alumni Association. https://alumni.berkeley.edu/california-magazine/spring-2021/will-ai-write-the-next-great-american-novel

Stone, Z. (2017, November 7). Everything You Need To Know About Sophia, The World’s First Robot Citizen. Forbes. https://www.forbes.com/sites/zarastone/2017/11/07/everything-you-need-to-know-about-sophia-the-worlds-first-robot-citizen/?sh=756b73d446fa

Wajcman, J. (2010). Feminist theories of technology. Cambridge Journal of Economics, Vol. 34, No. 1 (January 2010), syf. 143-152

Wajcman, J. (1991). Patriarchy, Technology, and Conceptions of Skill. Work and Occupations. Sage Publications. Vol.18 No. 1. syf. 29-45.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
358AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin