yaklaşımlarÖzkan YıkıcıDuvara değil, aynaya bak. Ne görüyorsun? - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Duvara değil, aynaya bak. Ne görüyorsun? – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bilmem: dünyada hangi hükümet istifa döneminde şu süreci izlediniz: başbakan önce maliye bakanını görevden almak ister. Saraydaaki ret eder. Bu defa ayni başbakan görüşmelerden sonra, yeniden saraya gidip şartlı ikili istifa sunup: ya maliye veya hükümetin istifasını kabul et der. Saraydaki de hükümet için zaman ister. Önce iftarını açıp mesajını verdikten sonra, maç seyreder. Bir yerlere sorar. Çünkü, temas yapacağını ve düşüneceğini söyler. O  düşünüleceği değil de hükümet iiçin bir yerlerden görüş alacak olduğu da kesin. Çünkü nedense maliye bakanının daha önce yurtdışı denilip aslında üst düzey idari merkezlerde temas yaptığı bilgisi den pek söz eden de olmadı. Sonuç mu: maliye makamcısının kellesi yerine hükümetin istifası kabul edildi. Normal ülke olunsa, medya biraz özgür düşünse şu soru hep sorulacaktı: zaten hüküemt  düşünce, maliyeci de gitmiş olur. En büyük partiye görev icabı yeniden hükümeti kurma görevi de verilecek oluşu; sonuçta ilgili başbakanın bu defa koltuğu maliyeye oturan kişiye vermeyeceği de kesin. Bunlar hep normal ülke koşulları ile gelgit sömürge koşulalrın kaynaştığı tuhaf gelişmeler gibi oluyor. Ama resmin kaçırılmaması gereken aynadaki bazı ayrıntılar da var:

Sözkonusu partinin son kongrelerine hep müdahale edildi. Hat ta şindiki baş makamcı seçilecek dönemeçtte geri çektirildi. Köppürtülen başbakan ile parti lideri kayum haline sunuldu. Köpürterek gelen sggandallar ardından yeni kaset operasyonuyla şimdi silikleşti. Yeni makamcılar da açaçıklanıp güven oyu aldılar. Liste daha ısınmadan, koltuğa oturanlar alışamadan, bir el dolaştı. Dizayini çaktı. Seçilmeyen, ama Anavatanın aşk çocuğu bir esinti ile makama oturtuldu. Öyle oturtuldu ki birisi başka koltuğa ötekisi de dışarıya fırlatıldı. Bu da yutuldu. Ugulandı. Sadece “hükümet” denilip eleştiri yapıldı. Bu defa bilinen perens bakan ile öteki rüzgarla koltuğa oturtulan makamcı ankarada hem de başbakan olmadan ilginç görüşmeler yapıldı. Burada da olaylar grevler yapıldı. Benim geçen haftalardaki deyerlendirmem şöyle idi: özellikle birisi günümüze ışık tutuyordu. Türkiye de  memnun. Dilediği dizayini yapma konumuna da yardımcı olunduyor. Çünkü, protesto edilen konuların çoğun drirek Türkiyenin dayatığı tavırlar sonucuydu. Fakat, progesto ve gerevlerde bu noktanın yine etrafından dolaşılınıldı.Öyle dolaşılındı ki paket gerçeği ve Türkiyenin hazırlaması süreci hiç sayıldı. Sadece “hükümete” veriştirme yapıldı. Ben zaten beklentim ileride Sunat Atuna parti başkanlığının açılma hamlelerinin olduğunu belirtili şekilde yazdım. Ersin Tatar olayını, Tahsinin dışişlerine konulma müdahalelerini canlı yaşanır şekliyle akılda kalacağına da biraz inanıyuordum…

Neyse, hükümetin istifasını Tatar sonunda kabul ediyordu. Ama şu basit yetki kulanım lüksünü Türkiye merkezli nedense sorgulanması kaçırılıyor. Türkiye gerçeği, AKP anlayışı net şekilde yaşanırken, burada resmen yönetimi denetleyen kişiler olduğu bilinip söylenmesine rağmen, yine de krevatlı muhalefet sadece “hükümet” diyor. Daha ironisi de var: Dörtlü kualisyonu bozan küçük parlemento muhalefet partisi, sanki zamanında o  rolü kendi de oynanamadığı gibi davranıp konuyu sadece hükümet içi söylemle geçişiriyordu. Demek ki herkesin ayni kuralı gerektiğinde lehine gerektiğinde hükümet bozmaya dek oynadığı için, yeniden koltuk sevdası ayni koşullarda Türkiye onayı ile olacağı gerçeği, sonuçta böyle bir de konuşulan zemin oluşturmaktadır. Tahsin koltuk oturtuşundan Sunat hamlesine dek Türkiye gerçeği net varken, bunu  hükümet deyip brakmak la yarın ayni koşullarla koltuğa oturmak demektir. Muhalefet ne yazık bu çizgide…

Tekrar edelim: K. Kıbrıs tarihi yakın dönemi kısaca hatırlarsak, hep türkiye gerçeğini buluruz. Türkiyenin bazen gizli ve gidrek net müdahalelerle kimlerin aday olmasını da engelediğini hep yaşadık. Son dönemde  özellikle UBP düzeyindeki müdahaleler de gidrek yoğunlaştı. Yetkiler TC memurlarına verilip burdaki makamcılar alt düzeye konulma sürecine dek gelindi. Buna uygun da politikacı profili tercih ediliyor. Ersin Tatardan tutun Tahsin Ertoğruloğluna dek seçiliş ve hangi mesajı kolayca yakalanır. Herhalde Ersin Tatar veya Tahsin Ertoğruloğlunun bakış açılarını yeinden tekrarlayacak değilim. Hele hala Jet sgandalı tıkatılmış, Adapas rezaleti unutturulma düzeyini çoktan geçmişken, ilgili makamcının tehtit salaması da boşuna değildir. Ama net olan; Türkiyedeki AKP yönetiminin K. Kıbrıstaki yeni işbirlikçi politikacı profilleri bunlardır. Seçki bunlardan yana yapılıyor ve müdahalelerin gerçekleşerek nasıl koltuklara oturtulduğu da gözlerimizin içine sokuluyor. Boşuna değil, en normal kuralı Tatar uygulamazken, hükümet istifasını birilerine danışarak kabul etmesinin elbet önemli mesajları olması gerekir. Tatar yanında, onu seçtiren, Tahsini dayatarak koltuğa oturtan, koltuğu kaybedenin “şükredip” başka bahaneyle parti liderine hizmet etmesini sürdürmesi, boşuna değildir. Sonrası mı ekonomik cendereleşen paket konusuyla daha bilinmeden kabul etme tutumları da aydınlatan yol şeklinde gerçekleşiyor.

Elbet bu uygulamalarla, bazı yeni dizayinler de düşünülüyor. Bunu Fuat bey değil de buradaki Takeci gazeteci gibiler kamuoyunu hazırlama rolunu alacaktır. Bakın, başta Takeci ve bazı başka gazeteciler, kendilerini bağımsız sunup başkablık dönemi propagandasına çoktan başladılar. Sanki tüm olumsuzlukların nedeni parlementer rejim miş gibi konuşuyorlar. Normal ülke olduğumuz algısıyla, çözüm başkanlık rejimi diye bağırmaya başladılar. Herhalde birileri de karşı çıkarken Türkiyedeki Tek adam rejimini söyleme cesareti olmadığını da gayet iyi biliyorlar. Krevatlı muhalefet de bu suskunluğa çoktan hazır.

Böylesi kağosa girdik. Hernekadar olay burada yaşansa da kararların nereden alındığı, yeni yol haritalalrının kimler tarafından hazırlandığı sokakta dahi konuşuluyor. Son müdahalelerin UBP içi değil Türkiye müdahaleeri olduğunu sokak söylerken, grevler ve protestolarda bunlar belirtilmemesi de öenmli paradoksal yaşam olarak sosyolojikleşmektedir. Normal konuşmada dahi görülen gerçek, siyasal eksende, muhalefet dalgasında seslendirilmemesi ise seçeneksizliğin nerelere gelindiğinin kanıtıdır. Böylesi suskunluk ve muhaliflik yapma ikilemi de siyasal açılım bakımından yetersizlikleri taşımnaktadır. Aynadaki yansıtığımız gerçeğimiz değil de çıkarı koruma veya koru aşkına duvara bakarsak, vurduğumuz veya seyretiğimiz duvar sadece iflasımızın kendisidir. Bilmem, onca Türkiye gerçeğine ve sömürgesel koşullara rağmen, hala “hükümet” dyeip saray rezaletleriyle oyalanırsak, yarına neleri brakacağız?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin