Yeniden 1 Mayıs günü yaşadık. Uluslarası emeğin direniş ve dayanışma günü gerçekleştirildi. Senenin bir gününde ezilenlerin seslerini duyma şansımızı da değerlendirdim. Aylardır dinlediğimiz sermaye gündemlerinden farklı, olanaklar ölçüsünde 1 Mayıs ile ezilenlerin de örgütsel boyutlarıyla, seçenek olma olasılıklarıyla da ele alacağımız bilgilerin yaşandığı andı. Öyle ki kapitalizmin krizlerini savaşlarla çözmeğe veya hiç olmaz sa nefes alma amaçlı uğraşlarının gerçekleştiği dönemde 1 Mayıs meydanları doluyordu. Ezilenlerin savaşa karşı olmaları, barış çağrıları, sermayenin baskılarına karşı direnişleri gibi birçok karşıt seçeneği de anlamaya çalışacağımız bir gün yaşandı. Elbet, K. Kıbrıs kendi gerçeğini yeniden yaşatırken, Türkiye de böylesi emek gününde dahi polisin şideti ve devletin baskısının nerelre geldiğini de kanıtlarcasına Taksim çevresinde veya halay çekmelerinde insanlar bibergazı veya jopla yeniden yaşamak zorunda kalıyordu. Kısaca, 1 Mayıs günlerinden birisini daha yaşadık. Darısı gelecek yıla kalıyor…
Hemen ufak bir hatırlatma dönemi yapalım: bizim çocukluğumuzda özellikle Türk kesimlerinde pek de 1 Mayıs diye bir gün yaşatılmazdı. Bize öğretilen, “bahar bayramı” gibi anlamsız ve çarpıtıcı gün olarak geçiyordu. 1 Mayısları sol ile karşılaşıp, sosyalist senpatizan olunca öğrenmeye başladık. Öğrenğrken de Türkiye gerçekleriyle birikim gelişiyordu. Kıbrıs sorunuyla yakın tarihi de incelemeye başlayınca ikili önemli tarihi katliyamları da öğreniverdik. Türkiyedeki 77 yıl ki katliamın direk tanığı olup yaşananları da sol geniş eksen n nedeniyle öğrendik. Fakat, bu arada Kıbrıs yakın geçmişte dolaşırken de 58 Kıbrıslı Türk sendikacılar katliyamını ve ortak yaşatma gününe ulaştık. Bunun devamında da TTürkiyedeki Devrimci Gurup duvar gazetelerindeki 78 yılında hem Türkiyedeki Taksim hem de Kıbrıstaki sendikacılar katliyamlarına da yer verdik. Bir anlamda, öğrenrken katliyamlarla da karşılaşıp 1 Mayıs birkimlerimiz gelişiyordu.
Her 1 Mayısta, genelikle emek cepesinin siyasal duruşunun da aynasıyla karşılaşıyorduk. Bize kapitalizme karşı işçi hareketlerinin nerede olduğunun cevabı geliyordu. Yetmişlerdeki 1 Mayıslar resmen sosyalist iktidar dğeişimli hedefler meydanlarda sloganlarla karşılık haykırılıyordu. Kapitalizme karşı öteki dünyanın mesajları alınıyordu. Seksenlerde yayılan Neoliebraleşme ile gerileyen devrimci dalga sonucu, 1 Mayıslar daha çok eldeki hakları koruma noktasına doğru geriliyordu. Sadece sömürge ve yeni sömürge ülkelerde demokratik talepler veya sosyalist mesajlar veriyordu…
Doksanlarda durum daha da kötüleşti. Üstlik dağılan Sovyetler bloğu ile birlikte psikolojik bir de yeni olumsuz olgu eklendi. Sosyalist hareket yerine sendikaların mesleki talepleri ile önce muhalif olan çevreci kesimlerin hakreketleri öne çıktı. Giderek gerileyen değişim seçeneği, gurupların,mesleklerin taleplerini parçalatarak öne çıkarıyordu. Çevrecilik, kadın ve göçmenler konuları ezline cepenin içinde seçenekleşmede öne çıktı. İkibinler sonrası artık değişim değil, düzeltme veya hak koruma olgularıyla gidrek hem katılım hem de talep olarak 1 Mayıslar silikleşiyordu. Günümüzdeki acı sonuç, seçeneksizleşme, katılım daralması ve taleplerdeki sistemleşme sonucu önemli savaş konularında dahi barış hareket rolü dahi tam gereken sesi verememektedir.***
Bu yıl ki 1 Mayıslar için beklentiler çoktu. Fakat, ayni şekilde gelişmeler karşısındaki etkisizlik yanında, parçalanmalar sonucu da olumsuz olacak duygusu da önemliydi. Kıbrısı ele alacak değilim: Hele de K. Kıbrıstaki artık sömürgesel koşullar net olarak hayat içinde yerini alırken, çaresizlikler uçuşurken, hala taleplerdeki sistem içi kalmalar devam ederken, meydanlarda da değişim sesi olmama sonucu,normalde en sert anıtı verecek olan 1 Mayısta da ne katılım nede seçenek haykırma konusunda etkinin hiç olmadığına tanık olduk. Bildik kesimler ve ayni sansürleme durumlarla gün geleneksel bilinen sistem içi duruşlarla geçti. Hele de örgütlü katılım veya sistemi direk hedef alma pek olmadı. Bilinen ezberlerin dahi dışında 1 Mayıs meydan kısgacında geçti…
Türkiyede baskıların gölgesinde, dövülen, tutuklanan insan manzaralarıyla tekrarlanan Emek günü oldu. Dünyada da sosyalizmin siyasal olarak eksikliği, 1 Mayıs gibi günde de yaşatıldı. Seçeneksiz ve sistem içi hakları koruma hedefli sendikal mitinklerle yaşandı. Birçok ülkede katılım geriledi. Bilmem söylemeye gerek var mı: 1 Mayısın çıktığı ülke ABD, çoktan bu günü yaşatmayı unutu. Eylüle kaydırıp ortak hedefi de boşaltı.
Son 1 mayıs, bir anlamda örgütsel yetersizlik ve siyasal karmaşalı emek günü olarak bize mesajı verdi. Neden faşizmin yükseldiği, Neoliberalizmin tıkaanmasına rağmen yönetememedeki bboşluğğu da gösterdi. Seçeneksizlik her zaman gericiliğe yönelik kitleleri de yönlendiriyor. Son Fransa seçimi bize gayet güzel yaşatı. Ukrayna savaşı ve tutumlar ise emperyalist gerçeklikleri ilerletirken, sosyalizmin eksikliği de savaşa karşı olmayı, ortak sol enternasyonal eksikleri de acı şekilde işaret etmekteydi.
Yeni 1 Mayıs, sermayenin senelik yaşatıklarındaki eksikliği öğretiyordu. Sosyalizmin nerede olduğu, sistemin tehlikeli gidişatındaki hızı anlatı. Meydanlara dökülen emek cepesi ortaklaşamayan, sisteme yönelik seçenek olamamanın sancılarını veriyordu. Öte yandan, sistemin baskılarının nerelere geldiğini, çevreden kadına, emekten öteki ezilen kesimlere dek hatırlatmayı da başarıyordu. Fakat, yine de ilgili emek günü birinci gündem olamadı. Sadece, Türkiye gibi ülkelerde şidet ve devlet baskılı gündem oluyordu. Buda acıtıcıdır. Bize de ilgili dersleri alıp daha güçlü olma dayatmasını işaret etmektedir. Hele Kıbrıs sorunu hayalinin gidrek gerçeklerden kopup, sadece sığınma moralinde durmasının da son gelişmelerdeki çaresizliğin nedenlerinden birisi oldu. Gerçeklerden kopuk, örgütsüz de olunca, sadece etiket kulanım ötesine geçilemiyor.