Hafta sonu Lübnanda genel parlemento seçimleri yapıldı. Katılımın daha da düştüğü bilgileri geliyor. Lübnandaki krizler ve buna bağlı elektrik kesintileri nedeniyle, sayımlar hem zorlanarak hem de gecikerek sürmeğe devam ediyor. Bir anlamda Lübnan kendi koşullarının çok üstündeki dış baskıalrla girdiği seçimlere, yerleştirilen bize benzer seçim sistemi nedeniyle seçeneklerin de kontrol altına alınma sonucu, karışık bir tartışma zemini sürdürtmeğe yetiyor. Ekonomik krizler, dış baskılar, suikastler, hükümet krizleri, Beyrut limanı patlamasıyla kentin hayalete dönüşü gibi oldukça ağır koşullar yaşandı. Protestoların değişim taleplerinin ise ne olduğu net değildir. Çarasizlik ve dış baskı sonucu da Lübnanda İMF cirit atıyor. ABD, İngiltere, Fransa, Suriye, iran, İsrail Sudi Arabisan ve hat da Türkiyenin şu veya bu şekildeki müdahaleleri ise lübnanın neden rahat yüzü görmediğinin, seçimlerden beklentilerin neden az olduğu sorularının net yanıtıdır.
Lübnan denilince, yanına Kıbrısı da koyunca, Ortadoğu sömürgesel gerçeklerinin bir ayağını da bilmek gerekir. Ortadoğu Yeni sömürgeciliğe geçerken, ülke sınırlarını çizerken, otoriter rejimlere önem verilirken, iki ülke ayrı koşullarla şekillendirildi. Bunlar, Kıbrıs ve Lübnandır. Zayıf devlet yapısı, etnik dini eksendeki siyasal paylaşım şekli ve zayıf devlet sonucu militarist devlet ayağının zayıf olması sonuçlarıyla şekillendirildi. Bu durum, direk dış saldırılaraa, müdahalelerine de zemin oluşturdu. Lübnan siyasal erki, daha baştan dini mezhepsel parçalatılmalarla şekilendi. Hristiyan Cumhurbaşkanı, Sünni başbakan ve Şiği meclis başkanı temelindeki parçalanmalarla devlet bölüştürüldü. Bu çizgi her zaman yeni anlaşmalar yapılsa da sürdürüldü. Nifus sayımı ise sömürge dönemi sayılarıyla kalındı. Günümüzde en çok nifusu artan Şiğiler hala üçüncü sıra nifusuyla pay alıyor. Elbet, bu koşullarda Lübnan hem iç hem de dış birçok savaş yaşadı. Dört ülke tarafından direk işkal girişimi oldu. İsrail ve Amerika dahi burada tutunamadı. Tüm keskin kanlı iiç savaşlara rağmen bizden farklı Lübnan net parçalatılamadı.
Bu gerçeklerle son dönemde Lübnan kendinin neden olmadığı konuların bedelini de ödüyor. Örneğin Suriye iç savaşı nedeniyle ve emeryalis müdahalelere sonucu oluşan mülteci sorununu yaşamaktadır. Bölgesel kriz nedeniyle Suriyeye uygulatılan anbargolar Lübnanı da kapzıyor. Yine bölgesel çelişkileri ülke direk yaşıyor. İrana karşın şer eksen tutumu Lübnanda da Hisbulaha karşı takınılıyor. Israrla Lübnanın Hizbulahsız olması ve Sudilerin etkisinde kalınması sert tutumlar uygulanıyor. Çünkü, tüm olumsuzluklara karşın, Lübnan israilin işkaline net direnip başarı olan ülkedir. Hizbulah da bu tutumun simgesidir. Mezhepsel ve baskılar yoluyla Hizbulahın tasfiyesi de dayatılmnaktadır.
Lübnanın bir başka acı hikayesi de ülke içi sorunlarla dış güç ikilemidir. Örneğin Lübnanın son dönem başbakanı Hareri, bir yandan Türkiyedeki Telekom yolsuzluğundaki rolü varken, Sudi Arabistan tarafından, Lübnana baskı için rehin alınma öteki durum da yaşatıldı. Beyrutdaki liman patlaması ise belirli kesim tarafından İsrail gösterilirken, batı cenahı hep Hizbulahı işaret edip, ülkeğe baskı yaparak bedel ödetiirilmeğe uğraşılındı. Bu tür saldırılarda başta Fransa, Amerika olmak üzere hedefi hep karşıtlara ısmarlatıp siyasal hedef koymaktadırlar. Bunlarda da başarılı da oldukları oldu. Hat ta yine Hareri cinayetini hizbulaha ve Suriyeye havale ederken, Suriye Lübnandan çekilirken, sonradan böyle olmadığı da kanıtlandı. Hele de israilin birçok suikasti yaptığı da sonradan hep kanıtlarla gerçekleşiyordu
Bu koşullarda hafta sonu lübnanda seçimlere gidildi. İMF kısfgacında, batı ile arap ülkelerinin baskısında yine de katılım beklenen düzeyde olmadı. Hedef hep Hizbulah deniliyordu. Mezhepsel ayrım, yardım sopası silahları kulanıldı. Zaten parçalı olan ülke benzin dökülerek, yoksuluk biçilerek emperyalist güçerl istedikleri Lübnan için bastırıyorlar. Lübnanı daha kurarken, Beyrutu finans merkezi yapmayı amaçlarken, ufak tefek direnişleri işkal ile yok etme hamleleri gerçekleşirken, yine de istedikleri Lübnanı hala oluşturamadılar. Son dönemin önemli gelişmelerinden biri herşeği anlatır. Lübnan anbargo altında. Benzin sıkıntısı var. Hizbulah irandan petrol alır. Hemen Batı saldırıya girişir. Ne benzin alımına izin verilir nede irandan alınmasına da engel konulur. Böylesi iki yüzlülük vardır. Üstelik tüm ayrılıkçı kurallara rağmen yine de bloklaşmalarla bazı hamleler de oluyor. Temelde ise yeni sömürgeleştirilen ve daha gerçeği, Şam sömürge eyaletinin direnmesi üzerine Fransa ve ingilterenin Lübnan yaratma politikassı ile başlanan gelişmeler, oluşturulan zayıf parçalı devlet sonucu ülke hiç hayır görmedi. Hem işkaler hem de dış müdahale işkallerle yaşadı. Filistin mültecileriyle başlayan nifus konusu en son Suriyeli mültecilerle de karmakarışık bir ortam oluştu. Bölgenin bir anlamda hesaplaşmasının da küçük merkezi haline sokuldu.
Hafta sonu yapılan seçimlerin sonuçları bu nedenle fazla mühümleştirilmez. Batılılar Hizbulah blokunun kaybetmesi noktasında duruyor. İMF, çöken ekonomiyi dizayin adıyla kamusal alanları da sermayeye peşkeş dönemini iple çekiyor. Değişim değil düzenleme veya ayar denilen probagandada ise yeni sistem talebi de pek yok Onca kanlı dönem sonrası yorulan lübnanın belli ki rahat brakılmayacağı kesin. Seçim taplolarını yorumlarken, şu veya bu kazandı deyerlendirmesi yapılırken, özetlediğim koşulları da gözetmek önemlidir. Hele de her koltuğun bir etnik dini kesime verildiği koşullarda istenmeyen makamcıların olacağı da kesin. İsrail ise en azından kendine yenilgiği tatıran Hizbulahın yenilgi alması da önemlidir. Bakalım bize çok yönüyle benzeyen Lübnan seçeneksizliklerde daha ne kadar acı yaşayacak?