Hafta sonu dedik, sonra bayram geldi. Bayram bitince donukluk kalkacak beklenirken yeniden hafta sonu geldi. Sonuçta, on gün üzerinde bir zaman dilimini, tatilerle dolu donuklaşmış dönemle geçirdik. Oysa, donukluk değil bir yanda krizler öte yanda koltuklardaki istifalar zinciriyle hükümetsiz kalınıyordu.! Normal bir ülkede olsa hem kriz hem siyasal aciliyet varken, saray oyalanarak atamayı engelermiydi? Tatilde tatil yapıp bir de Londra ziyaretini zorunlu erteleyince, boşta dolaşan şaşkın gibi ordan oraya şovlarla konuşarak geçirdi. Oysa, normal ülkelerde hat ta yarı sömürge devletelrinde kriz ile aciliyet birleşince, atama hemen yapılır. Yapılır da diyeceksiniz, bizde olanlar gibi hükümet düşürme veya atama için birilerinden talimat bekleme varmıydı sorunuz da tam bizlik. Hele de direk gözümüzün içine soka soka son dönemde resmen elciğe gidilip önce kabine onaylatma olur gerçeği de normal yerlerde yoktur. Düşünün en yakın Güney kıbrısta başkan yönetimini Yunanistan elçisine getirip önce sunarsa, neler demezdik. Bizde olunca işler bir başkadır. Yine diyeceksiniz ki böyle hükümet düşürmeler dünyanın hangi yerinde olur: başbakan bakanını görevden almak isteyecek de saraydaki hayır dyeip istifayı kabule edecek yasal yetkisi olurmu? Hele son istifa gökyüzüne gerçekleri çıkardı! Görüşeceksiniz, kualisyon kuracaksınız, sonra tam güven oyuna gelince, içi boş, anlamı net olmayan isteklerle resmen muhtura verip kendinizin katgısı ile kurulan hükümeti yıkacaksınız. Sonra pişkin pişkin elinizi taşın altına koyacağınızı söyleyeceksiniz. Tabi resmi saahnede bunlar olurken, perde kapanmadığı için de seyirici her gelişmeyi görüyor. Oyunda olmasa da yönetim şekliyle nelerin olduğunu anlıyor. Anlıyor da kimisi şu başkası bu nedenle gördüklerini söylemeyerek ezberi şaşıranların kelimeleriyle konuşmakla yetinmeleri de başka bir felaket oluşu gibiyiz.
Tatiller ve yarı donuk günler gelip geçti. Öylesi zamanda dahi koltuklar salandıkça salandı. Normal ülkede saraydaki görüşmeler sonrası hemen atama yapardı. Bizimki, bekliyor. Doğrusu odenli becekriksiz ki beklerken dahi kendi kendiyle dalga geçirilecek pozları da veriyor. Ama adı Cumhurbaşkanı olunca söylemek “milli çıkarlara aykırı” olur. Ötelene ötelene ve beklentilerle günler akıyor. Belli ki onca desteğe karşın parti liderine makam verilmeyecek. Partisi karar alsa da bunu yalamaya hemen hazır. Üstelik,kimisi de adını piyasaya sürdü. Ancak,şu tuhaflığa bakın, her sürülen yeni makam başı ismi, peşinden sgandalarını da hatırlatan karşıt bilgileri de sanal medyaya yağdırtıyor. Ama, belli ki pazartesi yeni başbakanımızı duyacağız.Duyduktaan sonra da yine konuşmalar başlayacak. Kişiliği ve meşrusu sorgulanacak. Neden onay gördüğü ise hiç kulanılan gerçek soru sorulmama ısrarı sürecek. Hükümet denecek, meşruluk vurgulanacak da dün bozanlar ise sanki onlar değilmiş gibi elini taşın altına koyacak ve rantları kovalayacaklar.
Tüm bu özetlediğim kısa dönem gelişmeleri, normal ülkelerde olmaz. Ama bizde olur. Üstelik sıkılmadan “demokrasimize zarar veriliyor” cümlesini de kulananlar vardır. En basit gerçeği dahi konuşmaktan kaçılınıyor. Halının altına sürülüyor. Oysa seven sevmeyen Türkiye gerçeğini konuşuyor. Bir farkla, resmi eksende değil. Birileri para gelir umuduyla,öteki aldığı avantayı kaybetmeme düşüncesiyle bunları hiç dikate almaz. Hat ta çoktan unuturuldu: bir paket vardı içeriği ne diye soran yok. Peki paket kimin elinde derseniz oda sorulmaz. Herkes bekliyor. Muhalefet ise dokunmadan, her gün dayak yiyen koltukçuları suçlayarak taraftarına moral veriyor. Oda tutuyor. Hani bir zamanlar, Kuzey Kıbrısın Türkiye sömürgesi ve ilhaklaşma dönemi yaşadığını söylerken, birileri “bunu söylemeyeleim, önce evimizin önünü süpürelim” diyordu ya: onlar koltuğa oturunca da evletinin önünü süpürme yerine teslim ederek koltuktaki ömürlerini doldurdular. Şimdi yeni teslim olan veya işbirlikçi doğan kesimler de işkal falan uğraşmayalım, bizler birşeyler yapalım demeye başladı. Sonuçta da suçluyuu burdaki işbirlikçilere dek daraltılar. Sonrsı mı: biz ilhaklaşma yolunda değişen defaktoyla devam edilme hızını artırarak devam ediliyor.
Hep unutuyoruz: Burası bağımsız normal ülke değildir. Burası salt sömürgeleşen yer de yetersiz kalan tanımlamadır. K. Kıbrıs sömürgesel kural yanında ilhaklaşma ililkeleri de uygulanıyor. Hiçbir dönem tanık olduğumuz süreçte bağımsızlık siyasal hedef oluşmadı. Daha kötüsü, buradaki değişimler hep dış müdahalelerle ayar şeklinde gerçekleşti. Dinamikler yeniden belirlendi. Klasik sömürgecilikten yeni sömürgeciliğe geçiş döneminden tutun 74 müdaleleriyle fiylen adanın ikiye ayrılmasına dek hep direk dış müdahalelerle oluşturuldu. Yine K. KInbrıs şekillenirken, seksenler cunta dönemi, doksanlar devlet içi çatışmalar, AKP dönemine geçişler ve siyasal islam siyaset dönemleriyle, Türkiyeleşmenin tüm yansımalarını yaşadık. Şekilendirildik. Olmaz denilenler Denktaşın kurşunsuz teslim oluşundan, adanın kuzeyine gerici dinci faşizan yapıların yerleşmesine dek yaşandı. Yasadışılığın kuralı kara paradan mafyaya yer yapı hem de dış belirleyicilikle yerleşti. Dilendiği anda hükümet kurulup bozulurken, nifusun yapısı darmadağın edildi. Sosyalojik olarak paydaş ortaklığı yok etirildi. Ama bu koşulların güncel gerçekleri karşısında, sanki normalmiş gibi davranıp hala günü kurtarmaya oynuyoruz. Oynarken de oyunun nedenli anlamsızlaştığı sonucunu dahi kavramaktan üzak kültürleşmemizle hizmete hazır hale de sokulduk.
Yukarda özetlediğim konuları günümüz K. Kıbrısında yaşıyoruz. Odenli teslim hale sokulundu ki atanan memurların altındaki bakan hiyerarşisi kurumsallaştırıldı. Gerçeklerimizle gidecek yola dahi müdahil olunamıyor. Taki sıra gelenlerin bunalmasıyla yetinip hat ta sevinmeğe dek geliniyor. Türkiyeye sokulmama bahaneleri, ilk defa burdaa olan olayın Türkiyede yargılanıp ceza verilmesi, makamcılarımızı kul gibi görmek ve bu döngüde işbirlikçilikle ayakta kalma çabaları. Hepsinin aynası, yarın kimi atayacak sorusu. Doğrusu çok dalga geçilecek acı resmimizle oyanalacağız. Birine Jet, ötekine et mühürleri, başka birine yolsuzluk denilirken de seçilen kimbeklentisini yarın saraylı yanıtlayacak. Sonra eklemek gerekir: Türkiye neden şimdi bunlarla devam diyuor? Ozaman da zahmetle Türkiyede olanlara bakıpn yanıtını bulup da düşünmek size kalıyor.