yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYangınlar erken başladı! - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yangınlar erken başladı! – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Haziran ayı oldukça ısınarak başladı. Öylesine başladı ki iklim sıcaklıkları daha net şekilde kendini hr an hisetirmezken, orman yangınları başta olmak üzere, politikaya varan yakışlar peşpeşe oluşmaya başladı. Bu arada, benim de teknolojik arızalarım da birbirni kovalayarak, olayları makaleleştirme sürecine takoz konuluyor. Ama, değişmeyen gerçek, ekolojik kriz, iklim değişimleri, rant aşkı ve nice birbirini tamamlayan olumsuzluklar, hayatın her anına damga vurmaya hızla girişti. Önceleri temuz ağustosta hızlanan orman yangınları şimdiden K. Kıbrıs ve Türkiyede adeta erken merhabayı söyletiyor. Üstelik her yaz başı ormabn yangınları tehlikesi bilinmesine karşın başta siyasal yapı olmak üzere konuyla alakalı derslerin hayata yansıması görülmemektedir. Her yıl yaşanmasına ve geliyorum denmesine rağmen, hiçbirzaman orman ve genelde doğa öncelikli politik hedef olmadı. Ama, doğa yağması ve rant herzaman sermayenin kar hanesine konulmaya işdahla istenen esruman olmaya devam ediyor.

Haziran hızlı yanıyor. Şimdi Türkiye yine geçen yıl olduğu gibi Muğla yöresindeki orman yangınlarını konuşuyor. K. Kıbrıs ise önce Lefke yöresi ve şimdi doğu bölümünde orman yangınları peşpeşe geldi. Arada başka yangınlar da güme gidiyor. Çünkü birden fazla olunca, ötekilerin değil en tehlikelerinin öne çıkması normaldır. Ayni şikayetnameler devam ediyor. Hele K. Kıbrısta ikili tutumlar birbirini kovalıyor. İnsanların canı yanmasına karşın, bunun zamanlık duygu şeklinde oluşu, politik elitin ve sermaye khırsının bunu kulanmasına yetip artıyor. Halbuki örneğin kışın sonrasında yazın olduğu malumdur. Yeni tetbirler gerektiği, yetersizlikler direk yansıyordu. Üstelik temizlikte sınıfta kalmanın da çevre gerçeği haykırıyordu. Ama bakın birkaç ay öncesini düşünün: ormanları değil de daralan ekonomi veya yoksulaşmaya karşı tavır alma noktası yerine, malum saraylıya küliğe yapma talepleri tartıştırılıyordu. Bazı sermaye kesimleri de ısrarla imar alanlarının ormanlık bölgelere dek açılmasını dayatıyordu. İmzalanmayıp yeniden hazırlanan iskele imar planı bunun ne yazık ne utanç duyulacak ilerisi için yapılan uygulamadır.

Ne dedik: bizler için laf dışında ormanın değeri fazla yok. Orman alanlarının ranta açılması, üst düzey anlaşmalarla orman arazilerinin peşkeş çekilme uygulamalarımız şanımızın şanıdır. Ama, lafa gelince de ormanları veya genel doğayı dile dolandıranlar vardır. İş gerçeğe gelince de hayat sırıtmaya başlıyor. Son yangınlar bunun yeniden acı bir itirafından başka bir şey değildir.

Önce batıdan yangın haberi geldi. Sonra boğaz bölgesi dendi. Ama, önemli bir bölümde hızlanıp gelişen orman yangını hepsini gölgede braktı. Lefke belediye başkanının esbiri gibi acı gerçeği de arada kayboldu. Lefkeden lefkoşaya kırk dakikada gidilirken, helikopter ikibuçuk saatde gelebildi! Ayni şaşkınlık dönemi bu sefer ben yazıyı yazarken doğudaki yangınla alakalı duyuluyordu. Yetersizlikler, tetbirsizlikler, orman arazilerinde bulunan yerleşimdeki kimin kaldığı ve nicesi. Ama, yönetim eliti pek ses vermiyor. Oysa şov üstüne şov yapıp küliğe diyerek herşeyi öteleyen saraylı ise konuşmak isteyince de resmen şaşkın saptırma gibi lafları dizdi. Tam da bunlar olurken, Türkiyede geçen yılda olduğu gibi yine Muğla yangınları gerçekleri yükseltmeye başlatı. Bunlar bize nasıl bir dünyada yaşadığımızın yeniden kanıtlarıdır. Siyasetin verdiği önem, kar hırsı ve ekolojik krizler hepsi bir ateş topu gibi yükselip etrafa yayılıyor.

Bu arada beceriksizlikler ve hamasi milli duygular da bir başka hikaye. Nedense Kuzey Kıbrısta kocaman kocaman koltuklarda oturanlar, hesapta buranın iyiliğini isteyenler, vatan bildiklerini hamasi şerefe kaldırarak belirtenler, yangın söndürme döneminde ayni işdahları yoktu. Hele güneyden zamanında yardım istemek, uçak gönderilmesini sağlamak hiç ama hiç akla gelmiyordu. Aman kaçalım sesiyle olaydan uzaklaşıyorlardı. Milli duygularının kirleneceği korkusuyla bir hamasi idolojik bataklıkta kalmayı yeyliyorlardı. Gerçi epey zaman sonra gerçek karşısında yine de güneyden uçak gelmesini istediler. Ama, herkesin dediği gibi gururları ve takıntıları sonucu geç kaldılar. Tıpkı yazın geleceği kesinken, yaz demek yangın tehlikesi olduğunun saydamlaştığı gerçeklerini yok sayarak yokmuşçasına davranmak, yandaşa para verme aracı kulanma veya ranta aşma gizli hesapları ile ormanların başka yönüyle talanı üzerinden düşünceler damıtıyorlardı. Sonunda yangınlar yeniden hem de erken başladı. Kral çıplak yeniden yaşanıyor. Fakat, çıplaklık odenli normalleşti ki kimse bu yönetime hesap verdirmeği aklına getirmiyor. Üstelik yeni yangın adaylı yerlerin temizliğini dahi yaptırmama duruşuna da devam edilmektedir.

Aynen yardım beklenen, bizim “efendimiz” olan Türkiyede de Muğla yöresinde yaşanıyor. Üstelik gülümsetecek acı bir durum da yaşanıyor. Geçen yıl çalışmaz, hurdadır denilen uçakların bazısı bu yıl yangın söndürmede kulanılıyor. Hatırlıyoruz, o  uçaklar için neler söylendi. Her söylenenin yeniden tersini hayat kanıtlamaya devam edilmektedir. Bu arada Fuat bey de adaya geliyor. Birileri küliğe ötekileri başka beklentilerle yağ kıyağına hazırlanıyor. Tabi ki Türkiyenin orman konusundaki karnesi malumken, ondan akıl istemek de sömürgecilik kültürünün yeniden tekrarından başka bir şey değildir. Bu durumlar bir şeyi düzeltmez: yanarak yok olan ormanlar kolay kolay yerine gelmez. Ama, birielri fırsat deyut da hemen rantiye aşkına çevirmesini de bildiğini ne yazık ki çok kez yaşadık. Ormanlar yanarken, nefes alma alanımız daralırken, aklıma hep şu alçak orman arazi hikayesi ve anayasa kararı ile gizli anlaşmalarla ranta devredilen orman yerleri de gelmeden edemiyor. Hele de daha kısa zaman önce iskele bölgesindeki orman rant aşkıyla imar alanı dayatmaları da olunca, bizim zaten orman severliğimizin hep hikaye olduğu sonucuna ne yazık hep ulaşıyorum. Çünkü artık vatan edebiyatını bir yana itersek, her yeri satarak, doğa kaynaklarını rantlaştırarak para kazanma kısır döngümüz insanlık ve doğa gerçeklerini biza çoktan unuturuldu. Öyle olmasa, onca yıkıma ve yoksuluğa karşın birinin hala “bana küliğe yap, ben size küliğe yapıp itibarınızı yükseltecem” deyince, belirli kesim inanmasa da alkışlamazdı. Taplo bu nedenle net.

Yazıyı yazmadan önce, son yanan orman yerlerinin ağaçlandırmasını yapan mühendisle konuşuyordum. Sanki çocuğunu kaybetmiş gibi üzgündü. Verdiği emeğin ve bunun nasıl yok edilişinin hüznünü belirtiyordu. Orman dayresinin geldiği durumu anlatıyordu. Partizanlık ile rant arasındaki sıkıştırılmanın sonuçlarını hala kabullenmek istemiyor gibiydi. Bunu yapamıyacaklarını, daha önce de kararlar alındığı halde ihalelerdeki ahbapçavuş oyunlaryla nasıl gerçekleştirilmediğini bana acı acı anlatı. Yanan ormanın kolay kolay geri gelmeyeceğini söylerken, zaten böyle bir görüşün de olmadığını yaşadıklarıyla birlikte birikimiyle aktardı. Elbet, buna çok tanıklık yaptı. Yaşadığı yeri nasıl görmenin belkide karşılıklı karşılaşmamızın en acı desrlerinden birisidir. Şimdi birileri tetbir veya helikopter desin, sonra rumlara veriştirsin. Hayat böylesine bir döngüde devam ediyor. Ama, ilede küliğe, rumdan yardım istenmez, biz doğayı severiz ne güzel bu cümleler yanyana konulunca ne anlarsınız?

Ayni feryatı Türkiye de yaşıyor. Bir thlikeyle, orada habere yasak, gerçekleri söylememe baskısı aldı başını gidiyor. En ufak çelişkiyi yazalım: bakanlara göre uçaklar dolu dolu bölgede varken, bölge insanları oldukça az rakamlar helikopter ve uçağın olduğunu söylüyorlar. Ozaman da başta Soylu hemen kızıp veriştiriyor. Şimdi anladınız mı neden Türkiyede ve K. Kıbrısta yeni sansür, yasak ve baskı yasaları hızla geçirilmek isteniyor? Sosyal medyaya neden o  denli saldırılıyor? Gerçekler gizlensin ve dilenilen yalanın hemen karşılık bulmasını sağlamaktır. Boşuna değil geçen yıl hantalaşıp hurdalaştı denilen uçaklar bu yıl havada olunca akla hemen gelme gerçeği elbet birilerine hep iyi gelmeyecek gerçektir.

Kısaca, haziran ısınıyor. Yangınlar erken başladı. İklim bozulmasının sonuçlarını yaşarken, siyasal devlet yapısının da hantalığı ile rant içinde boğulmasının da doğumuna ne yazık tanık olma gerçekleriyle yüzleşiyoruz. Gerçeklerden kaçmak onların yok olmasını getirmez. Daha acı ve sert şekilde vurmasıyla karşılaşma durumu her an mümkündür.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin