yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYanlışlara bir de eksik bırakma hastalığı eklenince - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yanlışlara bir de eksik bırakma hastalığı eklenince – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Yaşadığımız birçok gelişme var. Anlamaya çalıştığımız olgular da mutlaka gelişigüzel gelmektedir. Yine günü doğru konuşup tetbir alma veya geleceği planlama da yaşamın yeniden şekillenmesinde önemli kavşaklardır. Güncel politik akışta veya kültürleşen yaşamın sohbet şekline dek artık şu kurallara alıştırıldık. Yalan söylemek, denildiği gibi tehlikeli değil. Yanlış olması bir yana, resmen başta resmi siyasetler buna hep sarıldığı günlerden geçiyoruz. Bir sistem tutumu haline getirildi. Öyle ki bazen Göbelsiarattmamaktadır. Bir başka yanlış kurumsallaşması da en başta yüzleşmeme düşüncesinin kabullenmesidir. Yüzleşmemek le gerçekllerle karşılaşmadan, geleceği planlamaktan uzaklaşma demektir. Buda bizde bolca var. Hat ta öylesine vardır ki önce yalan yanlışla güncel çıkara göre bir geçmiş kurgulanır. Havıza kaybına gelince de yeniden günü kurtarma ve gelecek hegemonya için de yeni bir yalan geçmiş yazılır. Sanırım daha baştan herkesin bilip de TMT kuruluş tarihinin dahi başka öğretilmesi dahi nedemek istediğimiz anlatmaktadır. Sildirtme ve yeniden yazma olunca, buna bir de yeni nifus ile sıfırdan öğretme olunca şu garip yalan da önemli kesimde karşılık bulur: “Türkiye uluslararası garanti anlaşmalarıyla KKTC yi korumak zorundadır”!

Bu gibi birçok yanlış yapılanışla gerçekleri uzaklaştırıp kendi istediği koşulları yaratan durumlarla yaşamaktayız. Buna bir de muhalif eksenli “ki bazısı sanki genel dğeişim yapacakları temel inancındadır” gerçeklerden uzaklaştırıp merkezi eksende tutma çabasıdır. Birçok ülkede veya en basit gerçekte ülkemizde olduğu gibi muhalefetin meclis kanadı başta olmak üzere gerçeklerden uzakta sistemde kendileri yer alma adına imkarlara oldukça kapılıyor. Daha birçok eksiklik veya yerleştirilen yanlış olgudan söz etmek kolaydır. Kötü olan, bunların medyalarca ponpalanması, hukuk denilen yapıya konulup sistemi koruma ysalaştırılması haline getirilmesi ve yönetimlerin bunun üstünden iktidar oynunda yer almalarıdır.

Bu yazımda önemli bir başka konuya da deyinecem. Özellikle yazıyı yazmadan önce Tele 1  Zeynel Lülelin prokramını izledim. Orada birçok konu konuşuldu. Doğrusu özellikle eski diplomat Engin Solakın değerlendirmeleri doğruları işaret ediyordu. Ceyda Karan ise onca dış uzmanlık gazeteciliğine karşın iş Yunanistan veya kIbrısa gelince takılıyor. Bunları eleştirmek veya övmek için yazmadım. Bazı önemli aklımda olan konuları yazmamın kendimce kaçınılmazılığı nedeniyledir. Bu eksik bilgilenme veya göz ardı etmeler neyazık bizde de ayni konularda tekrarlanıyor. Çünkü hem bilgiler eksik brakılıyor hem de yüzleşme ile gerçekler ile yeniden düzeltmeler de yapılmamaktadır. Hemen canlı konu Annan planına gelelim. Sonuçta işimize de geldiği için Rumlar hayır biz evet dedik konumuyla alıp onlar istemedi biz istedik aşamasına taşırız. Daha ileri gidip AKP istekliliği ve Kıbrıs sorununun çözümü teşvikinme dek varılır. Bir övgü başarı hikayesi haline getirilinir.

Hep tekrarladım: Kıbrıs ve türkiye hat da Yunanistan Annan planı dönemiyle eksik brakılan gelişmelerle birlikte yeniden yüzelşilmelidir. Hele de kavşak noktalar önemlidir. Ek olarak Annan planı döneminde Türkiyede de devlet içi çelişkilerin yükseldiği, başta ABD bu konuda tavır koyuşu ve Annan planının son değiştirilen versyonu ile Rumları hayıra itme gelişmelerini birlikte yorumlamak önemlidir. Örneğin Denktaş Kopenhaka gitmezken, Yerine Tahsini gönderip oda imza atmama adına kaybolurken, Müntaz Soysalın ayni anda “güzel bir haber gelecek” söylemi sonucu neden KIbrısın  AB girişi olurken Kıbrıslı Türklerin kuzey bölümü giremedi sorusunun can damarı halindedir.

Yine hatırlatalım: Annan planının beşinci versyonu imzlanmadı. Tüm tartışmalara krağmen Akel Güvenlik Konseği beş üyeden anlaşmanın uygulanacağı konusunda güvence istedi. Gül hemen Moskovaya giderken İngiltere ile başzı temaslar da oldu. Akele güvence vermediler. Böylleikle ilk etapda evet oyunda olan Akel de hayıra kaydı. Buna benzer birçok daha olan gelişme vardı. Kalyonculun yalandır değip doğru çıkan güneydeki dörtlü görüşmeler gibi. Bunlar birlikte yeniden ele alınıp gerçekler en azından bilinmesi bakımından önemlidir. Yeniden yorumlanması şart. Hele AKP kesimlerinin direk rumların hayır diyecekleri güvence alışları nedense pek konuşturulmaz. Tek bir noktada kalındı. Rumlar hayır dedi. Anlaşmanın içeriği veya uygulanıp uygulanmaması yanında aslında Kıbrıs ve Türkiye yeni bir siyasal alana sıçradı. Bu alanlardan biri de siyasi islamdır. BOP gerçeği ile Avrupa ilişkileri yanında Kıbrıs gelişmelerine direk etki yapacak Tazmin komisyonu veya Türkiye anayasasının üst uluslararası hukuk yapısı sayılması sadece bunlardan birkaçıdır.

Saymaya başlasam sayfalar alır. Bunların hiçbiri günümüz Annan planı tartışmasında yok. Sadece evet hayır kısgacında sürdürülüp kendini haklı çıkarma yönüne gidiliyor. Sonrasındaki ikinci ganimet paylaşımı dahi yerini  alamıyor. Nitekim, baştan beri evet çizgisinde olan bazı sosyalist Kıbrıslı arkadaşlar, bu son gelişmeler sonrasında uyarıları yaptılar. Kendielri dahi evet hayır ikilemine düştü. Çünkü amacın Kıbrısı birleştirme olmadığı Türkiyenin yeni rolü ve Kıbrısın da yeni eksenene oturtulması olduğunu farketiler. Dışarı gidip gelen arkadaşlar da bu uyarıları hep yaptılar. Öyle olmasa Denktaş kurşun atmadan hem de Mehmedaliye sarayı verirmiydi? Çünkü şu meşur Müntaz Soysalın müjde haberi gelmediydi.

Buna benzer birçok başka yanlış daha yapılıyor. Eksik brakılarak belirli noktaları alıp tamam gibi davranmak hastalık haline geldi. Bazen zamanı değil, bazen bunlar da olmasa olur havası hep estiriliyor. Örnek, son günlere gelelim: sokakta kime sorsanız son hükümetin direk müdahalelerle kurulduğunu ve UBP resmen sıfırla çaptırıldığını söyler. Son paket yanında gelen denetçilerin duruşu Mevlüt beyin Beyaz evdeki toplantıya sivil örgütler dese de kimleri seçtiği bilgileri yanyana koyarsak, buradaki hükümetin karar alma gücünün özelikle belirli konularda sıfır hanesine yaklaştığını bilirler. Bilirler de yine bir umut veya kültürleşen dar alanda kalma adına sadece hükümeti suçlayarak çözüm aranır. Herhalte hem Türkiyede hem de K. Kıbrısta nerede ise ayni zamanda sunulan 3  yasanın içerikleri herşeyi anlatmaya yetip artması gerekirdi. Oda olmadı. Öyle ki yasayı savunmaya çıkan Jet ünal okuyamama ve içeriği konusudna konuşamama sonucu kü-rsüden iner. Budamı yetmiyor. Ama demek ki yetiyor.

Eksik brakılan bu gelişme zincirinde devamı de gelir. Burada olanları değil de sömürge koşullarını savunma ve ilhaklaşma politikasını görmezden gelme tutumları devam ediyor. Sanki özgrülük şanpiyonluğu veya kusursuz demokrasi varmış gibi davranma yanına dışa karşı bilgi verirken de resmi idolojik çizgide anlatı yapılmaktadır. Buda, K. Kıbrısın gelişmelerini öğrenmek isteyen yetersiz bilgisi olan kesime resmen yanlış bilgilendirme yapılmasını gerçekleştiriyor. Sonra da şikayet ediliyor. Son gelişmeler açık ve müdahaleler net yapılıp yetkiler müfettiş denilen denetimcilere dek verilirken, hala övülecek demokrasi lafı veya özgürlüğümüze dokunmayın laflarının öneminin de tartışılması normal şekle gelir. Tabi bir de yapılanları aktarma eksikliği de işe tuz ekmekten başka bir işe yaramaz. Böylelikle yeniden Denktaş özlemli veya satacaklar yellerinin yeniden fırtınalaşarak doğru diye yutulma koşulları da yeşertilmektedir.

Görüldüğü gibi eksik brakmak, yüzleşmemek ve gerçeklerden kaçınca, kendi doğrularını konuşamama, öfkelerinin hedefine yönelmeme, yeniden değişimin adından ürken bir siyasal iklim yaratılıyor. Tabi ki K. Kıbrısta şu andaaki nifus akışının önemli kısmı nerede ise gelişmeelr konusunda sıfır drecede bilgisi de olunca, duyulan öfke, yaşanan sorunlar la kendine has düşünce oluşması da doğaldır. Zaten, kişilere kimliklere yerine göre “gelsin de para braksın, onlar sorunların nedeni, sokaklarda rahat vermiyorlar, gönderilsinler” gibi birçok birbirini tutmayan güne göre tutumların da olması, sosyolojik olarak K. Kıbbrısın nerelere geldiğinin de öteki yüzüdür. Bu nedenle öncelik gerçeklerle yüzleşmektir. Bununü üstüne örgütlenmektir. Halkların kardeşliği, ezilenlerin ortak paydaşlıklarında geleceği ancak kurarız. Günün yanlışlarıya yeni yanlışlar ekleyerek sorunları çözemeğiz. Hele de teslim olup pay alma da olunca ilhaklaşmanın adı konmmadan, sömürgeciliğin ismi anılmadan uygulanır gider.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
359AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin