Hafta ortasında toplanan AB kesimleri, bazı önemli kararlar aldılar. Hepsini bir yana ötelesek de birisi çarpıcı gelmesi gerekirdi. Daha doğrusu, eskiden olsa böyle bir kararın alınması oldukça güçtü. Fakat, gayet basit denecek şekilde karar alındı. Bu ayni zamanda Nato için de düşünüldüğü de akılda tutulmalıdır. Gerçi, son dönemde Ukrayna krizi de bahane edilerek resmen daha net şekilde bize hem Natonun hem de AB yapılarının gerçek yüzlerini de daha iyi sergileme şansı da oldu. Fakat, yaratılan medya algısı ve içteki faşizmin dışa vurulup normalleşmesi sonucu eskiden örtülen durumlar şimdi pratikle bize emperyalizmin utralaşma hamlelerini işaretlemektedir.
Peki neydi alınan önemli ama basitleştirilip, tartıştırma sürecine dahi sokulmayan karar: Ukrayna ve Moldovanın adaylıklarının kabullenmesidir. Oysa daha önceleri yok ilkeler, yok demokratikleşmeler gibi kararlar ilkeleştirildi. Birçok ülkenin kolay kolay üyeliği gerçekleştirilemiyor. Brakın üyeliği, adaylıklar dahi birçok şartla birlikte ilerlemekteydi. Oysa Ukrayna savaş halindedir. Ekonomik ve siyasal göstergeleri oldukça kötü. Moldova ise hiç konuşulmuyor. Halbuki hem yyoksul hem de Transdinyester gibi bir önemli sorunu da hala var. Nedense bu ilkesel koşullu gerçeklik hiç konuşturulmadı. Bunun net yanıtı, emperylist gerçeklik yanına AB içi iyice köpürtülen Rusya karşıtlığının da tüm ilkeleri yerlebir edip tarafcıl davranılmasıdır. Böylesi durumlarda solun eksikliği ve öteki güçlerin emperyalizmi hatırlatırmama nedeniyle hep gözden kaçırılıyor. Sıkılmadan Natonun demokratik ve özgürlük değerlerinden söz ediliyor. Halbuki direk Natonun birçok ülkenin nasıl demokratik yapılarını yok etiği örnekler oldukça faazladır. Nitekim tüm Nato müdahalelerinde de demokrasi değil gericilik ve faşizim ile parçalanma oluşturuldu. Hala eğer bu yalanlar tutuluyorsa, sosyalist eksendeki eksikliğin sonucudur. Nitekim, Avrupadaki sosyaldemokratlar dahi, sosyalist devrimci çizgilerin olmaması sonucu, sağın liberal ayağı olmaya dek geldiler. Yeşiler ise nerede ise militaris yapılanışın merkezi konumuna oturdular. Ukrayna örneği ne yazık bunun en net acı yaşananıdır.
Gelelim konumuz Moldovaya: Moldova Avrupanın en yoksul ülkesidir. Sovyetlerin parçalanmasıyla oluştu. Fakat oluşum nedeni Sovyet ülkesinin federal bölgesi olmasından dolayıdır. Genel Moldova yönetimi denen devlet yapısı önceleri yoktu. Moldova oluşurken ülke toprakları diye konulan Transdinyester ise bu birlikteliği kabul etmedi. Hep ayrı statüde kalmaya çalıştı. Doğrusu başardılar da. Transdinyestere giddnler bunu çıplak gözle yaşarlar ve görürler. Hat ta vize gibi sorun dahi çıkarılır. Bu koşul dahi Moldovanın AB üyesi demek, eşitdir Rusya ile yeni kaşımanın ta kendisidir. Farklı duran Transdinyesterin ayni karara uyacağını kimse garanti edemez. Üstelik son dönemde Moldovaya sıçratma hamlesi probagandasında Rusyanın bu yöreyle birleşme senaryosu çoktan başladı. Aslında Transdinyesterdeki yyaşayanlar rus. Bunlar batıya değil Rusyaya yakın. Bu nedenle yeni kaşıma tehlikesi adını koyuyorum
Moldovanın bir kısmı da Romanya ile birleşmek istiyor. Hat ta onlar da Moldova diye bir yerin eskiden olmadığını, Romanya olduğunu söylüyorlar. Burada önemli bir tarihi gerçek vardır. Sovyetler Birliği kurulduktan sonra birçok yönetim eyalet devletçikler kurdurtu. Bu kurdutma sonucu kendi içinde toprak ayarlamaları da yaptı. Ukraynaya yeni yerler veya Moldova gibi eyalet devleti oluşturuldu. Kalıcı model olarak planlandı. Dağınıp yeniden kapitaleşme akla getirilmedi. Nitekim Sovyetler sonrası birçok ülkedeki belirli yerler bu yeni bağımsız devletlere katılmayıp sorunlu yeni dinamiklere doğru kaydılar. Apazya, Karabağ, Transdinyester bunlardan birkaçıdır. Böylelikle Sovyet parçalanmasıyla birçok yeni sorun da yeniden oluştu. Bunlar kabullenmeyen ve eski Sovyet çizgili çelişkilerin sonucudur. Moldavyada da Transinyester bu sorunlu yerlerden biridir.
Özetlediğimiz koşullardan da anlayacağanıza göre, AB eskiden ilke değip de epey terleten gelişmelerle üye alma çizgisini özellikle Doğu Avrupa ülkeleri işin içine girince, bu kuralları kendi yıktı. Hele de son Ukrayna ve Moldova adaylıkları, bir anlamda sorunları da kaşımasının yeni formüleri olarak anlaşılmaya adaydır. Zaten AB içinde dahi otoriter faşist devletlere dokunamama, daha kötüsü ingilterenin bu ülkelerle itifak yapıp doğu Avrupada Amerika ile birlikte Rusyayı kuşatmaa planı olması, konunun nedenli önemli olduğunu kanıtlamaktadır.
İlginç olan daha önceleri AB tutarsızlıklarını eleştirenlerin şimdilerde tıslarının çıkmmmasıdır. Birileri de çıkıp Ukrayna ve Moldovayı Türkiye veya başka ülkelerle kıyaslama algısı da yok. Tabi ki tüm bunlar emperyalist gerçekliği yok sayıp sanki demokrati yapı konuşur gibi görünmenin aldatıcılığında yatmaktadır. Şimdi, batı ışık yaktıkça, zaten oy oranı Rusya ve AB ikileminde nerede ise eşit olan Moldova yeni krizlerin de heran adayı olması muhtemeldir. Hele de şu probaganda hep tutacak: Transdinyesterdeki Rusları kışkırtarak Rusyaya bağlama olacak korkusu ile anti rus idolojisi yeniden güçlendirilecektir. Ukrayna gerçeği veya Gürcistanı unutmayalım. Hemen ekleyelim: AB bu politikasında tutunursa, sıra Gürcistana geleceği kesin. Bölgeği biraz bilen bunu kolayca tahmin eder. Tabi ki Gürcistan derken de Apazya gerçeğini batı hiç görmeyecek.
Kısaca, stratejilerin net olduğu, hedefin malum olşu sonucu Rusyanın kuşatılma hamlelerine AB kıvılcımı alevlendirme ürecine soktu. Ukrayna malum. Şimdi de son günlerde damıtılan Moldovanın da ilk kurşununu AB aday ülkelikle atıldı. Bakalım emperyalist dünya ile sınırlı sanılan dünyada yarınlar yeni seçenek yaratacakmı?