Kutlu adalının katli üzserinden 26 yıl geçti. Yarım asrı aşan bir zaman diliminden söz ediyoruz. Klasik Kıbrıslı özellikle Türk gerçeği ile karşılaşıyoruz. İster İngiltere ister Kıbrıs cumhuriyeti veya K. Kıbrıs yapılandırılan Türkiye kontrolü ve ilhaklaştırma süreci ayni sona gidiliyor. Sosyalist olan, Kıbrıs cumhurieytini savunan, adanın bağımsızlığına önem veren sosyalist ve aydınlar katledildi. Hiçbirinin cinayetleri aydınlatılmadı. Hem de çoğunun nedenleri bilinmesine, yapan kesimlerin net olarak yeri geldikçe övünerek itiraf yapmalarına karşın, hiçbir katledilen aydının katileri dahi yargılanmadı. Ne İngiltere, ne Kıbrıs cumhuriyeti nede K. Kıbrıs ve Türkiye siyasal yapısı konuyu yargılatıp sonuca taşımadı. Adalı cinayetinde ısrarla AİHM kararıyla yetersiz sorgulanma dahi yapılmasını ifade etmetmesine rağmen sonuç değişmedi. Buda, bizi bir Kıbrıs gerçekliği ile karşılaşmamızı dahatıyor. Bu aydınların adadaki bazı gerçekleri yazdıkları veya yazmak istedikleri için öldürüldükleri kesin. Bunu yapan örgütlemelerden tutun yöneten devletlere dek hepsinin halının altına sürmeleri ise siyasal gerçekliğin bıçak gibi kesişin acısıyla gizletilmenin sonucudur.
Adalı cinayeti üzerinden yarımasrı bir yıl geçti. Hala konu aydınlatılamadı. Öyle ki tüm ortaya çıkan itiraflara karşın ne K. KIbrısta nede Türkiyede konunun bilinmesi, yargılanarak cezalandırma gerçekleşemedi. Bir gerçeklik de bunun olması için siyasal dayatma veya toplumsal talep de yok. Bu koşul ister istemez hem havıza kaybına hem de konunun konuşulmaması tamamlayıcı bileşkesine dönüştürüldü. Nitekim en son Kutlu Adalı cinayetinde daha baştan bazı gerçekler hızla örtülmeğe çalışınıldı. Bu doğrusu yeterli de oldu. Konu bilinme derecesi yüksek olmasına rağmen, dayatarak gerçekleştirilmesi olmadı. Hat ta hatırlarız: Adalının cenazesinde “susma, sustukça sıra sana gelecek”” sloganının atılmasına dahi engel olunmaya çalışınıldı. Bir de Adalı katlinde koltuklarda kualisyon ortağı CTP de vardı. Bir anlamda Denktaşlarla ortak hükümet kurdular. Buda olayı sorgulatma yerine biraz gaz alma tutumunun da olduğu akılda tutulmalıdır. Tıpkı AİHM kararında yine saray ve hükümet de CTp varken, bu karar konusunda yeniden yargılanma kararırın alınmaması gibi. Demek ki mevzilenen cepe sonucu bazı kararlar alınır ve bu ters yönde de işler.
Adalı cinayetinden önce, Kutlu soyulan kilise ve çalınan incil üzerine makaleler yazdı. Yığılan nifus ile ilhaklaşma politikasını eleştiriyordu. Yeni bazı bilgileri de yazacağını da ilan ediyordu. Adanın Bağımsızlığı ve demokratik rejim talebi vardı. Bu nedenlerle katledildiği de kesin. Üstelik iki defa bu konuda epey birikimli gelişmeler geldi. Ne yargı neden siayset bu konuda tavır koymadı. Cinayet sonrası adaya gelip gidenlerden tutun Susurlukla birlikte yeni bilgilere rağmen K. Kıbrısta çoğu konuşturulmadı. Göstermelik ötesine gidilmedi. Ama, duyulan üzüntü ve çaresizlikte bazı bilgiler de yazılıp çizildi. Ama resmi eksen susmayı hep yeyledi. Devamında, son dönemde Sedat Pekerin net itirafı ve adaya kimin gelip kimin gitiğini, resmi çevrelerin ilişkilerini dahi vurgulamasına rağmen, yine pek de çizgiler kırılmadı. Cinayetin ikili yönü hep ortadaydı. Tıpkı K. Kıbrıs Türkiye yapılanış öteki gerçeklik gibi. Türkiye devletinden K. Kıbrıs ilhakçı yönetime varan ilişki ağındaki ortaklıkla durum net. Türkiyedeki devlet içi çatışmaların, K. Kıbrısa yansıyış etkisinin de sonucudur. O dönemki mafyadan tutun yeni rejim kırılma arayışlarının sert çatışmaları K. Kıbrısa da taşındı. Daha doğrusu K. Kıbrıs da içindeydi. Ömer Lütfi Topal olayından son Adalı katliyamına ilgili çatışmanın örneklemidir. Adalı resmi eksene dokunan ve daha dürüst demokratik Kıbrıs talebi, oluşturulan kirli ilişkili sömürgesel kurumsalaşmaya dokunduğu için öldürüldü. Klasik K. Kıbrıs Türkiye saydamlaşması karşımıza geldi. Ama, konuşulmak istenmedi. Sömürgesel koşulların devamı ile TC devlet içi çatışmalarının yeni eylimleri üzerinden bu katliyam da oldu. Zaten katliyamdaki Ekenden Çaplıya, Atila pekerden öteki buradaki yetkililerin ilişkilerle konuyu planlama ortaklığı boşuna değildi. Bir siyasal resmin ta kendisiydi. Adalı cinayetinin her yeni bilgisi sadece kendi katledilişi değil, Türkiye Kıbrıs ilişkileri, mafyaların etkinliği ve emperyalist eksendeki yeni kırılmaların bilgileriyle buluşacağımız kesindi. Nitekim, son Peker açıklamalarındaki katılımcı fotoğrafı ve nedeni, hepimize ders vermesi gerekirdi. Olmadı. Boşuna değildi; Denktaş Adalı cinayetinde sıkılmadan “rumlar yaptı” demedi. Demeki karşılığı vardı. Katledilen birçok aydınımızın da ardından bu ifade konulup gerçekler hep örtüldü ve sonradan havıza kaybına havale edildi. Bunlar sososyalist kıpırtılar olunca gerçek yüzüyle ancak konuşuldu. Unutmyalım: Kıbrısta öylesine sömürgesel kültürle yaşanmaya alışınıldı ki bu aydın cinayetleri de dirensiz kabullenildi. Çünkü sömürgeciliğe karşı değişim direnişi özellikle Kıbrıslı Türklerde örgütsel olarak oluşmadı. Kıpırdayan aydınlar da katledilerek ve susturularak bu engelendi. Buda kendi koşullarımızın mirasıdır.
Adalı cinayeti üzerinden tam26 yıl geçti. Tam da unutuyorken, sadece katledilme gününde birkaç satırla hatırlanırken, Peker yeni bilgilerle konuyu tetikledi. Biraz mırın kırın oldu. Olaylın merkezinde olan Türkiye ve cinayetin işlendiği K. KIbrısta bazı laflar dilden döküldü. Sonrasında acıyla tahmin etiğimiz, bdageçti rüzgarına eklendi. Adalı, Kıbrıstaki bazı karanlık işleri yazdı. Aydınlık için öneriler sundu. Gerçekler bazen canınıza mal olur korkusunu hem de gecenin karanlığında çığlık gibi sesle ağıt üstüne sözlerle hayata gözlerini yumdu. Bakarsanız, vurdutan belli, katlettiren nedenler malum, ama siyaset bu noktada örgütlenmeğip sömürgeciliğe devam dendiği nedeniyle bu katliyam da bilinmesine karşın aydınlatılmadı. Karanlıkta brakıldı. Türkiye Kıbrıs gerçeğinin de bağlarını ortaya serdi. Bu dahi ortak konjuşulamadı. Sadece bizim gibi bazı “deliler” olayı mümkün oldukça yazıp söyledi. Türkülerini yaktı. Bunlar dahi Adalıyı anma gününde söyletilmeyerek birilerin teslimiyetinde gün geçiriliyor. En acısı, katledilen bir gazeteci olmasına karşın bol medyalı ülkemizde basın konuya hiç hakim çıkmadı. Sadece yine birkaç ile yetinildi. Tüm bunlar Adalı cinayetinin tıpkı bezerleri gibi sorgulatılmadan, unutturularak karanlıkta brakılmak isteniyor. Bakalım tarih kimi haklı çıkaracak.