Akkuyu Nükleer Santrali Projesinin ana taşeron firması Titan-2 IC İçtaş AŞ sözleşmesinin feshedilmesi üzerinden, projede Rus hakimiyetinin arttığına yönelik tartışmalar yürütülüyor. Akkuyu NGS AŞ’nin Titan-2 IC İçtaş AŞ ile aralarındaki sözleşmeyi tek taraflı feshettiğini, TSM Enerji isimli yine Türkiye hukukuna göre kurulmuş ancak ortakları Rusyalı olan firmayla sözleşme imzaladığını duyurdu.
AKKUYU AGS’NİN FESİH GEREKÇELERİ
Akkuyu NGS AŞ, fesih nedeni olarak projenin taahhüt edilen tarihe yetiştirilmesinin önemli olduğunu belirterek Titan-2 IC İçtaş AŞ’in bu inşaat çalışmalarına özgü yeterlilikte olmadığını vurguladı. Akkuyu NGS AŞ açıklamalarında, iş güvenliği açısından memnuniyetsizliklerini de dile getirdi.
Belli ki önce fesih kararı alınmış, sonra gerekçesi araştırılmış. Biraz da seçici davranılmış. Projenin hayatını tamamıyla durdurabilecek “zemin ve temeldeki çatlaklar” gibi esaslı meseleler ihtarnamede yer almamış. Projenin tamamlanma tarihine dair taahhüdün aksaması, iş güvenliği konusundaki aksaklıklar gibi tazminatla geçiştirilebilecek konular fesih nedeni yapılmış.
Akkuyu Nükleer Santrali projesi, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti’nde Akkuyu Sahası’nda Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma” kapsamında Rusya devlet iştiraki Rosatom tarafından yapılıyor. Proje, milletlerarası antlaşma ile Rosatom’a ihale edildi. Antlaşma gereğince, Türkiye hukuku kapsamında, santralin işletilmesi de dahil olmak üzere projenin yürütülmesi için anonim şirketi (Akkuyu NGS AŞ) kuruldu.
Antlaşmaya göre, projeye dair gecikmeler, projenin mücbir sebepler dışında belirtilen günde faaliyete geçirilememesi önemli bir ticari risk. Çünkü, böyle bir durumda Türkiye, alım garanti fiyatını düşürebilecek.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Cumhurbaşkanının Soçi’deki Putin görüşmesinden IC-İçtaş’ın içine su serpecek gelişmeler çıkmadı. Daha kötüsü, hükümet Rusya ile olan ilişkileri bozacak hamlelerden kaçındığı için, IC-İçtaş’ı feda edebilir.
IC-İÇTAŞ’IN MİLLİLİK VURGUSU
Fesih işleminin hukuka aykırı olduğunu ve yasal yollara başvuru hakkını kullanacağını dile getiren IC-İçtaş AŞ, proje kapsamında 25 bin Türk personelin çalıştırıldığını, Türk sanayisinin projeye dahil edilmesinde büyük çaba harcan
dığını vurguladı. IC-İçtaş, feshin amacının projenin yönetimindeki Türk şirketlerinin varlığını azaltmak ve taşeron seviyesine indirmek olduğunu iddia etti.
2010 yılında Rusya ile Türkiye arasında imzalanan milletlerarası antlaşma kapsamında Akkuyu nükleer santrali projesinin yapımına karar verildiğinde, nükleer karşıtları konuya “yargısal denetimden kaçırma operasyonu” eleştirisini sunmuştu. Nükleer karşıtları hiç haksız değillerdi. Çünkü, öncesinde, Rosatom ’un tek katılımcı olarak aldığı ihalenin TMMOB’nin açtığı dava kapsamında yürütmesi durdurulmuş, akabinde ihale iptal edilmişti. Sonrasında, ihalenin Rosatom’a verilmesini garantilemek adına milletlerarası antlaşma formülüne başvurulmuştu. Bir devlet yatırımı olarak kalkınma planlarına işlenen nükleer santral projesinin Rusya Federasyonu’nun bu konuda yetkili devlet şirketi Rosatom eliyle yürütülmesi kesinleştirildi.
Santralin hızlıca yatırım haline getirilmesiyle, bugün fesih yaptırımıyla karşı karşıya kalan firma ve benzerleri bu büyük kapsamlı yatırımın pastasında pay aramaya hazırdılar. Sürecin dışına itilen Titan-2 IC İçtaş AŞ kamuoyuna karşı yanıtında, projedeki gecikmeler, proje sahasındaki aksaklık, iş güvenliği eksiklikleri gibi iddialara yanıt vermek yerine, süreci milliyetçilik düzlemine çekme hamlesi yaptı.
ROSATOM’UN RİSKLERİ
Rusya menşeili bir şirket (kamu iştiraki olsa da) Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin teşvik ve garantileri ile Türkiye’de yatırım yapmaya karar vermiştir. Bir şirketin, başka bir ülkenin sınırlarında yatırım yapmaya karar vermesinde ekonomik ve politik riskler önem arz eder. Yatırıma ev sahipliği yapacak ülke, ülkesine çekmek istediği yatırımcının bu kaygılarını karşılamak refleksine girmek mecburiyetindedir.
Akkuyu nükleer santralinde üretilecek enerjiye verilen alım garantisi, ekonomik riske yönelik bir teşviktir. Yatırımcının gittiği ülkede, o ülkedeki olası hükümet ya da politik rejim değişikliği, halk ayaklanması, yatırımın devletleştirilmesine yol açabilecek siyasal akımlara, yasal mevzuata, kamusal denetimlere karşı da güvence beklentisi bulunur. Türkiye hükümetinin milletlerarası antlaşmayla Akkuyu nükleer santralinin ihalesini Rosatom’a vermesi, bir politik riski önleme davranışıdır. Nükleer santrale ait ÇED olumlu kararı, yer lisansı gibi idari işlemlere açılan davalarda Türkiye mahkemelerince gösterilen tutum da politik riski önleme davranışıdır. Yatırımın hiçbir risk ve engele takılmadan faaliyete başlaması ve aynı sıhhatle devam ettirilmesi istenir. Zemin ve temeldeki çatlaklıklara karşın, projenin halen devam ettirilmesi, politik riski önleme amaçlı verilen bir tavizdir.
SEÇİM VAADİNE MEZE ETTİRİP, ALIM GARANTİSİNİ DÜŞÜRMEK İSTEMEMEK
Ev sahibi ülke hükümetleri de, ülkesine çektiği yatırım eliyle kendi siyasal ikbalini devam ettirmeyi murat eder. Verdiği ödünlerin karşılığında bunu amaçlar. AKP de aynı amaçla çalışıyor. Akkuyu Nükleer Santrali sürekli bir hükümet yatırımı olarak gündemde yer alıyor. Sürekli, faaliyete geçmesi halinde ulusal enerji ihtiyacının yüzde 10’unun karşılanacağı vaatleriyle oy isteniyor. Seçmen, birçok sefer bu vaat için oy verdi. Vaat yerine gelmiyor ama seçmenin bu vaadin gerçekleşmesi için oy verme borcu hiç bitmiyor. Bu durumu kullanan daha küçük sermayeli yatırımcılar seçim arası dönemde işletmeyi batık hale getirip, sonrasında seçim vaadine uygun hale getirilebilmesi için teşvik elde etmeye çalışabiliyor. Peki Rusya, Akkuyu için böyle bir gecikmeye, seçim malzemesi olmaya yanaşır mı? Dahası, sonucunda bir hükümet değişikliği ihtimalleri olan bir seçimi, risk olarak göze alır mı? Fesih ihtarına bakılırsa, Rusya bu riske yanaşmıyor. Dahası, yönetimdeki gücünü Türkiye’ye karşı daha da hissedilebilir kılmaya çalışıyor.
RUSYA, KAPATILMA RİSKİNE KARŞI OLASI TAHKİM SÜRECİNİ İNŞA EDİYOR
Yaklaşan seçimlere dair hükümet değişikliğini işaret eden kamuoyu. Anketlerin dili doğruyu söylüyorsa, gelecek yeni hükümetin Rusya ile böyle bir ortaklığa sıcak bakmadığına dair söylemleri, Rosatom için bir risk. Taşeron firmaların muhalefet partileriyle diyalog kurma arayışları da cabası. Peki, Türkiye milletlerarası antlaşmadan dönerse ne olacak. Türkiye hukukuna göre kurulan ve bir kısmı Türkiyeli olan Akkuyu NGS AŞ ya da muhalefetle de diyalog arayabilen, her an taraf değiştirme güvensizliği yaratan firma ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı bir tahkim işletilebilir mi? Bu konuda ortakları Rusyalı olan TSM daha elverişli değil mi?
Netice olarak, Rusya ekonomik ve politik riskleri öngörmüş ve sürece dair pozisyonunu güçlendirmiş durumda. Genetiği itibariyle dikey hiyerarşik bir yönetimi gerektiren nükleer santral yönetiminde, yönetsel kadroları yeniden inşa etmek için bir fırsat buldu.
‘MİLLİYETÇİLİK’ KALKANI ROSATOM’UN TAHKİM BAŞVURUSUNU GARANTİLER
Öncelikle belirtmek lazım ki, Titan-2 IC İçtaş AŞ’nin sözleşmenin feshini milliyetçi bir dalgalanmaya yaslamasının geçerliliği de samimiyeti de bulunmuyor. Akkuyu NGS AŞ, yukarıda bahsettiğim milletlerarası antlaşma kapsamında Türkiye hukukuna göre kuruldu. Bu firmanın, yönetiminde Türkiye ve Rusya tarafının söz ağırlıkları hep aynıydı.
Taşeron firmanın değişmesi, Akkuyu NGS AŞ yönetimindeki “millet” esaslı bir değişikliğe dayanmıyor. Sermayenin böyle dertleri hiçbir zaman olmadı. Bu bağlamda acil durumda, “camı kırıp çekici alın” refleksi ile meselenin okunmasının bir faydası da yok. Maalesef, işin içine Rusya da girince nükleere dayalı enerji üretim tarzına dair tartışmalar, santrali neden Rusyalılar yapıyor tartışmasını aşamıyor. Milliyetçi akımların konuya yaklaşımı, sermayeye güzel bir orta açıyor. Atık sorununu nasıl çözeceği halen belli olmayan, inşaat sürecindeki zemin ve temel çatlakları, iş sağlığı ve güvenliği önlemleri, iş cinayetleri gibi olgular hep arka planda kalıyor.
Ayrıca, milliyetçilik nedeniyle Rusyalı bir firmanın yatırımının engellenmesi, olası bir tahkimde aleyhimize ağır bir tazminattan başka bir şeye yol açmayacaktır. Muhalefetin, “millilik” vurgusu karşısında tedbir olarak yönetimi daha sıkı tutmak, ev sahibi ülkeyi daha tavizkar çizgiye çekmeye çalışmak gerekir. Yani, Rusya olası risklere karşı mevziisini güçlendiriyor.
SİYASİ BİR KOZ OLARAK NÜKLEERDEN VAZGEÇEMEMEK
Bir diğer mesele ise, Türkiye’de bir nükleer santral sahibi olan Rusya’nın Avrupa ve diğer ülkelere karşı pozisyonu. Avrupa’da nükleer enerjiye eklenen “yeşil enerji” etiketi, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği İklim Şurası’nın sonuç bildirgesine de yansıdı. Nükleeri bir siyasal ve askeri güç olarak gördüğü için Enerji Şartı anlaşmasından ayrılan Rusya’nın, Türkiye sınırlarında Türkiye hukukuna göre kurduğu nükleer santralin yönetsel yapısını yeniden yapılandırma arayışları da olabilir. Rusya, Türkiye sınırlarındaki bir santrali ile aynı kozu kullanmayı devam ettirmek isteyecektir.
UCUZ EMEK
Diğer yandan, Akkuyu NGS AŞ, Akkuyu’da Türk firmaların sayısının artacağını açıkladı. Olası ticari riskin önüne geçmek isteyen Akkuyu NGS AŞ, elbetteki ucuz işgücünden vazgeçmeyecektir. Yani netice olarak, Akkuyu’da birer ucuz iş gücü kaynağı olarak Türkiyeli emekçiler çalıştırılacak. Alt taşeron ilişkileri ile yine bir takım hukuksal sorumluluklar Türkiyeli yatırımcılara yüklenecek. Ancak, zaten Rusya elinde olan yönetim, aradaki kilit pozisyondaki şirketi ticari bir sözleşmeden daha sıkı ve duygusal ilişkilerle kendisine bağlı hale getirerek işi biraz daha sıkı hale getirmenin hamlesini yaptı.