Medyanın tek eksenli olmasının önemli sıkıntısını hep yaşadık. Bazen en basit önemli diyaloğu dahi medyalar haber yapmadıkları için duyamayız. Bunun son örneği ilginçtir: on ay önce Belgrat’a Türkiye ve Suriye dışişleri bakanları ayakta konuştular. Kimine göre de görüştüler. Aradan on ay geçti. Soçi konferansı olmasa ve Putin’in ısrarla Türkiye’ye Suriye sorgusu yapmasa, belki de haber hala sıra kadem olacaktı. Sonuçta, Türkiye dışişleri bakanı Çavuşoğlu on ay önce Suriye meslektaşıyla ayakta olsa da görüştüklerini söyledi. Bu birazda “neden Suriye ile görüşmüyor musunuzun” baskılanmasının sonucunda açığa çıkmasıydı. Yine de başta Türkiye medya ve politikacıları bu konuda sesiz kalmaya hala devam ediyorlar. Halbuki bir ezber bozuluyordu: Önce görüşmüyorlar denilirken, sonra istihbaratçıların görüştüğü debildi. Fakat, diplomatik resmi görüşmelerin olmadığı inancı hakimdi. İşte Rusya’nın da baskısıyla bu on aylık sır aralandı. Hala Türkiye ve Kıbrıs kamuoyu bu konuyla alakalı ilgisiz ve duyarsız gibiliği tercih ediyor…
Bu gelişme haberi gereken merkezlerde ses getirmedi. Suriye resmi makamları da konuyla alakalı konuşmadı. Hepsi elbet şimdilik. Fakat, yankı ve karşılık Kuzey Suriye topraklarından geldi. Hem de Türkiye’nin kontrol edip defaktosunu değiştirdiği yörelerden yükseldi. Öylesine protestolar oldu ki Türkiye bayrağı yakıldı, konvoyların yolu kesildi ve cihatçı sloganlar atıldı. Bu konuda da Türkiyede özellikle resmi çevrelerde tıs yok. Sadece bazı muhalefet medyası konuyu aktarmaya yorumlamaya çalıştı. Muhalefet partileri de özellikle Altılı itifak masadakiler de ses çıkarmıyor. Oysa çıkan haberin yanına eklenen Kuzey Batı Suriye’deki olaylar bir anlamda Türkiye’nin beslediği ve değişik isimlerle sunulan yapıların tepkisiydi. Nitekim karşılık da buldular. Türkiye dışişleri yeni bir açıklama yapıp Suriye’nin muhaliflerle görüşüp uzlaşılması gerektiğini söyledi. Bir anlamda Yetiştirdiği milislerine güvence vermeğe uğraştı. Onları tehdit değil ikna etmeğe çalıştı. Buda Türkiye’de muhalif bazı medya dışında konuşturulmadı…
Görüldüğü gibi Suriye konusu yeniden ısıtılıyor. Bir yandan Türkiye daha da toprak elde etme ve anti Kürt kartıyla beslenme adına Tel Rıfat ve Mengüç’ü alma izni isterken, Suriye yetkilileriyle yapılan görüşme de tam on ay sonra ancak duyulma paradoksu yaşanıyor. İkili tutumlar bir anlamda fırsatı değerlendirme siyasetinin sonucudur. Oluşan Ortadoğu bataklığında tam denklem kurulmadığı için Türkiye de zikzaklarla fırsatı kullanıp kazanım elde etmek istemektedir. Duruma göre davranmalar hep oldu. Örneğin, şu anda tehdit diye ilan edip terörist dediği PYD hikayesi de bunun bir kanıtıdır. Başlangıçta PYD lideri Müslüm Türkiye’ye çağrılır. Kürtlerin Türkiye’nin desteklediği milislerle birlikte ayaklanmaya katılmasını istedi. Müslüm ret edince de PYD terörist ilan edildi. En büyük tehdit denildi. Türkiye’nin batı coğrafyasının anti Kürt ırkçı tavrıyla da politika geliştirildi. Oysa PYD Suriye’de yaşayan Kürtlerin bu karmaşa içinde oluşturdukları yapıdır.*****
Görüldüğü gibi, Suriye’de oyun çok. Erdoğan elbet Esat’la uzlaşmak istemez. Hat ta daha toprak almayı da hedefliyor. Operasyon yapma, Halep talepleri malumdur. Burada ince bir çizgiden söz edelim: Genellikle belirli çevreler Erdoğan’ın zikzak politikasını hep hatırlatırlar. Sudilerden BAE dek veya pazarlıklardaki durumları örnek gösterir. Fakat, Kuzey Kıbrıs ve Suriye şimdilik direk Türkiye’nin denetimindedir. K. Kıbrıs’ta olanları zaten yazıyorum. Örneğin K. Suriye’ye yerleşen ve ittifakçıları da olan Türkiye bu durumu dış politikada da kullanıyor. Kuzey Suriye’den Libya’ya veya Azerbaycan’a Cihatçı taşıdığını bilmeyen yok. Libya’da Trablus’u tutuma adına Suriye’den taşınan cihatçıların önemi tartışılmazdır. Bu nedenle işgal altındaki tutuğu ve değişik yönlerden de kullandığı coğrafya politikası ile devletler arası ilişkileri aynılaştırmamaya dikkat edelim. Sudilerle kaygan ilişki kurulurken, elde tutuğu yerlerdeki durum başkadır. Fakat, son on aylık öncesine dayanan görüşme ile Kuzey Suriye’de oluşan tepkiler, herhalde kimlerle Elele gidildiği tehlikesini de ortaya sermektedir.
Kısaca, Suriye’de oyun bitmez. Herkesin salt dış değil direk Suriye topraklarında gözü olduğu kesin. Şimdiden Güney Suriye’de İsrail Kuzey Suriye’de ABD ve Türkiye resmen kontrol etikleri yerler vardır. Kolay kolay da geri verme eylemleri de yok. Beslenen ise gerici cihatçılardır. Düşünün, eğer başarılı olunsaydı IŞİD lideri Şam’da başkan olacaktı. Bu dahi oynanan oyunun güdülen politikaların nedenli kirli ve karanlık olduğunu kanıtlamaya yetiyor.