yaklaşımlarÖzkan YıkıcıTürkiye'den Belçika'ya kültürel gericileşmele - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Türkiye’den Belçika’ya kültürel gericileşmele – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Konuya basit örneklerle değinecem. Şu basit görüşü de eklemek önemlidir. Ülkeler veya belirli toplum kesimi geriledikçe veya siyasal olarak otoriteleşme “faşist veya ortaçağ eylimli süreçlere” girince, elbet kendi kültürel hegemonyasını da kurmaya yönelmeleri normaldır. Baskılar, yasaklamalar ve giderfek kültürel etkileşimle kitlelerin birbiriyle paylaşımlarına varan yasaklar la karşılaşırlar. Yeniden yapıya uygun insan tipi oluşturma kültürü ile idolojik ekseni besleme amaçlı kültürel dönüşümlere yönelirler. Salt eğitimle veya kurumsalaşan yeni yapılarla değil, sanat ve yasaklarla da kendini hisetiren davranışlar yaygınlaşır. Bunun son örneklerini Türkiye ve kimsenin umadığı Belçikadan verecem. Özellikle krizler veya savaşlar faşizmin kendini güncel yaşamda gösterme şansını da ne yazık tetikler.***

Türkiyede AKP yönetimiyle birlikte sanatsal saldırılar da yasaklar ve yıkmalarla da kendini ta baştan gösterdi. Sanırım, Karstaki heykel yıktırması bunun akılda kalan önemli somut kanıtlarından birisidir. Pek dikate alan olmadı. Süreç aktıkça ve devlet içi mücadeleyi kazanarak, kendi rejimine yönbelik hamleler ve eski yapının mirasını yok etme döneminde de en önemli kültürel dönüşümlerden birisi de Ayasofya dönüşümüdür. Bir bölümü müze olan yapıyı tamamen camiye çevirip Kültürel önemli mesaj da idolojikleştirilerek verildi. Atatürk dönemi laik atılımların simgesilerinden birini de sancısız bitiriyordu. Garip olan bu gelişmelerin çoğu gerçekten sancısız geçildi. Özellikle sağ muhavazakarlar ses çıkarmama bir yana destek dahi yaptılar. Kemalistler ise “aman muhavazakarları ürkütmeyelim” bahanesiyle gereken tepkiyi koymadılar. Zaten, bu tutum en son altılı masada prokrama direk laiklik konulmaması ve tarikatlar üzerinden oluşumların eleştirilmemesi ile de devam edilmektedir.

Özetlenen bu gelişmeler direk sanata daha net vurulmaya başlandı. Artık yıkma veya dönüşüm değil, en basit konserlere fesdivalerin de yasaklanmasına girişildi. Başlangıçta bazın bahaneler konulurken, giderek umursamaz şekilde dikate almadan fesdival veya konserler yasaklanır normalleştirilme derecesine getirildi. Başlangıçta Kürt veya sol eksenli “Aynur Doğan veya Gurup Yorumla” denenirken, artık belediyelerin düzenlediği konser veya fesdivaler de yasaklanır hale sokuldu. Hala birkaç söz dışında gereken tepkiler de yok. Kılıçtaroğlu kılıcını kuşatıp sanki kazanmış gibi kendinin bunu haledeciği söylemiyle de seçim primine oynuyor.

En son yasaklama hem de CHP kalesi sayılan Muğlada fesdival yasağı geldi. Doğrusu Süleyman Soylunun da açıklamaları tarihi karanlık sorgulanmalarda ilginç örnek haline sokulacaktır. Şu kamuoyu oyunu aslında son dönemde denenip oda normalleşti. Örnek, siz bir yerde konser düzenleyeceksiniz. Hemen birkaç tarikat kesimi imza toplayarak kaymakam veya valiye baş vururlar. Bahane, malum gerici sanat karşıtı karanlık sözlerdir. Dini inancı cihaletle damıtıp otoriterliğe yasak masası olarak hazırlatılır. Oda “halkımızın tetdirgin olma” bahanesiyle de konser veya fesdival yasaklanır. Arada akla getirilmeyen ve kaçınılan koronayı da yasaklarda yem olarak bahaneleştirilir. Muğla fesdival yasağı da aynen böyle gerçekleştirildi. Artık otoriter gerici rejimlerin resmen halkın güncel yaşamına müdahale ve kitlesel buluşturmama politikası dinsel dokularla da siyasallaştırılıp yasaklar yerleştirilmektedir. Giyimden başlayan ve acayip suçlarla “rahahtsız edici tutumlar” ekleyip, konsere gidenleri afyon yutan kişiler olarak suçlayacak derecesindeki tutumlarla yasaklar aldı başını gidiyor. Bu Türkiyedeki yeni rejimin belkide çok şikayet yaptığı “kültürel hegemonya kuramadık” eksikliğinin, tepkiyle baskıya dönüşebn kültürleşme kuluğunun ta kendisidir.****

İkinci yerimiz Belçika. Çoğunuz diyecek ki “onlar demokratik ülkedir, sanata ve kültüre önem verirler”. Çünkü özellikle fonlarla kültür yapan bizde de örgütlerimiz vardır. Genelikle AB katgıları denilir. Fakat, şu Ukrayna savaşı şeytanın da her alanda Avvrupada sokağa çıkmasına neden oldu. Rusya düşmanlığı öylesine içeleştirilmiş ki sanat ve kültür adına olan tarihi değerleri dahi yasaklama veya imkar temeler, Avrupa salonlarında veya sokaklarında artık raslanması normalleşiyor.

Bunun en son örneği Belçikada yaşandı. Çaykoski adıyla müzik okulu vardı. Sahibinin eski Ukrayna kökenli birisi olduğu söyleniyor. Hatırlarsınız: Çaykoski veya Doslayeskinin eserleri bazı yerlerde yasaklandıydı. Nitekim, geçen günlerde Belçikada ilgili Çaykoski okulunun ismi değiştirildi. Normal kalsik müzik okulu ismiyle yeniden adı yazıldı. Hedef, Çaykoskinin rus olmasıydı. Tarihi müzik sanatçısı olarak aldığıönem nedeniyle dünyada kabul gören Çaykoski, şimdi batı dünyasında yasaklanan, ismi silinmek istenen kişi haline dönüştürüldü.

Olay AB ve Nato merkezli Brüksel veya Belçika ülkesinde gerçekleşiyor. Belçikayı sorsanız, sanata verilen öenmle özelikle foncularımız hemen konuşmaya başlayacaktır. Fakat, şu Rusya şeytanı yeniden dışa vurunca ne sanat nede kültür brakıldı. Kusulan kin, içteki şeytanı yeniden dışa çıkardı. Demek ki biz zamanında Kıbrısta çatışmalar dahi yapılırken köylerde rumca sgeçler dinliyor, şarkılar söyleyip eğleniyorduk. Onca kışkırtılan Rum karşıtlığına karşılık sanatı dinlememeye derecesine yasaklarla gelmedik. Teşkilat rumca konuşmayı yasaklasa da tuturamadı. Fakat, Belçika gibi yerde hem de Çaykoski ünlü besteci müzisyenin adınbdan dahi rahatsız olma oldukça düşündürücüdür. Kapitalizmin faşizme dönüşürken ki hayatın resmiyle yeniden yüzleştik. Tabi konuyla alakalı ilgileniliyorsa.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
355AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin