Ülke gerçeklerini öteleyerek, sanki normal yaşanırcasına konulara yaklaşınca, buna “hukuk” ekseni de ekleyince, kolayca kaçışın da zemini oluşturuluyor haldedir. Genelikle her sorun yaşanırken, çıkmaza girince hukuk alanına sarılınılır. Hemen Anayasa, yasa ve tüzük denilip eksiklik aranır. Daha kötüsü, suçu bu 3 eksene kondurtup sistemsel yanlışı da kurtarma şansına da ulaşılınır. Son dönemdeki krizler ve yeniden ilhaklaşma yapısını Yeni Osmanlı ile neoliberbal noktaya taşınma hamleleri sonucu çöküş daha bir kendini haykırmaya başlandı. Fakat, başta Türkiye gerçeğini göstere göstere yaşatılmasına rağmen yok veya önemsiz sayarak sistem paylaşımı umanların ısrarla bazı iç denklemlerle sorunları anlatmaya çalışmaları da tesadüf değildir.
Artık tıkanma ve teslimiyeti hemen muhalif ana eksenciler hemen Anayasa aykırılığı, yasalara uymama veya tüzük çelişkisiyle anlatmaya girişiyorlar. Hele de arada gelen yargı kararıyla sanki bunun çözüm getireceği inancıyla da hareket edilmektedir. Ne tesadüf ki zamanında bu anayasaya karşı çıkan, hayır için çalışan sistem içi önemli kesimler, şimdi bu anayasanın demokratik olduğunu ve yargının özgür halini anlatarak seçenek sunmaya çalışıyorlar. Türkiyesiz K. Kıbrıs konuşup, kurumların kuvetler ayrımı olduğu algısıyla sıranın kendilerine gelip koltuğa oturmak veya niymetlerden yararlanma beklentileri hala sürüyor. Oysa en basitiyle, meclis yemininde bile “anayasaya uyacağını” vurgulayan kişiler, birden onu yok sayarak talimatın esiri olduğu gerçeği hemen Gerektiğinde Anayasayı yok saydığı örnekleri sık sık yaşadık. Anayasaya aykırı olan fakat talimatla gelen birçok yasasnın nasıl geçirildiği veya uygulandığını hep yaşadık. Yine Anayasa hükmünce eşit davranacaklarını ve halkın mutluluğunu kendi myutluluğunun üstünde tutacaklarına namus ve şerefleri üzerine yemin ederken, hemen sonra daha işe alırken nasıl yandaşı aldığı, yolsuzluğu yaptığı uygulamalarla hep karşılaştık. Ama, yine de Türkiyeye dokunmama ve sömürgeciliğin devam etmesini isteyen Takeci gazeteci gibiler, hemen suçu anayasaya atarak değiştirilmesiyle işlerin yoluna gireceğini haykırmaya da devam etmektedir. Hele de onca yaşanan ve talimatla nelerin yok edildiğini söylemeden çürümüşlük masalı anlatma sesleri gibi…
Yine her sıkışılındığı anda yasa değişikliği de dneiliyor. Bunu söyleyenler eminim çoğu söyledikelrinin yaysalarda olup olmadığını dahi bilmeyen kesimlerdir. Öyle ki yasada olup tersi uygulanan birçok gerçeği sanki yasadan kaynaklanırcasına yeni yasa denilme kurtuluşuna sarılınıyor. Öyle ki yeri geldiğinde bu değişimler Ankaradan gelmesi sonucu da var olandan daha da kötü yasalar olması dahi gözlerine çarpmayacak kadar sistemleştirildiler. Küfretmek suç iken özellikle makamcılar ve yalakaları ikidebir insanlara hayinlikten rumculuğa suç istisna ederek saldırmaları da kültürleşen sömürgesel siyasetin bir esrumanı haline geldi. Yalan söylemenin doğallaştığı koşulda yanlış yasa anlatmak da konuyu tamamlayan kural haline geldi. Nitekim, sıkışılan her konuda sömürgesel gerçeklik ile sömürgecinin yeni taktiğinin devamını anlamama sonucunda debeleniliyor. Bazen istenilen yeni uygulamalara zemin hazırlama adına da tüm suç yasalara kondurtulmaktadır. Halbuki yasa değil yetkilerle kurumsalaşan siyasetin bizat yaptığı yasadışılıkların sonuçlarını görüyoruz. Bu farkı dahi pek yakalayan yoktur.
Gelelim şu tüzük işini: hiç uzağa gitmeyecem. Özellikle yeni meclis makamcısı tokmağı vurup” iç tüzüğün dediği gibi” veya “yüce meclisimiz” hitabelerini bir yana itersek, sadeece son UBP rezaletindeki tüzük uymama yaşanırlığı herşeyi anlatmaya yetiyor. Son UBP kongresine giderken, Fayizin istifa nedenleri ortadayken, hrhalde Zorlu Bey eline tokmağı alıp da “parti tüzüğü” diyecek gücü ve yüzü yok. Otuz gün önceden başkanlık adaylarının açıklanması veya olağanüstü kurultaya gitme yöntemi malumken, hiçbirine uymadan hem de dayatırcasına Jet hızyla makam tırmanıp üst yere gelen Üstelin şimdi de talimat desteği ile kurultayla başkan olma yolu da kendi partisinin tüzüğüne dahi uymuyor. Kocaman UBP kesimi de ses çıkarmadan bu yolda ilerliyor. Bu dahi her şeyi anlatır. Sonra dönüp anayasa değişimi, yasaların yetersizliği veya tüzüklerin işletilmesi laflarının bir değeri yoktur. Olsa şimdi ne UBP kurultay yolunda böylesi tersliklerle ilerler, nede birçok yasa anayasaya ters olmasına rağmen geçirilirdi. Doğan kağos ise hukuki kuruluşlara değil K. Kıbrısın sömürgesel gerçeğinde aramamız şart. Bunu aramazsak, hep aldatılan ve sorunları yerine koyamamanın cenderesinde debelenip duruyoruz.
Hala hükümet kurma bozma yaşanırken, UBP hallerinin nerelere gelindiğinden ders almazsak, hükümet mhalefet ekseninde polemik yaparak düzeltme çabalarının da pek anlamı yok. Sadece gerçekleri örtmenin dışında bir amacı da olmaz. Son günler bize çok bilgi verdi. Deneğim anlatı. Türkiye gerçeği ve buaradaki işbirlikçilerin ne hale geldiklerini gözlerimizin içine sokuldu. Bunlar ne yasalardan nede tüzüklerden kaynaklanıyor. Bunlar, Türkiyenin yeni K. Kıbrıs şekillenmesinin sancıları olarak hepizde hissediliyor. Varsın bizler hala konuşmayalım. Ama tekrar edecem: 85 yılındaki anayasa oylamasında bu anayasa çok eleştirildi. Tüm müdahalelere karşın Y.35 cıvarında hayır çıktı. Şimdi ise talimatlarla müdahalelerle yeni şekillenme gerçekleştirilirken, UBP yerlebir drecesinde yerlerde süründürülürken, zamanında bu anayasayı eleştirenler şimdi sarılması da travmatik sonuçtur.