Gecenin bir yarısı yolda buldu kendini…
Sigarayı bırakalı yıllar olmuştu…
İşaret ve orta parmaklarının uçları sapsarıydı…
Sigarayı bırakalı yıllar olmuştu…
Yolda gecenin karanlığında tek başına yürüyordu…
Cebinden tütünlerini çıkardı…
Hızlıca sardı…
Derin bir nefes çekti…
Arkasına baktı…
Arkasına kimler bakar bu ülkede?
Gecenin bir yarısı sokakta tek başına yürürken…
Durduk yere…
Arkasına kimler bakar bu ülkede?
Zayıf, boynu bükük bir sokak köpeği…
Gecenin boğazında düğümlenen sigara dumanı…
Yağlı bir urgan gibi uzanıyordu göğe…
Orta Doğu’da sevilmez boş sokaklar…
***
Nasıl bir yalnızlıktır bu?
Hani cılız bir ağaç vardır…
Çatlamış ovaların böğründen fırlayan…
Cılız bir ağaç vardır…
Dalları kuşlar konsa kırılacak…
Nasıl bir yalnızlıktır bu?
Hani küçük sandallar vardır…
Köpüren dalgaların kalbine kalbine vurduğu…
Küçük sandallar vardır…
O dalga gelse kırıldı kırılacak…
Çatlayacak ortadan…
Nasıl bir yalnızlıktır bu?
Tepede güneş…
Toprakta leş…
Kalbimdeki ölü güvercin kalleş!
***
Ellerimi boşluğa doğru uzatıyorum…
Top oynadığın dostların vardır…
Beraber terlediğin…
Aynı bardaktan su içtiğin…
Dostların vardır düştüğünde…
Dizlerin kanadığında…
Elini sana uzatan…
Ellerim boşlukta kaybolur Şeherde…
Şeherin ellerini tutacak kimse kalmadı mı bu memlekette?
***
Burası bir ülkedir efendi!
İnsanları ellerini uzatmasa da ona…
Çatlamış toprakta bir ağaç…
Köpüren dalgalarda bir sandal…
İşgallerin ortasında terkedilmiş bir şehir olsa da Lefkoşa…
Burası bir ülkedir efendi!
Yüreğini kevgire dönüştürselerde Bağdat’ın…
Şam’ın ayaklarını kesselerde yaz geceleri…
Beyninde bombalar patlasa da Kabil’in…
Ey güzelim Beyrut…
Ne güzeldir sevmek seni bir sonbahar mevsiminde…
Benim canım Lefkoşam…
Kimler terketti seni…
Kimler inanmaktan vazgeçti sana…
Kimler aşkını sattı üç kuruşluk para için…
Benim canım Lefkoşam…
Sokaklarında hangi askerler var…
Hangi landroverler süründürür sokaklarında Fazılımı…
Senin elinden tutmak…
Yıkılmış…
Parçalanmış kalbinden öpmek seni…
Bu kadar mı zor?
Senin Hikmetlerin vardı bir zaman…
Senin Gürkanların…
Nerededir Kutlu?
Kutlu nerededir Lefkoşa?
Dilimiz damağımız kurudu…
Sürgüne gittiğinden bu yana…
Benim güzel adalılarım…
Anlayamaz seni Ankara’dan sana bakanlar…
Onlar Süleymanı anlayamazlar…
Süleymanlar bizimdir…
Süleyman 20 yaşında ölü bir şair çocuktur yüreğimde…
Süleyman’ın mezarı mezarımdır Lefkoşa…
Ankara’dan bakıp…
Bize tespih çekenler…
Anlayamaz şişe şişe zivaniya dökmenin…
Ne demek olduğunu yaralı kollarıma…
Ellerim kalem tutar mı?
Ellerim şiir yazar mı?
Ben şair olmuşum…
Şiirimi okuyacak kalmamış biri sokaklarında…
Ben böyle şairiliği neyleyim ey Lefkoşa…
***
Bu çağrı sanadır canım gardaşım…
Özgürlüğe sırtını dönen…
Umudunu bu memleketten kesen…
Bu çağrı sanadır canım gardaşım…
Bağır!
Bağır!
Öyle bir “özgürlük” diye bağır ki…
Ankara’nın saraylarına kendini kapatan Tiranlar…
Duysun, bu memlekete olan sevdanı…
Duysun Lefkoşa’nın çığlıklarını…
Bu çağrı sanadır canım gardaşım…
Bağır!
Bağır!
Öyle bir “özgürlük” diye bağır ki…
Ankara’nın saraylarına kendini kapatan Tiranlar…
Elini çekip atsın artık dağlarımdan…
Denizlerimden…
Zeytin ağaçlarımdan…
Bağır!
Bağır Artık!
Bu çağrı sanadır canım gardaşım…