Benim yıllarımda siyasiler içinde en başarılı demagog Ferdi sabit Soyer’di. Ajitatörlüğünün yanında demagogluğu bir adım öndeydi. Bu konuda kitap yazdı mı, ya ad “Parti Başkanıma Notalar” diye bir makalesi var mı bilmiyorum.
CTP’nin Olağan Genel Kurulu’nda tek aday Tufan Erhürman’ın konuşmasını okuyunca düşünmeden edemedim doğrusu.
Bir sorunun çözümü sorunun tespitiyle başlar. Bunu görmeden sorun çözmeye çalışma, işleri karıştırmaktan başka bir şey değildir.
Kıbrıs sorunu ABD emperyalizm öncülüğünde “Garantör devletler” eliyle “başlatıldı. Bu nedenle bu şu anda garantör devletlerin pozisyonlarına iyi bakmak gerekir. Birleşik Krallık, Yunanistan ve Türkiye’nin burada askeri gücü konuşlandırılmıştır. Bunlar aynı zamanda NATO üyesi ülkelerdir.
Erhürman konuşmasının bir yerinde şöyle dedi: “”Göç etmeyin, gitmeyin, el verin, az kaldı onlar gidecek” Sadece bu cümleye bakarsanız sanırsınız ki NATO güçleri Ada’mızı terk edecekler ve Ada’mız silahtan arındırılıp barış ve çözüm gelecek. Heyecanlanmayınız. Onun anlatmak istediği bu değil. O’nun anlattığı mevcut UBP ağırlıklı koalisyon hükümetidir. Bütün hayali ve rüyası bunun üzerinedir. Ne zaman başbakan olacak diye düşünüp durur.
Erhürman’a karşı bir aday çıkmaması “Partide Birlik” mesajı vermek içindir. Oysa “Daha iyisi yoksa en iyisi budur” anlamına gelen bir yaklaşım sergilenmiştir. Erhürman’ın uyguladığı ve CTP’yi sağa çeken politikalara karşı sesini yükseltecek bir yiğit çıkmamıştır. Buna cesaret edememiştir.
CTP Parti tüzüğünde yazılı olan “Sosyalist İlkelere ve değerlere bağlı” partidir diye tanımlanıyor. Açıkça sosyalist Bir partidir denmiyor.
Erhürman’ın barış ve çözüm konusunda da samimi değildir. Bunu anlamak için iki toplumun barış güçleri ile geçmiş dönemde nasıl ilişkiler içinde olduğuna bakmak gerekir. Özellikle Erdoğan rejiminin “İki devletli çözüm” modelinden sonra AKEL ile görüşmekten kaçındığı, AKEL’in görüşme taleplerine yanıt vermediği bir gerçektir. Bırakın diğer partileri.
CTP iki toplum arasındaki ilişkileri Gençlik Örgütleri üzerinden sürdürerek “Ne şiş yansın ne kebap” anlamına gelen bir politika izlemektedir.
Sosyalist değerlere sahip olmadığının çok açık göstergeleri olmasına rağmen bunu kürsüden söyleyebilecek cesareti varmış demek.
Unutmadık:
Erdoğan’ın tek adam rejiminde baskılara uğrayan, haksızca cezaevlerinde yatan binlerce insan ile dayanışma içinde olduğunu anlatan bir açıklaması oldu mu? Türkiye’de Aydınlar dilekçesine imza koydukları için haklarında dava açıldığında CTP ne yapmıştı?
Enternasyonalist dayanışma Dünya’mızın neresinde haksızlığa, baskıya uğrayan bir insan varsa o acıyı, yapılan haksızlığı hissedebilmektir. Dayanışma budur.
Türkiye Komünist Partisinin Kurultay’ı yapılırken AKEL kutlama mesajı gönderdiğinde CTP neredeydi?
Kıyıya vura çocuk cesedi veya Afganistan’daki Taliban zulmünden kaçanları anması çok da ciddiye alınacak sözler değil. Önemli olan bu olaylar olurken ne yaptığı, ne söylediğidir.
Bütün bunlara CTP’nin verdiği tek yanıt şöyledir:” Biz onların içişlerine karışırsak onlar da bizim içişlerimize karışır” İşte CTP’nin özeti budur.
Adamızda olan tüm gerçekleri at gözlüğü ile görüp tüm olumsuzluklardan UBP’yi sorumlu göstererek Türkiye ile uyumlu çalışma arzusundadır. Bütün söylem ve eylemleri gerçekte budur. Diğerleri tam bir demagojidir.
CTP’de değişen bir şey yok.