Veraset sistemi ile milletvekili seçilenlerden UBP Genel Sekreteri Oğuzhan Hasipoğlu CTP’nin kurultayında söylenenleri bahane ederek federasyon isteyenlere verdi veriştirdi.
Hasipoğlu’nun söylediklerinin satır aralarına bakınca UBP ve Türkiye’nin neyin peşinde olduğu ortaya çıkar.
Tanınmış bir KKTC devleti varmış gibi davranıp egemen eşitlikten bahsediyor. Öncelikle bir devlet olabilmenin şartlarından biri üzerinde yaşanan bir toprak olmalıdır. Bu anlamda KKTC’nin üzerinde kurulduğun toprak Uluslararası Hukuka göre Kıbrıs Cumhuriyetinin iki kurucu toplumunun ortak toprağıdır. Bu toprak parçası halk deyişiyle müşterektir. Bilindiği gibi müşterek koçanlı toprakta hak sahiplerinin tümünün onayı olmadan bir çivi bile çakılmasına izin verilmez. Bu anlamda KKTC’nin kuruluşu hukuken geçerli sayılmaz.
Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararalar içinde KKTC’nin tanınmamasını istemesi işte bu yüzdendir. KKTC işgal edilmiş olarak görülmektedir.
Yine Hasiopoğlu’nun çarpıttığı bir durum da federasyon olması halinde Kıbrıslı Türklerin kendi egemenliklerinden vazgeçeceğidir. Oysa Federal çözümde hiçbir federe devlet diğer federe devletin egemenliğine girmez. Uluslararası ilişkilerde tek egemenlik vardır. Bu da Federasyonda toplumların ortak egemenliği demektir. Her federe devlettin kendi belirlenen egemenlik alanında kendi koyacağı yasalar geçerlidir. Tabii bu yasa Federasyonun anayasasına uygun olmalıdır.
Yaptığı yazılı açıklamalarda benim gibi birçok insanın aynı düşüncede olduğu iki devletli çözüm önerisinin aslında Türkiye’nin bir dayatması olduğunu doğrular niteliktedir. Şu cümlesi bu açıdan çok değerlidir:” Anavatan Türkiye Cumhuriyeti’nin de vurguladığı gibi Kıbrıs Türk halkının tek seçeneği Rumlarla ortaklık değildir.”
Açıklamanın bir yerinde de şöyle demektedir: Kıbrıs meselesi Türklük ve Ada’da yaşayan Türklerin geleceğini ilgilendiren bir meseledir ve “Bizim için vazgeçilmez olan Türkiye’nin garantörlük hakkıdır.” Turancılık düşüncesiyle söylenebilecek bir cümledir bu. İlk akla gelen de Türkiye’nin yıllar önce hazırladığı İstirdat Planı’nı çağrıştırmaktadır.
Bu cümle içinde:” Türkiye’nin garantörlük hakkı” konusunda da gerçekleri yansıtmamaktadır. Öncelikle Lozan anlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kıbrıs Adası üzerindeki tüm haklarından vazgeçtiği gerçeğini bilmesi gerekir.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmaları ile Türkiye yeni haklar elde etmiş değildir. Bu anlaşmalar ile Kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik ve toprak bütünlüğünü koruma GÖREVİ ile garantörlük verilmiştir. Kısacası Garantörlük bir hak değil bir görevdir.
İster Kıbrıslı Türk ister Kıbrıslı Rum olsun şunu iyi bilmelidir: Federasyon temelinde bir çözümde iki federe devletçiğin birbirlerine üstünlük kurması söz konusu değildir. Bu anlamda federasyonu savunmak insan haklarını savunmaktır.
Hasipoğlu, Erdoğan rejimine güvenerek böyle bir açıklama yapmış olabilir. Bilmesi gerekir ki Erdoğan her an dış politikada 180 derece dönüş yapabilir. O zaman bu söylediklerini kendisine hatırlatırlar.