Kuzey Kıbrıs koşulları bağlamında ekonomi yazmak zor. Tıpkı öteki bilim alanları gibi. Buranın koşullarına bakmadan, kurulu direk bağların etkisini görmezden gelinerek, adına etiket konup uzman dense de, siyasi yönetici olsa da yine de gerçeklerle konuşmadığı sürece, bir anlamı yok. SÖmürgesel gerçeği, direk bağımlı olunan Türkiyedeki durumlsrı göz ardı ederek, sığ kalmaya başlanan yerel kararlarla ve rakamlarla bilimsel siyaset konuşulmasının anlamı da yok. Zaten en başta ekonomik basit rakamlar dahi ya yok veya kherkesin nerede ise birleştiğiği güvenilmezlik çizgisini aşamamaktadır. Oysa K. Kıbrısta, ekonomik son gelişmeleri özellikle genel kapitalist sistemden Türkiyedeki tutumlara dek göz ardı edilmemesi gerektiğinin net yakıcı işaretlerini dolu dolu taşımaktadır. Ama, bunları yok sayarak, tarihi yeniden yazma ile bilimi ret ederek, kendi kendimize çalıp oynamakla gerçekleri yakalamak mümkün değildir. Bilimi ret etmek demek sizin hiçbirzaman gerçeklerle karşılaşamama basit ilk adımınızla tuş olmanızı da getirmektedir. Bir başka açıdan, siz etiket olarak. Ekonomist, uzman ve oldukça başarılı dense de aslında etiketinizle konuşmaya başladığınızda hiçleşen duruma kolayca gelirsiniz. Tabi ki anlamak isteyene ve bilgisi olana göre konumunuz oluşur.
Genelikle ekonomik son gelişmeler, yukardaki özetlediğim sonucu kolayca birleştirerek anlarsınız. Libebral, kapitalist, sosyal demokrat hangi ismi kulanırsanız kulanın, kulandığınız kuramın eğer içeriği ni kulanmıhorsanız, sonuçta sadece kandırmaca etiketiniz kalır. Siz kulandığınız ekonomik akademik veya siyasi etiketi bilmeme sonucu sadece ilgili kuramı kirletmenin ötesi ne gidemezsiniz. Gerçi koşulların katgısıyla medyada akademik veya ünlü siyasi diye sizi övselerde, tıpkı son gelişmelerde olduğu gibi inandırıcılığınız yokltur. Nitekim,, son döviz dalgalanmasında, TL tepetaklak yeniden giderken, artık gereken duyarlılık dahi kalmama erozyonuna dek gelmemiz tesadüf değildir. Eline rakam alıp konuşan ekonomislere inanan da pek kalmadı. Çünkü, gerçeklerden iyice kopuldu. Şöyle böyle olsa da Türkiyedeki düşürülen fayizin etkisini yarım ağızla söylenme çalışması dahi pek olmuyor. Bu eksiklik ise öteki ayağı da geliştirir: “Hükümet tetbir alsın”! ifadeye inanan kaç kişi var, oda başka soru. Oysa birçok gelişme burayla direk alakalı değildir. Örneğin biri çıkıp da neden gerçeği söylemiyor,sorusunu sorarken, en basit güncelikle, düşen TL nedenlerinin en başta Türkiye bağlamlı açıklanması ve Merkez bankasının da yangına benzin döken kararını söylemek gerekir. Halbuki “Türkiyeye dokunmadan” diyen teslimiyetçilerimiz çok. Takeci gazetecimiz de aynen buna sarılıyor. Türkiye övgüleri ile buradaki siyasetçilere gönderirken, düşürülen fayiz olahyına “herhalde bildikleri bir şey var” deyip geçiştiriyor. Sonra sosyal medyacılar laklaki ve deşarj atma adına ona övgüler yağdırıp onu başbakan dahi yapma tatminine düşerler.
En başta gerçekleri söylemek ve savunduğunuz dünya görüşüne göre de konuşmak önemlidir. Ben liberal veya öteki düşüncelerin benimle yorumda buluşmasını beklemiyorum. Ama, kendi görüşlerinden hareket ederek gerçekleri de açıklamaları önemli bilgi edinme şansına da ulaşırız. Oysa bizde hiç öyle değildir. Hele de sol adına konuşup hem sömürgeci koşulalrına hapsolma hem de sistem içi düzenlemelerle kendilerine yol açmak istemeleri, seçeneksizleşme ve yeniden sistem üretimine oldukça katgıları da oluyor.
Şunu kabullenelim: Türkiyedeki rejim öyle bilmeyerek veya tesadüfen politika uygulamıyor. Karar almıyor. Tam aksine, idolojisi çerçevesinde kararlar alıyor. Boşuna değil AKP dönemindeki yeni oluşan sermaye müdahitler kesimi veya uluslararsılaşıp ayuka çıkan sermaye akışları siyasetsizliğin sonucu değil, Yeni Osmanlı hedefli piyasa modelinin hedeflendiği bir anlayıştır. Fayizi düşürerek eflasyonu tetikleme ve paranın düşürülmesi de bunun sadece bir anlayışın sonucudur. Bu anlayışla nasıl dengelerin oluştuğu ve devamında nelerin olduğunu herkes bilir. Hayri hocanın da belirtiği gibi bu bir kapitalist anlayıştır ve kapitalizmin sonucudur. Çözümlerinde de önerilen kapitalist uygulamalar da çözüm getirmemektedir. Daha doğrusu sermaye kazanırken, eşitsizlikler artıyor.
Ama takkeci gazeteci gibilerimiz ağzını doldura doldura özeleştirme ve yabancı sermaye diyor. Oysa Neoliebralizimle dünyada piyasa modeliyle sermaye serbesleşmesi, özeleştirmeler çözüm yerine şu anda yaşadıklarımızı yaşatıyor. Öyle salt K. Kıbrısta değil dünyada oluyor. Ama, eflasyon yükseldikçe de fayizler yükseltirilrken, Türkiye tam aksini yapması da kendi anlayışının uygulamasıdır. Bu farkı da doğru okuyalım. Okuyalım ki salt Kıbrıs değil Türkiyeye açılarak da olamayacağı genel kapitalizimle irlikte ele almamız şart.