Toplumdaki güç ilişkilerinin nasıl yeniden üretildiği sorusunu sorabilmek ve sosyal adaletsizliğin varlığına açıklık getirebilmek için geleneksel pedagojiye eleştirel bakmak gerekir. Günümüz insanını algılamak, davranışlarındaki neden sonuç ilişkisini kavrayabilmek, genel geçer doğru kabul edilen geleneksel pedagojiyi analiz etmekle mümkündür. Analiz için ise önceki yazımda belirttiğim gibi ön koşul olarak eleştirel pedagoji kullanılmıştır.
Geçen haftaki yazımda eleştirel yaklaşım ve katılımcılık ilkesiyle değişim ve dönüşümün mümkün olabileceğini vurgulamıştım. Sorgulama becerisi edinmiş, eşitliği yakalamış, özgürleşmiş bireyler; ezen ve ezilenin olmadığı, bir insanın bir insana kendi seçimini dayatmadığı bir düzeni var edebilirler. Bu değişim ve dönüşüm, kuralları belirleyenlerin/öğretenin/öğretmenin bilincinin iyileşmesiyle doğru orantılıdır.
Peki ya geleneksel pedagojiye alternatif sunulan eleştirel pedagoji yeterli midir? Şimdi ise eleştirel pedagojinin analizi ile devam edelim.
Maalesef ki eleştirel pedagojiyi cinsiyet körü oluşuyla eleştirmek mümkün. Eril dil kullanıyor oluşu ve duyguları saf dışı bırakarak akılcılığa çok fazla vurgu yapışı diğer bir sıkıntılı tarafı.
1960’lardan itibaren kadın hareketinin devinimiyle pratik ve kavramsal zeminden beslenilerek yeni kavramlar ortaya konulmuştur. Bunlardan bir tanesi feminist pedagojidir. Feminist pedagoji, eleştirel pedagojinin eksik bıraktığı veya göz ardı ettiği kadınların, LGBTIQ+ bireylerin ve ötekileştirilenlerin öğrenme süreçlerini odağa alarak, güç ilişkilerini irdeleyerek deneyimlere önem verir. Burada sözünü ettiğim güç, tek bir kişinin sahip olduğu otorite olmaktan ziyade, bir topluluğun paylaştığı enerji, potansiyel ve kapasitedir.
Feminist pedagoji özgürleşmeyi hedefleyerek ezen-ezilen ilişkisini kalıcı kılan sistem ve yapıların dönüştürülmesine hizmet eder. Hiyerarşiyi sorun sayar ve öğretene/öğretmene konumunu sorgulatır. Yani her ortamda özne-nesne, ezen-ezilen ilişkilerinin ayrım yapılmaksızın sorgulanması gerektiğine vurgu yapar.
Feminist pedagoji, öğrenmeyi geleneksel pedagojideki gibi sadece sınıf içerisine hapseden anlayışı tersine çevirir. Ayrıca sınıfı herhangi bir konuda ve herhangi bir yerde bilgi paylaşımı gerçekleştirmek için bir araya gelmiş insanlar topluluğu olarak tanımlar.
Feminist pedagojiyi kullanılacak birkaç tekniğe ve yönteme indirgemek büyük hata olur. Çünkü feminist pedagoji bir yöntem ve teknikten öte bir yaklaşım hatta politik bir tutumdur. Bu tutum ve yaklaşım bazı örgütlerdeki yatay örgütlenme modeline bakılarak açıklanabilir. Özellikle feminist örgütlerde yürütme, yönetim kurulu veya başkan yoktur. Örgüt içi hiyerarşik yapılanma söz konusu değildir. Bu durum örgütteki veya topluluktakilerin sorumluluk ve gücü eşit paylaştıklarının pratikteki bir örneğidir. Ayrıyeten yarışmacı olmayan kolektif tutumlar geliştirmeyi hedef edinmiş olması ile de olumlu örnekler çoğaltılabilir.
İlkokul 2. Sınıf Hayat Bilgisi kitabında anne, baba ve çocukların görevleri yazılı bir şekilde verilmektedir. Annenin para kazanma, çamaşır yıkama, yemek pişirme ve evi temizleme, babanın ise otomobil temizleme, küçük tamiratlar yapma, alışveriş yapma ve para kazanma görevinin olduğu açıkça ifade edilmiştir. Cinsiyetlendirilmiş ve fasa fisolarla dolu bilgilerin ötesine geçebilmek gerekir. İşte tam da burada feminist pedagojiden yararlanılarak dayatılan eril bilgi inşası eşitlikçi bir anlayışa dönüştürülebilir.
Feminist pedagoji; sosyal adaletsizliğe, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve ezilmeye karşı mücadeledir ve bu mücadele her alan ve mecrada gerçekleştirilebilir. Ötekinin varlığını, farklılığını, iyilik halini önemseyen insanlar topluluğu oluşturmak ve toplumsal dönüşümü sağlamak için politik bir tutum olarak tanımlayabileceğimiz feminist pedagoji, bizlere toplumsal dönüşümün anahtarını sunmakla kalmıyor, toplumsal başkalaşım için kapıyı sonuna kadar açıyor, harekete geçiriyor. Haydi dünyadaki fasa fisoları silmeye!