Denktaş’ın “Gelen Türk giden Türk” parolası soy temelli ırkçı siyasetin anahtarıdır Kıbrıs’ta.
Denktaş’ın “Gelen Türk giden Türk” dedikten sonra, kurduğu “Beğenmeyen çeksin gitsin” sözü ise Türkçü faşizmin Türkiye’de yıllardır aşina olduğumuz “Ya sev ya terk et” parolasının Kıbrıs’taki izdüşümüdür.
Olayı tekrar anlatayım:
1994 Aralığında Girne’nin tanınmış ve sevilen ailelerinden birinin işlettiği bakkal dükkânı Konya’dan bir hafta önce gelen bir yerleşimci tarafından basılır. Bakkala hırsızlık amacı ile giren TC’li yerleşimci bakkalın okka demirleri ile nene-dede ile iki torununu darp eder…
Yerleşimcinin saldırısından dolayı dede 2 beyin ameliyatı geçirdi, neneye 160-170 dikiş atıldı, küçük kardeşin kafatası çöktüğü için beyin ameliyatı geçirdi ve bana o günleri anlatan dostumun kafasına da 18 dikiş atıldı…
Bu olayın üzerine Girne’de yapılan ‘KİMLİKLE GİRİŞLERE HAYIR’ eyleminden sonra Denktaş şöyle dedi:
-“Gelen de Türk giden de, beğenmeyen çeksin gitsin”…
Bu sözü hem Denktaşçılar hem de CTP’liler manipüle etti son yıllarda…
Faşizm “ya sev ya terk et” der Türkiye’de. Denktaş da bunu söylemiştir bu topluma…
Olayı bizzat yaşayan ve kafasındaki 18 dikişle dünyanın öteki ucuna göç eden arkadaşım anlatmasa, ben de bu detayları bilmeyecektim.
Bu coğrafyada yerleşimci sömürgeciliğin faşist parolasıdır: “Gelen de Türk giden de, beğenmeyen çeksin gitsin”…
Faşist bir parola makyajlanabilir mi?
Doğuş Derya bu faşist parolayı, “Gelen Türk giden Türk değil, gelen emekçi giden emekçi” diyerek makyajlamaya çalıştı. 1974’ten beridir yürütülen sömürgeci politikalarla Kıbrıslının nasıl sistematik bir şekilde göç ettirildiğinin inkârıdır ‘gelen emekçi giden emekçi’ söylemi.
Kahverengi bir faşist parolayı yeşile boyayamazsınız. Kahverengiyi hiçbir renk örtmez…
‘Gelen emekçi, giden emekçi’ söylemi Kıbrıslı kimliğini hiçleştirir ‘Gelen Türk giden Türk’ söylemi gibi.
‘Gelen emekçi giden emekçi’ derseniz, TC sömürgeciliğinin Kıbrıslılara karşı yürüttüğü asimilasyon, entegrasyon (ilhak) ve imha politikasını yok sayarsınız.
‘Gelen emekçi giden emekçi’ derseniz, TC’nin para politikası ve TL kullanımı dayatması ile fakirleştirerek Kıbrıslıları nasıl göç ettirdiğini inkâr edersiniz.
‘Gelen emekçi giden emekçi’ derseniz, 1990’lardan beridir Lefkoşa Uluslararası Havaalanı, Timbu (Ercan) havaalanı ve Mağusa limanı konusunda yapılan bütün açılım tekliflerini reddederek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kıbrıslı Türkleri dünyadan nasıl izole ettiğini inkâr edersiniz… Sanki de Türkiye Kıbrıslı Türk toplumunu rehin almamış, dünya ile arasına duvar örmemiş de, Kıbrıslılar ‘emeğini satmak’ için ‘kendi rızası ile terk ediyor’ doğduğu toprakları!
Mustafa Billur dostum, “Köklerinden koparılmış bir zeytini Kıbrıs’tan söküp, Berlin’e, Londra’ya, Melbourne’a dikmek” demişti bu göç acısına…
‘Gelen emekçi giden emekçi’ derseniz, 1974’ten sonra Bülent Ecevit ile Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu’nun başlattığı Kıbrıs’a yönelik yerleşimci nüfus politikasını yok sayarsınız.
‘Gelen emekçi giden emekçi’ derseniz, 20 Ocak 1989 Cuma günü Bülent Ecevit’in Sarayönü Meydanı’nda toplanan ahaliye, “Türkiye’de işsizlik vardır, KKTC’de işgücü açığı vardır” diyerek savunduğu yerleşimci nüfus politikasını savunursunuz.
‘Gelen emekçi giden emekçi’ derseniz, silah zoruyla evlerinden atılan Rumlar da mı ‘emekçi’ oldukları için kovuldular kendi topraklarından, diye sorarlar size…
1974’te önce Kıbrıslı Rumları kovdu Türkiye kendi evlerinden, Kıbrıslı Rumlardan sonra sıra Kıbrıslı Türk toplumuna geldi. Sistematik bir şekilde üretimden koparma ve TL ile fakirleştirme ile göç ettirilen Kıbrıslı Türkler, BM’nin 9 Aralık 1948 tarihli ‘SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESİNE VE CEZALANDIRILMASINA DAİR SÖZLEŞME’sinde belirtildiği üzere, “Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek” sureti ile göçe zorlanmaktadır.
‘Gelen emekçi giden emekçi’ derseniz, göçe zorlanan Kıbrıslı kimliğini yok sayarsınız, aynı ‘Gelen Türk, giden Türk’ diyen Denktaş’ın Kıbrıslı kimliğini yok saydığı gibi…