Uzun zamandır beklediğim bir dost geldi yurtdışından…
Büyük Han’da oturduk kahve içtik, sulu muhallebi yedik…
Bütün gurbet kuşlarıyla Büyük Han’da buluşuruz…
Hikâyesini duymuştum, yazacaktım, ‘‘geldiğimde anlatayım da yaz’’ dedi…
Kıbrıs tarihinde bize de bu ahalinin mezar taşını yazmak düştü…
Kıbrıslı Türklerin yok oluş tarihine damga vuran sözler vardır:
-‘Siyasi görüşümüz yoktur. Türkiye ne derse, Türkiye ne isterse onu yaparız. Şayet Türkiye bir koca kazık gönderir ve bunu götünüze sokunuz derse, o kazığı hiç düşünmeden götümüze sokarız’ der Dr. Fazıl Küçük.
-‘Bu ölüler bize lazımdır’, der Denktaş.
-‘Davul bizim boynumuzda, tokmak Ankara’nın elinde’, der Özker Özgür.
-‘Ankara otur derse otururum, kalk derse kalkarım’, der Mehmet Ali Talat.
-‘Sığınılacak tek limanımız Türkiye’dir’, der Mustafa Akıncı.
-‘Ankara benim ikinci vatanımdır’, der Tufan Erhürman.
-‘Üç kapısı var bu şehrin… Girne kapısı… Mağusa kapısı… Baf kapısı… Hangisi ekmek kapısı? Onu söyleyin’, der Şener Levent…
-‘Gelen de Türk giden de, beğenmeyen çeksin gitsin’ der Denktaş…
***
İşte, uzaklardan gelen gurbetçi Kıbrıslı ‘Hangisi ekmek kapısı?’ deyip gidenlerden… Ama gidişi Kıbrıs tarihinde bir köşe taşıdır.
Kıbrıslı Türklerin yok oluş tarihine damga vuran en önemli söz Denktaş’ın sözüdür:
-“Gelen de Türk giden de, beğenmeyen çeksin gitsin”…
Kendi toplumunu kendi ülkesinden kovan bir ‘lider’.
Her fırsatta kasabın bıçağını yalar gibi Denktaş’ın ‘adamlığı’nı, ‘davasına sadakati’ni, ‘mizah anlayışı’nı ve ‘ifade özgürlüğüne saygısı’nı över durursunuz…
O ‘dava’ için yok edildi Kıbrıslı Türkler, öldürüldü aydınlar, ‘ifade özgürlüğü’ davalarında 100’lerce yılla yargılandı, haczedildi, hapsedildi, bombalandı gazeteciler…
Siz kasabın bıçağını yalamak için hep bir bahane aradınız!
-“Gelen de Türk giden de, beğenmeyen çeksin gitsin” diyene bile saygı duyarsınız.
İşte, Denktaş bu sözü Kuzey Amerika’ya göç eden dostuma ve ailesine söyledi…
***
1990’lı yılların ortası…
Ankara, Kıbrıslı Türkleri dünyadan tamamen izole etme siyasetini yeni bir aşamaya taşıdı.
Bir yandan TC Devleti imzaladığı Gümrük Birliği anlaşması ile Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti’ni temsilen Avrupa Birliği’ne girmesine müsaade etti.
Lefkoşa Uluslararası Havalimanı’nın açılması için yapılan Güven Yaratıcı Öneri’yi Mümtaz Soysal reddetti.
KKTC mührünün vurulmasıyla Kıbrıslı Türklerin Mağusa Limanı’ndan yaptığı ticarete son verildi.
Ve ‘kimlikle girişler’ serbest bırakıldı…
Öldürücü darbeydi kimlikle girişlerin serbest bırakılması…
1994 yılı, aylardan Aralık…
Lise 2’ye giden bir gençti o sıralarda bizim gurbet kuşu…
Cebinde beş kuruş olmadan Konya’dan gelen 18-20 yaşlarında bir genç Girne’de nenesi-dedesinin işlettiği bakkala geldi…
Hava soğuk olduğu için, ‘Arkadaşımla buluşacağım, içeride bekleyebilir miyim’ der, bir şeyler içer beklerken, ortamı yoklar…
Demir okkalar vardı o yıllarda, 2000’lerde doğan gençler bilmez…
Demir okkalarla nene ve dedeyi darp eder. İki torun bakkalın gaşalarını taşımak için geldiğinde onlara da saldırır.
2-3 karton sigara çalar… 2-3 saat sonra da yakalanır…
1 hafta önce Konya’dan gelmiştir, pansiyonda kalır…
Dede 2 beyin ameliyatı geçirir…
Neneye 160-170 dikiş atılır…
Küçük kardeşin kafatası çöktüğü için beyin ameliyatı geçirir…
Bizim gurbetçi ise 18 dikişle kurtulur…
Denktaş’ın ‘Gelen Türk’ dediği işte bu kahraman yerleşimcidir, ‘giden Türk’ ise darp ettiği Kıbrıslı çocuktur.
(Devam edecek)