yaklaşımlarYılmaz ParlanKraliçe Elizabeth ve Kıbrıslılar - Yılmaz Parlan
yazarın tüm yazıları:

Kraliçe Elizabeth ve Kıbrıslılar – Yılmaz Parlan

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kraliçe Elizabeth Kraliyet ailesinin en uzun tahtta kalan varisi de ebediyete yol aldı.

Geldi yaşadı ve gitti herkes gibi dönülmez bir yolculuğa çıktı ondan geriye ise en çok hatırlanacak şu cümle kaldı “Tanrı Kraliçeyi Korusun”

Tabi gidişiyle birlikte ardından birçok tartışmayı da beraberinde getirdi.

Sevenleri vardı sevmeyeni vardı!

Büyük Britanya’nın en baştaki temsilcisiydi bu yüzden giderken dünya da mini siyasi bir depreme neden olduğu gibi tartışmaları da beraberinde getirdi.

Sevenleri üzülürken sevmeyenler de adeta bayram etti hatta ölçüsünü kaçıranlar bile oldu!

Tabi Kıbrıs da uzun yıllar İngiliz imparatorluğunun uhdesinde kaldığı sömürgesi olduğu için ölümü bayağı bir yankı yarattı.

Sosyal medya ya baktım da bir insan olarak biraz utandım çünkü tartışmanın seviyesi yerlerde sürünüyordu o kadar ağır hakaretler vardı buraya yazmaya ne elim varıyor ne dilim söyleyebiliyor.

İçerisinde aydın bildiğimiz insanlar bile insanı şaşırtan düzeyde seviyesiz hakaret ve sövmeler de bulunabiliyordu yani Sol hareketin içerisin de olması medeni olduğunu göstermiyordu. Zaten solun da tarikat kısmındandı yani Stalinci.

Stalin’in ülkesini de solu da nereye taşıdığı ortada ama insanlar tarikatların peşinden gitmeye görsün rotasını şaşırabiliyor Stalinci ama Kıbrıs’ın kuzeyinde Sosyal Güvenlik yasasını geçirip emekçi kesime en büyük golü atan rahmetli Sonay Adem’in de bayrağını sallayıp dalkavukluğunu yapabiliyor!

İşte kafası bu kadar karışıktır bazı arkadaşların.

Kraliçeyi politik olarak onu eleştirebilirsiniz ama ölmüş bir insana ağza alınmayacak hakaretlerde bulunmak sizin insanlığınızı da sorgulamaya açar öyle de oldu zaten ve toplum olarak nerede durduğumuzu gördük!

UBP’ye gülerken herkes biraz aynaya baksın

Eleştirilere de bakınca sanırsınız ki Kıbrıs’ın kuzeyi demokrasinin beşiği!

Dünya’ya demokrasi bizden gitmiş gibi bir hal var ama işin gerçeğin de bir parti başkanını bile seçemiyoruz sanmayın ki sadece UBP bu sorunu yaşıyor ana muhalefet partisine de ayar verip müdahaleyi çoktan yapmışlar ruhunuz bile sezmedi.

Öyle olmasa hükümetin tüm başarısızlığına rağmen arka arkaya seçim kaybeden Tufan Erhürman orda bir gün bile oturamaz arka arkaya tek adaylı kurultaylar muhalefet de yaşanmazdı ama yaşanıyor da kimse görmek istemiyor.

Yani UBP ye gülerken herkes biraz aynaya baksın diye yazıyorum bunları.

Kaldı ki yüz yıl önce dünyadaki düzen de sömürgecilik yaygındı güçlü olan size el koyuyordu demokrasi henüz sahaya inmemişti sonrasında iki dünya savaşı çıktı ve bu anlayış biraz kırıldı veya şekil değiştirdi.

İngiliz imparatorluğunun Kıbrıs’ın üzerinde sosyal, politik ve ekonomik olarak çok etkileri olmuştur. Kıbrıslıların % 70’de oraya göç etti dersek inanın bu fazla bir abartı sayılmaz ve orda yaşıyor ya da onun eski olan sömürgesi olan ülkelerde yaşar bu yüzden Kıbrıslıların Kraliçeye bir sevgisi vardır dersek yalan olmaz.

Hatta halk içerisinde çoğu zaman eski insanların serzenişlerini duyarsınız “Keşke bugünkü düzen yerine İngilizler kalsaydı”

İngiltere gittiği yerlerde sömürgeci olarak eleştirilse de İngilizler Kıbrıs’ın gelişimin de önemli bir rol oynamıştır diğer sömürgeci ülkelere nazaran ciddi katkılar da koymuştur

Örneğin Kıbrıs da bataklıkların kurutulması için Efgalipto ağaçlarını onlar getirmişlerdi. Zeytin, Harnup, Hurma ağaçları ve birçok yerin ormanlaştırılması yine onların dönemin de olmuş zeytin ve harnup ekene ağaç başına bir şilin vermiş aşılanan ağaçlara için de arazi koçanı vermiş bugün sahip olduğumuz ormanların tamama yakını o dönemden oluşmuştur.

Tüm akarsuların etrafına toprak kaymasını engellemek için ağaçları eken onlar olurken dere yatağındaki ağaçları kesip oralara inşaat izni verende yapan da bugünün ucube yönetimi ve insanları oluyordu.

Ada da ki fare istilasına karşı yine çözümü onlar üretmiş karayılanları da yine onlar getirmiş sorunu öyle çözmüşlerdi yoksa bize kalsa ayni yerde sayar muhtemelen de hastalıktan kırılır yok olurduk.

Birçok ölümcül hastalığı da sıtma, veba gibi yine onlar yok etmişlerdi.

O dönem oluşturulan ormanları ise koruyamadık talan ettik ve yaktık!

Son orman yangının da 20 bin hektar orman ağacı gözlerimizin önün de kül oldu koruyamadık.

Adaya nüfus taşımadılar karakteristik özelliğini bozmadılar

İngiliz imparatorluğu gittiği bulunduğu ülkenin karakteristik özelliğinin bozulmamasına ve gelişmesine de çok özen göstermişlerdir bu konuda diğer sömürgeci ülkelerden çok farklı davranmıştırlar.

Şu an ki sömürgeci ülke olan TC gibi davranmamışlar adaya nüfus taşımamışlar protokol dayatmasında bulunmamışlar bu şekilde ırzına geçmemişlerdi.

Evet, ironi bir durumdur ama eski eserler de yine onlar sayesinde korunmuş o günün koşullarında götürseler de modern dünya da birçok eser adaya iade edilmiş birçok eser de dünya mirası adına da British Museum da korunmuştur.

Bize kalsa çoktan talan etmiştik sahi Mağusa da Canbulat müzesinden çalınan en değerli parçalar ne oldu diye sorsam?

Eminim hatırlamıyorsunuz bile!

Eğitime de çok önem vermişlerdi yani bugün biraz medeni, terbiyeli isek inanın onu da o dönemlerde aldığımız eğitime borçluyuz yoksa tablo felaket ötesi olurdu!

Eğitim’den bahsetmişken bir de şimdi bakın Allah aşkına 23 Üniversite var ama kalitesizlik de seviye de yerlerde sürünür Afrikalı kabilelerin bile gerisindeyiz.

Kraliçe’ye yüklenirken Afrikalı öğrencilere toplum olarak yaptığımıza bakın onları ucuz işçi görüyor hem emek sömürüsü yapıyor kadınları pazarlıyor ırkçılık da üstümüze yok en ufak bir sorunda toplum “Bunları gönderin gitsinler geldikleri yere” diyor da buraya gayrı yasal bir şekilde taşınmış TC’li nüfus için gıkını çıkaramıyor gıkını!

Gücü kime yetiyorsa Kıbrıslımın ona yükleniyor.

TC’ye bir şey diyemiyor taşıdığı nüfusa gıkını çıkaramıyor ama Kraliçe’ye atış serbest.

Sosyal medya da ise bir arkadaşımız şöyle diyecekti “Dua etsinler bir İngiliz kültürü geçti buradan yoksa hepimiz fellah olacaktık”

“Bizi böldüler” masalı

Bir de en çok “Bizi böldüler” masalı var tabi ki sömürgeci ülke olarak İngilizlerin yaptıklarını göz ardı edemeyiz ama bu bir yere kadardır ve bütün suçu İngiliz’in üzerine atıp senin masum olduğunu göstermiyor.

Neymiş komando almışlar.

E yazılmayaydın kardeşim niye koşa koşa gidip silah altına girip komşunu vurmaya başladın!

Güney Kıbrıs’a gidiyorum Rum “Bizi İngiliz böldü” diyor Kuzeye geliyorum koro halinde “Bizi İngiliz böldü” diyor.

Ah canlarım benim ne kadar da masumsunuz böyle melekesiniz meleke!

İşin aslı ise şudur; Kimse demiyor ki bir birimizin toprağında gözü var.

Kimse demiyor ki bir birimizin malında mülkünde gözü var.

Kimse demiyor ki bir birimizin kızında karısında gözü var da bu olaylar yaşandı ama işin kolayını bulmuşlar bütün suçu İngiliz’in üstüne atıyor ve kendisi tereyağından kıl çeker gibi aradan sıyrılıyor.

Sanırsınız ki Kıbrıslılar da dünyanın en saf en tertemiz en meleke insanları!

O zaman ben soruyorum işte artık İngiliz yok kapılar da açıldı eskisi gibi kurşun da sıkılmıyor.

E o zaman niye barışmıyor ve mağdur olan insanlara malını mülkünü vermiyor suç işleyenleri mahkemelere niye taşımıyor insanlık onurunu tekrardan taçlandırmıyorsunuz sizi tutan mı var?

Bırakın masal gazel okumayı ve biraz gerçekle yüzleşin!

İşin aslı her ikiniz de suç işlemeye meyilliydiniz sadece fırsat kolluyordunuz hepsi o kadar yoksa birbirinize öyle denildiği kadar kardeşçe duygular falan da beslemiyordunuz!

Öyle olmasaydı bu kadar insan ölmez bu insan hakları mağduriyeti de yaşanmazdı.

Ha Rumlar daha büyük bir topluluk olduğu için doğal olarak 74’e kadar daha çok suç işlemişlerdir ama bu yine de sizin masum olduğunuzu göstermez nitekim güç tekerleği sizden yana olduğunda onlardan daha az cinayet işlemiş değilsiniz.

Hele 74’de Rumlara yaşatılan zulüm çok ama çok ağır bir zulümdür hala daha cesedi bulunamayan binlerce insan olduğunu biliyor muydunuz?

Yani bunları yazıyorum ki herkes biraz kendisi ile yüzleşsin belki biraz utanırız da Barış yolunda bir mesafe alırız.

Bu söylediklerimi kabul etmeyebilirsiniz ama o zaman da daha vahim bir tablo ile karşı karşıyayız yani size biri geliyor elinize silah veriyor ve siz de gidip komşunuzu öldürüyorsunuz.

E siz o zaman dünyanın en alçak en aşağılık insanısınız derim!

Konumuz Kraliçe ama bunları da yazmadan olmuyor işte

Sosyal medya da bir arkadaş “Hade orada Monarşi vardı saltanat birinden birine geçiyor biz de ise demokrasi yönetim biçimi var ama kimse yerinden gitmek istemiyor” diyecekti.

Tabi ki bizde demokrasi yok sadece demokrasi oyunu var irade yok ama varmış gibi hareket etmekte üstümüze yok!

İşte gördünüz ana muhalefet partisi anayasaya aykırı diye yerel seçimi mahkemeye götürüp önce iptal ettiriyor ardından eleştirdiği “Anayasa’nın ırzına geçtiler” dediği UBP ile birlikte hareket edip Kasım da iptal edilen yerel seçimler için Aralık da uzlaşıp oybirliğiyle anayasayı güzelce deliyorlar.

Milletvekili seçilirken anayasaya bağlılık yemini ediyorlar ama sonrasında ise hiç takmıyorlar eski başbakan Sucuoğlu bir başka oturumda şöyle dememiş miydi “Anayasayı birlikte delecektik şimdi tek başına deliyoruz”

Ağzımızdan çıkanı kulağımız duyuyor mu ya da yaptıklarımıza bakıp bir nebze de olsa utanma duygusu yaşıyor muyuz?

Bura da mesele çok açık talimat Ankara’dan gelince herkesin boynu kıldan ince!

Her zaman olduğu gibi birlikte hareket edip topluma bir kez daha gölü atıyorlar.

BİLİŞİM yasasında da birlikte hareket ettiklerini sakın ola unutmayın.

Evet, konumuz Kraliçe ama bunları da yazmadan olmuyor işte.

“Tanrı Kraliçeyi korusun”

Burada Monarşi için de bir şey söylemek durumundayım İngiltere Monarşi le yönetilmiyor. İngiltere demokrasinin beşiği ülkelerden olup Monarşi ile yönetim biçimine 100 yıl önce son verdi ve sosyal hakların en yaygın kullanıldığı ülke olarak biliniyor.

Monarşi sadece bir sembol olarak kullanılıyor ve turizm gelirlerine de inanılmaz katkılar koyuyor. Siz İngiltere’ye yılda 80 milyon turist gittiğini biliyor musunuz?

Kraliçe bir tarih idi ölümüyle birlikte bir tarih göç etti.

Yerine oğlu Charles geçti ve Kral oldu. Prenses Diana yaşamış olsaydı o Kraliçe olacaktı ama tartışmalara konu olan Paris de meydana gelen bir kaza onu hayattan alınca Charles Kral oluyor Camilla’da Konsort Kraliçe oluyordu.

Kraliçenin gidişi ile birlikte İngiltere de yeni bir sayfa açılıyor geriye ise ondan hafızalarda kalan “Tanrı Kraliçeyi korusun” söylemi hoş bir seda olarak kalıyordu!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin