Erdoğan’ın saray merakı buraya da taşındı. Sarayın ve şatafatlı yaşamın devletin itibarını yükselttiği sanır. Bu konuda tasarruf edilemeyeceğini iddia eder.
KKTC, dünyanın tanımadığı, BM güvenlik konseyi kararları ile tanınması istenmeyen bir devlet. Buna rağmen “İtibarını yükseltme” gayreti hiç bitmiyor(!)
Külliyeye karşı çıkma siyasi partiler ve örgütler tarafından farklı gerekçelere dayandırılıyor. Kimisi inşaatın buradaki yasalara uygun izin alınmadığını öne sürmekte, kimisi yapımı üstlenen inşaat firmasının yerli olmadığından yakınmaktadır. Çevreciler de yeşil alanın ve ağaç katliamına karşı direnç göstermektedirler.
Hepsinin de haklı payı var. Ama gerçekten tüm bunları içine alan Türkiye’nin buradaki sömürge politikasını uygulaması. Kıbrıslı Türkleri yok saymasıdır. Bu şekilde istediğini, istediği zaman, istediği yerde, istediği şekilde yapabilmektedir.
Buradaki İnşaat müteahhitleri Birliği bu işi yüklense sesleri çıkamayacaktı. Yerli mimar ve mühendislere proje yapılsa ve yasalar ve tüzüklere göre projelendirilse yine de ses çıkacağını sanmıyorum.
Külliye’nin Mesarya Ovasında yapılması da çevrecileri bu kadar endişelendirip duyarlı yapmayacaktı.
Erdoğan tüm bunları yapmadı.
Ne yaptı?
Önce Kıbrıs’a geldiğinde mevcut Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı kendinin ağırlanmasına uygun bulmadı. Koskoca Türkiye ta Somali’ye yardım yapar, Venezuela çiftçisine tarımı öğretmeye kalkar da niye asker bulundurduğu, burnunun dibindeki Kıbrıs’a bir saray yaptırmasın. Kaldı ki Osmanlı da burayı fethettiğinde camiler, hanlar, hamamlar yapmamış mıydı? Ecdadının yolundan gidenler bunu da yapmalı. Burada iz bırakacak eserler yaptırmalıydı. Elbette her köye birer ikişer cami yaptırmışılardı ama bu saray olmazsa olmazdı.
Asıl sorun da işte budur. Burayı kültürüyle, asimile etmek ve insanlarını tıpkı Osmanlı’nın tabası yapmak için daha yapılması gerekenler vardı elbette. Bunu böyle algılamak gerekir.
Gerçek olan Kıbrıs’ın ikiye bölündüğü, Kuzey yarısının Türkiye’nin kontrolünde olduğudur. Bu anlamda Erdoğan rejiminin her geçen gün buradaki varlığını daha da hissettirdiğidir.
Sadece külliyeye karşı çıkmakla gerçekleri gizlemek yanlıştır. Bugün külliye yaptıranlar yarın istediklerini yaptırabilirler.
Karpaz’a elektrik götürülmesi de böyle oldu. Dipkarpaz köyüne elektrik götürüyoruz dediler ama Türkiye’deki turizm sermayesinin yatırım yapmasının önünü açtılar. Doğa ve kıyılar yağmalandı.
Külliye yapma, sömürge oluşumunun küçük bir gösterisidir. Doğru algılamak gerekir. Sömürgelerde sömürgeci istediğini yapar. Bu da böyle biline.