1974’ten 48 sene sonra işgal sırasında 15 yaşındayken Türk askerlerinin tecavüzüne uğrayan Ioanna’nın Politis’teki röportajını okurken aklıma Yalçın Küçük’ün anlattıkları geldi.
14 yaşındaki Maria ile uğradıkları tecavüzü Kızılhaç görevlilerine söyleyememişler, ama bacaklarındaki postal izlerinden anlamış görevliler.
Ioanna, ‘‘Biz köyün kirlenmişleri, pislikleriydik… Annem bacaklarımdaki postal izleri geçene kadar evde kalmamı istedi. Ama ruhumdaki postal izleri kimsenin umurunda değildi’’ dedi yaşlı gözlerle…
1974’e dair ilk bilgimiz Ortodoks kilisesinin bir seferliğe mahsus kürtajı serbest bırakmasına dayanır. 200’den fazla çocuk (12-18 yaş arası) kürtaj oldu. Ioanna gibi düşük yapanlar da var…
23 Ocak 1977 tarihli The Sunday Times manşetten verdi Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nun savaş suçlarına dair raporunun özetini. 12-71 yaş arası tecavüz vakaları örneklenmişti…
Denktaş ve Klerides arasındaki görüşmelerde 2 Kıbrıslı Türk ve 40 Rum kadının tecavüzü gündeme geldi. Bu tecavüz mağdurlarını Uluslararası Kızıl Haç Komitesi tespit etti…
Ekim 1974’te yaşları 12 ila 45 arası olan Rum çocuk ve kadınlar Ağrotur Askeri Hastanesi’ne kaldırıldı. Hastanede biri 14 diğeri 21 yaşlarında iki mağdur kürtaj oldu…
Karpaz’da bir papaz öldürüldü, kızı tecavüze uğradı, Denktaş bölgeye gitti. Denktaş konuyla ilgili ABD Büyükelçisini bilgilendirdi…
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu 1976 yılında Türk askerinin “geniş ölçekli tecavüz” suçu işlediğini, delillerin “hayli kabarık” olduğunu kurban, görgü şahidi ve doktor tanıklıklarıyla raporlaştırdı…
Örneğin 70 tecavüz mağduru kadını tedavi ettiğini söyleyen Dr. Hacikako, 20 askerin tecavüzüne uğrayan akıl hastası bir kadının evinin ikinci katından atıldığını söyledi.
Örneğin Marathuvuno köyünde 25 kadın seks kölesi olarak kullanıldı…
Harekât sırasında asker olan tiyatro oyuncusu Atilla Olgaç’ın “10 Rum esir öldürdüm” sözünü hatırlarsınız. Olgaç’la birlikte askerlik yapan Profesör Yalçın Küçük Olgaç’ı yalanlamış ve “Olgaç’ın esir alınan Rumları öldürmesi mümkün değildir. Türk ordusunun geleneklerinde de böyle bir şey olmaz” demişti. Ancak Yalçın Küçük ast teğmen olarak 1974 savaşında görev yaptığı sırada yaşadıklarını, gördüklerini, duyduklarını Yunanlı gazeteci Sofia Iordanidu’ya ayrıntılı biçimde anlattı.
Küçük’ün anlattıkları “Dalga Dalga” başlığı altında kitaplaştırıldı, Livanis yayınlarından Atina’da basıldı. Niyazi Kızılyürek’in Bir Hınç ve Şiddet Tarihi kitabından bazı anlattıklarının tercümesini aktarıyorum (s. 545):
-“Necati’nin sözünü ettiği kadın var ya… Hani önünde tecavüz ettikleri… O Timbou köyündeydi. Ben orada değildim. Görgü şahidi değilim. Necati bana bu olayı ağlayarak anlattı. Necati yirmi yıldan beri orduda komutan olarak görev yapıyordu. Evliydi ve çocukları vardı. Bunu nasıl yaptıklarını aklı bir türlü almıyordu. Bunu yapanlar arkadaşları komutanlardı (…) Kadına iki kişi tecavüz etmişti. Biri arkadan, biri önden (…) Annesinin ve çocuğunun önünde… Duyuyor musun! Üç kuşak taciz edildi…”
“(…) Sana aklımdan hiç çıkmayan bir olayı, bir kadının öldürülüşünü, hayvanca bir eylemi anlatacağım. Adını hatırlamadığım bir köyde Alkaçoğlu’nun emrinde temizlik operasyonları yapıyorduk. Kıbrıs’ın selvi ve okaliptüs ağaçlarıyla dolu olan köylerinden biriydi (…) Ansızın yakınımda silah sesleri duydum ve adları Şefik ve Süleyman olan iki asker gördüm. Gururla bağırıyorlardı: ‘Öldürdüm, öldürdüm komutanım’. Elleriyle işaret ettikleri yere doğru yöneldim. Genç bir kadın inleyerek toprağa bakıyordu… Elleri arkaya bağlıydı ve bacakları açıktı. Bacaklarının arasından beyaz sıvı ve kan akıyordu. Tabancalarını kadının karnına boşaltmışlardı (…) Karnından akan yağlar açık ve yaralı olan cinsel organına yapışmıştı”…
Prof. Küçük şöyle diyordu gazeteci Sofia Iordanidu’ya:
“Sen bizim o zaman savaşta ne hissettiğimizi bilemezsin… Tuhaftır ama cinsel iştahımız azalmıyor, artıyordu. Öyle anlaşılıyor ki, kan ve şiddet insanı tahrik ediyor. Hepimizin içinde, az veya çok, iyi gizlenmiş bir sadist vardır”…
(21 Ağustos 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)