Selçuk Kozağaçlı Kasım 2017’den beri Silivri Cezaevi’nde rehin tutuluyor. Neden? Yektin bir hukukçu, yüreği ezilen ve sömürülen halkın tarafından atan inançlı bir devrimci olduğu için… Hak ve adalet savunucusu olduğu, asıl işini, yapılması gerekeni yaptığı için… Bir insan ‘asıl işini’ yaptığı için cezalandırılır mı? Eğer, ‘demokratik, laik, sosyal hukuk devleti’ denilen söz konusuysa neden olmasın?
AKP 2002 genel seçimlerinde %34 oy alarak ‘tek başına’ iktidar oldu. Aslında dinci bir cemaat olan, daha sonra FETÖ denilenle adı konmamış bir koalisyondu. Başlarda gerçek niyet gizlendi. Yerini sağlamlaştırdıkça gerçek yüzü açığa çıktı. 2010 sonrasında koalisyon ortağıyla çıkar çatışması derinleşti ve 17-25 Aralık 2013’de silahlar çekildi… 15 Temmuz 2015’te Feto’cu kanadın darbe girişimi başarısız oldu ama darbe girişimiyle ilgili sır perdesi hiçbir zaman aralanmadı…
Gerçi sır perdesi aralanmadı ama AKP’nin darbe girişimini kendi ajandası için bir ‘fırsata’ çevirdiği kesin. Darbe girişiminin ‘Allah’ın bir lütfu’ olduğu bile söylendi… O tarihten sonra adım adım ‘devlet terör rejimini’ tesis etmek üzere yoğun bir çaba harcandı. ‘Olağanüstü hâl koşullarında’ devlet aygıtı baştan sona dizayn edilecekti… Feto’dan ‘boşalan’ yer de başka tarikat ve cemaatler tarafından dolduruldu… Şimdilerde devlet aygıtı dinci tarikatlar ve cemaatler tarafından kuşatılmış durumda… Artık Türkiye fetvalarla yol alan bir ülke haline geldi… Dinci-ırkçı tuhaf bir koalisyon tarafından yönetilen tipik bir devlet terör rejimi ama ‘terörle mücadele retoriğiyle’ kendini var ediyor… Esasen T.C. geride kalan yaklaşık 40 yılda, 12 Eylül 1980 Amerikancı-NATO’cu darbe sonrasında hep terörle mücadele retoriğiyle yol aldı…
Selçuk Kozağaçlı Kasım 2017’de tutuklandı, Mart 2019’da da “silahlı örgüt yöneticiliği, örgüt üyeliği, yardım ve yataklık” suçlamasıyla 11 yıl 3 ay cezaya çarptırıldı. Tabii ‘gizli tanık’ marifeti ve düzmece gerekçelerle… Aslında yargılama süreci ahmakları aldatmaya yarayan bir oyundan ibaretti… 17 Eylül 2018’de tahliye edildi. Tahliye edildikten birkaç saat sonra Saray’dan gelen bir emirle tekrar tutuklandı. Aynı Osman Kavala’ya yapılan gibi…
Aslında asıl hedef sadece Kozağaçlı değildi. Amaç kararlı bir hak-hukuk ve adalet savunucusu avukat örgütü olan Çağdaş Hukukçular Derneği’ydi… Derneğin yöneticileri onca yıldır hapis… Aslında bu kadarı bile Türkiye’deki ‘devlet terör rejiminin’ ne mene bir şey olduğunu göstermeye yeter…
Fakat bir şey var: Selçuk Kozağaçlı gibi, adalet, özgürlük ve sosyal eşitlik mücadelesinde kararlı olanların cezalarla yola getirilmesi asla mümkün değildir. Kaldı ki, özgürlük mücadelesinde kaybetmek diye bir şey yoktur. Adımını attın mı özgürleşmeye başlarsın ve öylece sürüp gider… Haysiyetli yaşama tercihi yapanlar hiçbir devlet baskısına itibar etmezler… Nitekim Selçuk Kozağaçlı, hakimlik sorgusu öncesi yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “Ben kendimi her zaman bu halkın çocuğu hissettim, onlara borcu olan biri olarak hissettim. Onların da bize sahip çıkıyor olmasından dolayı biz mutluyuz. Onların çocukları olduğumuzu biliyorlar, onlar için mücadele ettiğimizi de biliyorlar. Böyle de devam edecek.”
Kozağaçlı nerede bir haksızlık varsa hep oradaydı. Her zaman ‘devlet terör rejiminin’ hışmına uğrayanların, başı derde girenlerin yayındaydı… Soma madenci katliamı ve daha niceleri gibi… Benim ardı-arkası kesilmeyen duruşmalarımda da ekseri yanımda oldu… Doğru hatırlıyorsam 1990’ların ikinci yarısında Özgür Üniversite’de “burjuva hukukunun eleştirisi” dersini veren genç hukukçulardan biriydi… Birçok protesto eyleminde, panelde, konferansta birlikte olduk… Sevecenliğini, heyecanını, coşkusunu hiç kaybetmedi… Kaldığı yerden devam edeceğinden de kimsenin kuşkusu olmasın…
İyi ki varsın sevgili dostum… Seni Ankara’daki dostların, yoldaşların adına da selamlıyorum… Velhasıl bizim tarafta kaybetmek diye bir şey yok!