Kapitalizm sürekli olarak büyümek zorunda olan bir üretim tarzıdır, uygarlıktır. Her seferinde daha çok üretme zorunluluğu var. Durmak da yavaşlamak da yok… Asla bana bu kadarı yeter, burada durayım demez… Büyümeden varlığını sürdüremez. Aşırı üretim de aşırı tüketimle mümkündür. Şimdilerde üretilen şeylerin dörtte üçü (3/4) ya gereksiz ya da zararlı… Bu durum, kapitalizm dahilinde üretimin ihtiyaçlara yabancılaşmasının, kullanım değeri değil, mübadele değeri üretilmesinin sonucudur… Siz burunlarından kıl aldırmayan burjuva iktisatçılarının, akademik iktisatçıların ve burjuva politikacılarının söylediğine bakmayın. Onlar kapitalizmin gelmiş-geçmiş en rasyonel sistem olduğu nakaratını dillerinden düşürmezler…Öyle rasyonel bir sistem ki, dünyayı yaşanamaz bir yer haline getirmiş bulunuyor…
İyi de onca lüzumsuz ve zararlı şey nasıl satılıp -tüketiliyor? Rezil reklamlar, moda, marka ve ‘programlanmış eskitme’ denilen sayesinde… Ürünlerin kullanım ömrü daha tasarım aşamasında belirleniyor… Mesela 50 yıl kullanılabilir bir bulaşık makinesi, 60 yıl kullanılabilir bir araba üretmek mümkün iken, bulaşık makinasına 10 yıl, otomobile 15 yıl ömür biçiliyor… 41 yıl önce Sümerbank’tan aldığım battaniyeyi hala örtünüyorum, 30 yıl önce aydığım botu karlı ve yağmurlu havalarda hala giyiyorum… Demek ki, istenirse dayanıklı şeyler üretilebiliyor…
Sanayi kapitalizmi fosil enerjilere (kömür, petrol, doğal gaz) dayanıyor. Fakat enerjinin de ucuz olması, şişe suyundan bile ucuz olması gerekiyor… Pahalı enerji üretimi zora sokar, enflasyonu azdırır… Domatesin kilosu 50 TL’ye çıkar… Velhasıl işlerin sarpa sarması kaçınılmazdır… Enerji her şey, enerji olmadan teknoloji hiçbir şeydir. Şarj aletine takılmadığında teknoloji harikası cep telefonu işe yaramaz… Bir çöpten ibarettir… Enerji yoksa askeri (militer) üstünlüğünüz de bir işe yaramaz… Bir şey daha var: bir enerji türü başka enerjinin yerine geçemez… Kömür petrolün yerini alamaz. Eğer gazınız yoksa onu kömürle ikame edemezsiniz…
Kapitalizm sınırsız büyüme, genişleme eğilimine ve dinamiğine sahiptir ama bu dünyanın kaynakları sınırlıdır… Ve bir zaman geliyor ‘sınırsız büyüme’, doğal kaynakların sınırına dayanıyor… Her seferinde daha çok üretmek de doğadan daha çok kaynak çekmek, daha çok enerji kullanmakla mümkündür. Şimdilerde üretim ve yaşam büyük ölçüde petrole dayanıyor… Petrolle yatıp, petrolle kalkıyoruz ama petrol cephesinde durum parlak değil! Malûm. termo-endüstrinin sınırını belirleyen, yenilenemez kaynaklar stokudur. Sınır aşıldığında aracın yürümesi artık mümkün değildir. Fosil enerjiler olmadan başta sanayi olmak üzere, ekonomik aktiviteler durur. XX. yüzyılın başından itibaren, özellikle de İkinci Emperyalist Savaş sonrasında petrol başat enerji haline geldi. Mesela ulaşımın %95’i petrole dayanıyor… Maden çıkarma (istihraç), tarım ve orman işletmeciliği, balıkçılık, vb. de petrole dayanıyor…
Lâkin, petrol cephesinde iki sorun var: Birincisi, petrol rezervleri azalıyor; ikincisi, üretim her ileri aşamada zorlaşıyor, pahalanıyor. Şimdilerde pik sınırı aşılmakta… Belirli miktarda enerji üretmek için belirli miktarda enerji harcamak gerekiyor. Net enerji, üretilen enerji ile onu üretmek için harcanan enerji arasındaki oranı ifade ediyor. Bu ikisi arasındaki ilişkiye İngilizcede Energy Return on energy Invested’in kısaltılmışı olan ERoEI deniyor. Eğer belirli miktar enerji elde etmek, belirli miktarda enerji harcamakla mümkünse, harcanan enerjinin elde edilenden olabildiğince az olması gerekir. Oysa son on yıllarda bu oran düşüyor, net enerji üretimi azalıyor ve bu süreç hızlanarak devam ediyor…
Bir fikir vermek için: Mesela ABD’de XX. yüzyılın başında enerji dönüşü 1’e 100’dü… Toprağı ayağınla deşsen petrol fışkırıyordu… Bir birim enerji harcayarak, 100 birim petrol elde edilebiliyordu. Bu oran şimdilerde 1’e 11 düzeyine inmiş bulunuyor. Söz konusu oran konvansiyonel olmayan petrol üretiminde daha da düşük, bire dört oranına kadar düşebiliyor… Biyo-yakıtlarda (agro-karbüranlar) yaklaşık 1’e 1 veya 1’e 6. Etenolde 1’e 10, nükleerde 1’e 5, kömürde 1’e 59 (Çin’de 1’e 27), kaya gazında yaklaşık 1’e 1,5, doğal gazda ise 1’e 10. Ve bu sürecin hızını ve yoğunluğunu artırması kaçınılmaz… ABD’de rüzgâr enerjisinde 1’e 1,6. Buna karşılık hidro-elektrik santrallerinde (HES’ler) verim, enerji geri dönüşü görece daha yüksek, 1’e 35’le 1’e 49 arasında değişiyor… Fosil yakıtların atmosferin ısınmasındaki (iklim krizi) payı yaklaşık %85… Bunun %34’ünü petrol, %28’inikömür ve % 23’ünü kömür oluşturuyor.
Boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz…
Artık kapitalizm yeteri kadar büyüyemiyor. Sosyal kötülükleri (işsizlik, yoksulluk, açlık, sefalet, etik yozlaşma) azdırıyor… Büyürse de doğa tahribatını, ‘İklim krizini (amosferin ısınması) büyütüyor ki, bu bir sürdürülemezlik durumu veya aynı anlama gelme üzere uygarlık krizidir… Bu kadar da değil, bir çağ dönüşümü zamanıdır. Kapitalizm dahilinde bu durumdan çıkmak mümkün değildir… Aslında yapılması gereken de bir sır değil… Bu günkü teknolojik düzey veri iken, iki nesil zamanında güneş enerjisi fosil ve nükleer enerjinin yerini alabilir, atmosferin ısınması yavaşlatılabilir, durdurulabilir. Bugün kullanılan enerjinin 4-5 katı enerji üretmek mümkün olabilir… Geride kalan 25-30 yılda ne kadar yol alındığı ortada… Sürdürülebilir kalkınma, sürdürülebilir büyüme, karbon piyasası, yeşil teknoloji, yeşil enerji, karbon vergisi… gibi söylemlerin seyirciyi oyalamanın ötesinde bir kıymet-i harbiyesi olmadığı artık anlaşılmış olmalıdır. İçinde bulunduğunuz durum ortadayken, sorunun çözümünü sermayenin baronlarından, kapitalist devletten, burjuva politikacılarından beklemek bir şeyi olmadığı yerde aramaktır… Dünyayı yöneten “iyi niyet veya “genel çıkar” değil. Burjuva devlet de ‘tarafsız” değil… Küresel Finans oligarşisinin çıkarlarının bekçisi…
Ekolojik yıkıma ve iklim krizine etkin ve kalıcı çözüm, toplumların üretim, tüketim ve yaşam tarzının radikal dönüşümüyle mümkün olabilir. Piyasa ekonomisi (kapitalizm) dahilinde sorunun ‘çözümü’ asla mümkün değildir. Sadece fosil enerjiyi ‘yenilenebilir enerjiyle ikame etmek de yeterli olmaz. Üretimin ve tüketimin de radikal olarak kısılması gerekiyor. Eğer üretim kâr amacıyla değil de ihtiyaçları karşılamak amacıyla yapılırsa, gerçekten lüzumlu ve gerekli olanı üretmek olanaklı hale gelir… Böylece şimdilerde ihmal edilen konut, sağlık, eğitim, uygun organik yiyecekler üretmek mümkün olur. İnsanlar daha az çalışır, kültürel, estetik etkinlikler için daha çok zamanları olur. Bu da kapitalizmden çıkmadan mümkün değildir… Boşuna ne ile cebelleştiğini bilmek önemlidir denmemiştir.