Siyasal İslam’ın ekonomik alt yapısı RANT üzerine kurulmuştur. Yapılan her işte hedef rant’tır. Ve yapılan her işte, kalkınmaya yönelik hedeften çok, ülkeyi yönetenlerin yandaşlarına rant kazandırılması hedeflenir.
Böyle bir ekonomik yapı, hemen hemen tüm İslam ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’yi izleyen herkes tarafından da rahatça görülüyor. Türkiye’yi izleyen herkes tarafından da rahatça görülüyor. Türkiye’de yapılan tüm ekonomik aktivitelerin sonucunda yandaşlara rant olarak yansıdığı herkesçe bilinmektedir. Dünyada kapitalist sistemin yaşadığı global krizlerden kaynaklanan enflasyonun tüm ülkelerde yüzde 10 dolayında seyrederken, Türkiye’de yüzde 150’lere ulaşmasının nedeni bu “rant ekonomisi”dir.
Bu girişten sonra yaşadığımız “KKTC”ye gelirsek, bizde de yapılan tüm TC kaynaklı yatırımların çoğunluğu birtakım yandaşlara rant amaçlı olarak yapılmaktadır. Yapılan yatırımların bazıları son tahlilde halkın yararına olsa da, bu işler için ayrılan bütçelerin büyük kısmının yandaşlara gittiği açıktır. Türkiye’deki “5’li çete” örneklerinin benzerleri bizde de yaşanmaktadır.
Örneklerle gidersek, Ercan Havaalanı’nın özelleştirilmesi ile, havaalanını alan “yandaş” devlet maliyesine yatırması gereken gelirleri yatırmak yerine ülkeye kara yolları yapmaya başladı ve fahiş fiyatlarla yaptığı işlerin hak edişlerini Ercan gelirlerinden olan ödemelerini maliyeye yapmayarak mahsuplaşıyor.
Bir başka yatırım olan Pandemi Hastanesi de aynı şekilde oldu. Hastane’nin yapımı Ercan Havaalanı işletmecisine verildi. O’da işi Türkiye’den birçok uluslararası iş yapmış, çelik yapılarda uzman bir firmaya devretmiş. O dönemde bizdeki teknik elemanlar inşaatın maliyet keşfinin 36 milyon TL olduğunu belirtmiş, yapımcı firmanın yetkilisi ile yaptığımız bir görüşmede bize “30-35 milyon TL almayı umut ediyorum, ancak beni apar topar buraya getirdiler. T. Erdoğan’ın talimatıdır dediler. Bir sözleşme bile imzalamadık, şu anda ne alacağımı bilemiyorum” demişti. İşin sonunda yöneticiler Pandemi Hastanesi’nin inşaatının 115 milyon TL’ye mal olduğunu açıklamışlardı.
Şimdiki günlerde tartışılan külliye meselesine gelince, siz sanır mısınız ki, gerek Ankara’dakiler, gerek buradakiler “külliye” denen yapılaşmanın bir ihtiyaç olduğunu tartışmış ve ona göre karar vermişler? Öyle bir şey olmadı.
Bu ülkede ne Silihtardaki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın ne Meclis binasının yetersiz olduğunu söyleyip, yeni külliye binası isteyecek bir kişi bulamazsınız. Türkiye’de de “KKTC’de külliyeye ihtiyaç olduğunu” saptayıp böyle bir inşaatı destekleyen bir kişi bulamasınız. Bütün mesele birilerine, bir kısım yandaşlara rant kazandırmaktan başka bir şey değildir. 2.8 milyar TL para ayıracak ve kriz döneminde bazı yandaşlara “can suyu” olarak bir proje lazımdı ve külliye bulundu. Göreceksiniz, 2.8 milyar TL’nin bir milyarı ile burdaki müteahhitlere iş yaptırılacak, geriye kalan 1.8 milyar da TC’li ana firma ile “ilgili” yerlere gidecek. Ondan sonra da “Türkiye bize 2.8 milyarlık külliye yaptı.” Gerekçesiyle KKTC’nin hesabına borç eklenecek.
Kim bilir, belki bu da aynen Pandemi Hastane’sinde olduğu gibi Ercan Havaalanı gelirlerinden düşülecek. O zaman da, pandemi dolayısıyla kapanma döneminde, mevcut binalardan birinde örneğin bir spor salonunda, bir “acil durum” hastanesini çok düşük rakamlara yapmak mümkünken, illaki 35 milyonluk bina sözde 115 milyona yapıldı.
Aynı “yandaşlara rant” politikası bugünlerde KIB-TEK’in akaryakıt alımlarında da yaşanıyor, gördüğümüz gibi. Maksat yandaş firmaya rant kazandırmak. İhale açarlar, sonucunda vermek istedikleri firma kazanamıyor. Fakat ihale sonucunda 49 USD’a kazanana vermek yerine, ihaleyi iptal edip, kazanmayan yandaş firmaya hem de iki katı fazlasına veriyorlar.
Ve buna benzer bir sürü dalavere. Dedik ya, maksat yatırım değildir. Maksat Ankara’daki külliyeye yakın olan yandaşlara rant kazandırmaktır.