Ne mutlu sana canım kardeşim! Kimse sana ‘besleme’ demiyor artık, kendi kendine besleme diyorsun…
Sendikaların, partilerin, örgütlerin ve gazetecilerin besleme diyor sana. Bizzat sen kendi kendine besleme diyorsun.
2011’de Tayyip Erdoğan ‘beslemeler’ dediğinde çok öfkelenmiştin, meydanları doldurmuştun, ‘‘Toplumsal Varoluş Mücadelesi’’ demiştin buna…
Denktaş 40 sene ‘sinek’ dedi sana, sinek olduğuna inandın. Erdoğan sana 10 sene ‘besleme’ dedi, besleme olduğuna inandın.
Şimdi kendi kendine ‘besleme’ diyorsun ‘‘Külliye yerine yol, hastane ve okul’’ isteyerek!
Külliye yapacak parayla bütün lukkolar dolarmış… 1974 işgalinden sonra oluşturulan sömürge rejimi ile Kıbrıs’ın kuzeyindeki ‘‘yolların çukurlarının yamama yetkisi’’ bile Ankara’ya bırakıldı (1988 yılında imzalanan protokolle)… Ankara Kıbrıs’ın kuzeyindeki lukkolara bile çöktü. Tek bir ‘delik’ bırakmadı egemenliği dışında…
Ama vatandaşın derdi, külliye yapılacak parayla lukkolar kapanırmış!
Külliyeyi biz mi istedik, biz mi yapıyoruz ki?
19 Temmuz 2021’de Tayyip Erdoğan çıktı TC’nin işgal rejiminin Lefkoşa’daki ‘meclis kürsüsü’ne ve dedi ki: ‘Size bir külliye yapalım’…
‘Milletvekilleri’ne müjde olarak verdi bu haberi Erdoğan. Meclis olduğu söylenen binada kürsüye çıktı yabancı bir devletin başkanı olarak, ‘‘Size yeni bir meclis’’ yapalım dedi…
ABD Başkanı’nın TBMM’de kürsüye çıkıp,
-‘‘Size yeni bir meclis yapalım lan beslemeler, isterseniz Marshall Yardımı da gönderelim’’ demesi gibi bir şeydir Erdoğan’ın Kıbrıslı Türklere yaptığı…
Kıbrıs’ın işgal bölgesine yapılmak istenen Külliye, Türkiye’nin yarım asırda kansız bir şekilde göç ettirerek yok ettiği Kıbrıslı Türk toplumunun mezar taşıdır.
Türkiye Kıbrıslı Türklere mezar taşı yapıyor.
Külliye inşaatı ne parayı kimin verdiği meselesidir, ne paranın nereye harcandığı meselesidir, ne de ağaç meselesidir.
Külliye mesesi bir Gezi Parkı meselesi değildir. Gezi İsyanı için de ‘‘Mesele bir ağaç meselesi değil’’ derler. Bizde ise mesele, TC sömürgeciliğinin Kıbrıs’a diktiği bir SOYKIRIM ANITIdır.
1930’da Fransız sömürgeciliği Cezayir’in işgalinin 100’üncü yılını kutlamak için dev bir anıt dikti üzerinde 1830-1930 yazan… 1962’de Cezayir bağımsızlığını kazandıktan sonra Ulusal Kurtuluş Cephesi savaşçıları yıktı bu anıtı. Türkiye Kıbrıs’ta Fransa’nın Cezayir’de yaptığını yapıyor. Fransa işgalin 100’üncü yılında dikmişti anıtı, Türkiye ise işgalin 50’inci yılına 2 yıl kala başladı anıtı yapmaya.
Külliye dedikleri işte bu mezar taşıdır: SOYKIRIM ANITI.
Külliye meselesini burada bir ‘demokratik süreç’ varmış gibi ‘paranın nereye harcanacağı’ konusuna indirgeyerek ‘‘külliyeye değil, sağlığa ve eğitime bütçe’’ diyenler ise bu toplumun mezar kazıcılarıdır.
20 sene önce ‘NE PARANI NE MEMURUNU NE ASKERİNİ NE PAKETİNİ’ diyen sendikalar, 20 sene sonra ‘KÜLLİYE DEĞİL HASTANE VE OKUL’ diyor. Sömürgeciye direnen sendikadan, dilenen sendikaya geldik…
Bunun iki nedeni var:
Birincisi, besleme olduğuna ikna oldu ahali. Türkiye’nin kendi bütçesinden para vererek külliye yaptığını zannediyorlar.
Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye kapitalizminin iç pazarıdır. İşgalcinin TL’sini kullanırsınız, Merkez Bankası’na tabisiniz, mevduatlarınız sömürgecinin kasasına akar.
TC önce Kıbrıs Lirası’ndan TL’ye geçirerek bankalardaki birikiminize çöktü, sonra TL’nin enflasyon ve devalüasyonu ile size dolaylı sömürge vergisi ödetir. Size zorla TL kullandırmasına karşın herşeyi Dolar-Euro üzerinden satıp haraç alır! Üstüne de işgal ordusunun askeri harcamalarını size ödetmektedir. Her yıl imzalanan Mali Protokollerle gönderilen para ise TC Elçiliği tarafından ‘borç’ olarak yazılıyor; bu paranın nereye harcanacağını da TC kendisi belirliyor.
İkincisi, ‘külliye yerine hastane ve okul’ diyorlar çünkü TC’nin dayattığı hiçbir şeye ‘ama ve fakat’ demeden doğrudan ‘HAYIR’ demeye cesaretleri yok. Çünkü Denktaş bu toplumun kendine güvenini yok etmek için 40 sene ‘sineksiniz’ dedi…
Sinek ve besleme olduğuna ikna edildi bu toplum.