Okumayı yeni öğrendiğim yıllardı. Lefkoşa’ya bayramlarda aile ziyaretine ailemle gelirdim. O zamanlar bas dediğimiz köy otobüsleri vardı.
Lefkoşa’ya girdiğimizde otobüsün penceresinden bakıp mağazaların tabelalarını okumaya çalışırdım. En çok ilgimi çeken Nidai Cababa Ayakkabı mağazası idi. Kendi adımı orada görünce farklı oluyordum.
1974 öncesinde kebapçımız, şamişicimiz, kuru yemişçimiz, kumaş tüccarlarımız, bakkallarımız, toptan satış yapan temel tüketim malzemeleri mağazaları, saatçılarımız, ve aklıma gelemeyen bir çok mağaza vardı. Hepsinin de sahipleri Kıbrıslı Türklerdi.
Sabahın köründe köylerden gelen işçilerin otobüsten inmesini bekleyen çörekçiler, manav arabalarından yapılmış ciğerciler lüks ışığında veya sokak aydınlatma lambalarının altında terlerini alırlardı.
Ben, seyyar arabada şiş kebabı yapan yaşlı bir Kıbrıslı Türkü ilk kez Selimiye Camisinin arkasında görmüştüm. Kebap kokusu etrafa yayılıyordu. Adını bilmem, Belki Lefkoşalılar hatırlayacaklar.
Bu insanların hemen hemen hepsi ölmüştür.
1974 sonrası Türkiye’den buraya gelenler onların yerlerini aldılar. Amasyalısından tutun da, Adanalısına, Bursalısına İzmirlisine Türkiye’nin hemen hemen her terinden gelip Lefkoşa’nın çarşısını ele geçirdiler.
Konfeksiyoncusu, ayakkabı satıcısı, hediyelik eşya satıcısı, kuyumcusu, hırdavatçısı, bijuteri satıcısı, konfeksiyoncusu hep Türkiye’den gelip burada ticaret yapanlarla dolu.
Sadece ticaret yapanlar mı? Hayır. Zanaatkarları, küçük sanayi işletmecileri, kaportacılar, makinistler, kaynakçılar, demirciler. Saymakla bitmez.
Öyle bir durumdayız . Bir mağazaya girdiğinizde sizi karşılayan mağaza satıcısı veya orada çalışan bir Kıbrıslı gördüğünüzde sanki yabancı bir ülkede kendi yurttaşınızı görmüş gibi sevinirsiniz. Oysa kendi yurdumuzda yabancılaşmadır bunun adı.
Girne Kapısı’ndan Bandabuliya’ya doğru yürüyün bir gün. Bakın kaç tane Kıbrıslı Türk’ün işlettiği bir mağaza vardır. Ya da karşılaşacağınız insanların kaçı Kıbrıslı tanıdığınız biridir.
Bir zamanlar Almanya’ya işgücü ihtiyacını karşılamak için Türkiye’den gidenler orada bir koloni kurmuşlardır. Almanya’nın nüfusuna oranladığınızda belki çok fazla değiller ancak Kıbrıs’ın kuzeyinde kendi nüfusumuzdan fazladırlar.
İşte temel sorun da buradadır. Sessizce yok oluyoruz. İnsanlarımız yurt dışına kaçarken onların yerlerini Türkiye’den gelenler dolduruyorlar.
Özellikle Türkiye’den gelenler kimlik ve kültürlerini de getirmekte ve çoğunluk olduklarından da buradaki kültürü asimile etmeye başlamışlardır.
Bir toplumun kültürü varlık göstergesidir. Kültür biterse toplum da yok olur. Geriye bıraktıkları yüzyıllar sonra Arkeologlar tarafından bulunur ve var oldukları o zaman iddia edilir.
Bu duruma doğru ne yazık ki hızla gidiyoruz. “Geleceğe” değil. Sonsuzluğa yürüyoruz.