Köyün girişinden Muddi tepesine kadar giden toprak bir yol vardır…
Çocukluğumdan ilk gençlik yıllarıma kadar…
O yolda çok yürümüşlüğüm vardır…
Hayallerim…
Hayal kırıklıklarım o yoldadır…
Çıplak ayaklarımla çamurların içinde koşmuşluğum…
O yoldadır…
Uygulanan baskılar…
Tehditler…
Özgürlük arayışlarım…
Çığlıklarım…
Göz yaşlarım o yoldadır…
Aşk yoldadır…
Ölüm yoldadır…
En çok da özgürlük o yoldadır…
Yıllardır o yolda yürümüyorum…
Dünyanın neresinde yazı yazmaya kalksam…
İşgal topraklarında ne zaman bir şiir yazmaya kalksam…
O yolda yürürmüş gibi düşlerim kendimi…
O toprak yol benim!
O toprak yol; baktığım manzara, boşluk, hiçlik, yok olmuşluk benim…
O toprak yol benim her şeyim!
***
Kıbrıslı Türk siyasileri ve gazetecileri…
Türk devleti tarafından defalarca bombalandı ve kurşunlandı…
Türkiye Cumhuriyeti özellikle siyasilerimize ve gazetecilerimize çeşitli dönemlerde…
Suikast girişimlerinde bulundu…
Kutlu Adalımız öldürüldü…
Bu suikast girişimlerinin hiçbirini…
Ne Polis Teşkilatı ne Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı…
Ne de Barış Kuvvetleri Komutanlığı aydınlattı…
Bu bombaları kimin patlattığı bu kurşunları kimin sıktığı…
Kolluk güçleri tarafından bulunmadı…
Bütün bu kolluk güçleri Türkiye Cumhuriyeti’nin hizmetindedir…
Emirleri bizzat TC’den almaktadırlar…
O yüzden Kıbrıslı Türklerin olduğu söylenen…
Polis Teşkilatı ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı…
Kıbrıslı Türklerin hizmetinde değildir…
Kıbrıslı Türklerin can ve mal güvenliğini korumamaktadır…
Eğer korusalardı aşağıdaki bombalama, kurşunlama olaylarını…
Kimlerin düzenlediklerini bulurlar…
Bu suikast girişimlerini düzenleyenleri tutuklarlardı…
Kutlu Adalı’yı kimin öldürdüğünü bulurlardı…
Bulmadılar…
Bütün soruşturmaların üstlerini kapattılar…
İngiliz koloni döneminde olduğu gibi…
Kıbrıslı polisler ve komandolar Kıbrıslılara karşı kullanılıyor…
Kıbrıslı polisler ve askerler…
Türk Kolonizasyonunda, Türklerin çıkarlarını korumakla yükümlüdürler…
Kıbrıslılar dün Britanya’nın çıkarları için polis ve askerdiler…
Bugün TC’nin çıkarları için polis ve askerdirler…
Öyle olmasaydı bütün bu suikast girişimleri faili meçhul kalmazdı…
***
- 1989 yılında CTP binasına bomba yerleştirilir. Bomba patlamaz…
- 1989 yılında YKP Genel Başkanı Alpay Durduran’ın evinin olduğu sokakta bomba patlatılır…
- 1990 yılında CTP milletvekili Fadıl Çağda’nın evi bombalanır…
- 1991 yılında YKP Genel Başkanı Alpay Durduran’ın arabası bombalanır…
- 1992 yılında YKP parti binası kurşunlanır…
- 1994 yılında Başbakan Yardımcılığı müsteşarı CTP’li Hasan Erçakıca bombalanır…
- 1996 yılında CTP Lefkoşa ilçe örgüt binası bombalanır…
- 1996 yılında DP parti binası iki kez bombalanır…
- 1996 yılında CTP binasına molotof kokteyli atılır…
- 1996 yılında Kutlu Adalı evinin önünde öldürülür…
- 2000 yılında YKP binası kundaklanmaya çalışılır…
- 2000 yılında Avrupa gazetesinin matbaası bombalanır…
- 2001 yılında Avrupa Gazetesi bombalanır…
- 2001 yılında UBP’li Dr. Derviş Eroğlu’nun Başbakanlık konutu bombalanır…
- 2004 yılında CTP’li Başbakan Mehmet Ali Talat’ın evi bombalanır…
- 2004 yılında Kıbrıs gazetesi bombalanır…
- 2011 yılında Afrika gazetesi kurşunlanır…
- 2012 yılında Baraka Kültür Merkezine ses bombası atılır…
- 2018 yılında Afrika Gazetesine Erdoğan’ın talimatıyla kitlesel bir şekilde saldırı düzenlenir…
Gazeteciler öldürülmek istenir…
Liste bu…
Eksiği var fazlası yok!
Neden bütün bu kurşunlama, bombalama yani Kıbrıslı Türk siyasilerine ve gazetecilerine…
Düzenlenen suikast girişimlerinin hepsi faili meçhuldur?
Polis Teşkilatı’nın bu ülkede görevi nedir?
Güvenlik Kuvvetlerinin bu ülkede görevi nedir?
Barış Kuvvetleri Komutanlığı bu ülkeye neden geldi?
Dr. Derviş Eroğlu’ndan Alpay Durduran’a kadar geniş bir yelpazenin içinde…
Kıbrıslı Türk siyasilere Türk Devleti suikast girişimlerinde bulunmuştur…
Bütün bunların hepsinden Türkiye Cumhuriyeti sorumludur…
Saydığım bütün bu insanlar Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşıdır…
AB vatandaşıdır…
Kıbrıs Cumhuriyeti ne yapar?
AB…
ABD…
BM…
Bütün bu suikast girişimlerini bilmez mi?
Bütün bu yapıların istihbarat teşkilatları Kıbrıslı Türk siyasetçilerinin ve gazetecilerinin…
Can güvenliğinin olmadığını bilmez mi?
Buna karşı ne yaptılar?
UBP parti başkanı Dr. Faiz Sucuoğlu 4 Eylül 2022 yılında Esentepe yolunda…
Trafik kazası geçirir…
O güne kadar kurultaya katılacağını söyleyen Sucuoğlu kazadan iki gün sonra…
Kurultaydan çekilir…
Ünal Efendi yerine geçer…
Bu bir suikast girişimi değil midir?
Tufan Hoca’nın Türkiye’ye karşı tavır almasını istiyoruz…
Tufan Hoca…
Murat Kanatlı…
Mehmet Harmancı…
Mine Atlı…
Ongunlar, Devrimler, Doğuşlar…
Abdullahlar, Orhanlar, Yusuflar…
Bu ülkenin 10larca pırıl pırıl insanı vardır…
Hepsi siyasetle uğraşıyor…
CTP’den DKP’ye kadar…
Hepsi toplumu için elinden geleni yapmaya çalışıyorlar…
Bu insanların işgal topraklarında can güvenliği var mıdır?
Bu insanlar konuşsun istiyoruz…
Bu insanların can güvenliğini TC’ye karşı kim koruyacak?
20’ye yakın Kıbrıslı Türk siyasilerine ve gazetecilerine…
Türk Devleti tarafından suikast girişiminde bulunulur…
Canımız Kutlu Adalı öldürülür…
Bunların hiçbirinin faili bulunmaz…
Türkiye 74’de niçin buraya geldi?
Bizim can ve mal güvenliğimizi korumak için gelmedi mi?
Şimdi bizim can ve mal güvenliğimizi mi tehdit ediyor?
***
Bütün bunları konuşmanın zamanı gelmedi mi?
CTP’li dostlarım bütün bunların hesabını sorma zamanı gelmedi mi?
Tufan Hoca bunları bilmez mi?
Neden başbakan olduğunda polis bana bağlıdır, der durur…
Sormazlar mı, Yenidüzen gazetesi yazarı Kutlu Adalı cinayeti neden faili meçhul?
Sormazlar mı Talat’a, Ferdi’ye, Özkan’a, Ömer’e, Sibel’e…
Madem ki burası özgür ve demokratik bir ülkedir…
Neden Kutlu’ya sahip çıkmadınız diye…
Neden bu bombaları patlatanlardan kurşunları sıkanlardan hesap sormadınız diye…
Ortadoğu’nun göbeğinde…
Bir azınlık toplumun mensubu olan…
Bir şairim ben…
Etrafımdaki dostlarım tarafından sürekli olarak uyarılıyorum…
Herkes korkuyor…
Bir şey yapmıyorum…
Ben bir şairim…
Şair olmanın verdiği, bir sorumluluk var omuzlarımda…
Bir şey yapmıyorum…
Yazı yazıyorum sadece…
Soru sormaya çalışıyorum…
İlk önce bir insan ve sonra bir şair olarak yaşamaya çalışıyorum…
Etrafımdaki insanları korkutuyor bu…
Soru sormanın, yazı yazmanın ve konuşmanın tehlikeli olduğu bir ülke yarısı mıdır burası?
Sormak, yazmak ve konuşmak bir insan hayatı mıdır?
Tutunmak istiyorum…
Sarılmak belki…
İnsanlarımın, aydınlarımın avuçlarımdan akıp gitmesi…
Aşağılanması, hor görülmesi…
Canlarıyla tehdit edilmesi ağrıma gidiyor…
Belki bir zeytin ağacına sarılıp, belki bir insana ama insana sarılıp…
Ağlamak istiyorum…
Tutunmak istiyorum…
Olmuyor…
Ağlayamıyorum, tutunamıyorum…
Yeter artık!
Avuçlarımıza sığmayacak kadar küçük bir hayatımız var bu ülke yarısında…
Bırakın yaşayalım insan gibi kalarak…
İnsan olarak…
Eğer öleceksem bu topraklarda bir gün…
Hayatımda bir kez olsun…
Bir gün olsun…
İnsan gibi hissederek…
Özgür bir insan gibi nefes alarak…
Ölmek istiyorum…