İlksoy Aslımın arkadaşlar düzeyindeki kitapının tanıtımında, ısrarla şu konuya parmak bastım: “gelinen aşamada, uğranan hafıza kayıplarını da düşünürsek, mutlaka yeniden en başta 74 ve Annan planı süreçlerinin tartışılması için bir platforumun düzenlenmesi acildir. Tam aksi, bundan kaçındıkça çok önemli yanlışların doğru gibi yerleşme tehlikesinin koşullarının da yangınlaştığına tanık olduk” diye belirtim. Aslında, bu uyarıyı yaparken, ben AKP yirminci yyıldaki hükümete gelişinde genel bir bakışla önemli konulara dğeinmeği de aklımda tutuğum anda yaptım. Ama uyarım havada kaldı. Nede olsa siyasal gerçeklik ve önemsenmeme kısgacından daha fazla gerçeklikle karşılaşma da istenmeyeceği zemini altında bulunuyorduk. Ama, ben aklımdaki isteği yazıya kısa da olsa dökmeğe yine de uygun görüyorum.
AKP yirminci yılını doldurdu. Bu süreç öyle kolay kelimelerle yetinilecek dönem değildi. Türkiyeleşme gerçeğimiz le resmen yansıy8şları da buraya adım adım geldi. Olmaz denillenlerin hepsi kolayca tepkisiz şekilde gerçekleşti. Ezberlerin çoğunun nasıl kolayca çöpleşmesinin de geçişini gördük. Genel AKP deyerlendirmesini Türkiyedeki belirli kesimler yaptı. Türkiyeye neleri yaratıp hangi alanlarda şanpiyonluklara oynadıklarını da yazdılar. Fakat şu basit konuda pek açılım yapma eylimi hala cılız. Kamuoyu oylamalarında AKP en çok güvenilen alanı dış politika ve terörle mücadele oluyor. Örneğin, Ekonomik konulardaki yüksek derecede güvensizlik varken hala iktidara geldiği oy durumunda olma nedenlerinden birisinin de Muhalefetin hiç dokunmadığı dış politika ve terörle mücadele olması tesadüf değildir. Hat ta muhalefetin önemli kısmı bu politikaları destekliyor ve devlet politikası denip tersinin sorgulanmasına da ayni dilili kulanmaktadır..
K. Kıbrıs da bunlardan birisidir. Öyle ki burada olanları dahi hala Denktaşcı olma çizgisiyle bakışı sonucu hala taviz verilmez ve bizim yerimizle bakmaya tabusal gözle devam edilmektedir. K. Kıbrıs ise her sömürgesel dönemdeki uyumu aratırmayacak şekliyle ilgili döneme de kolayca uydu. İstenilenlerle yetinip ötesine yok saymaya devam ediliyor.
Gelelim yirmi yıllık AKP gerçeğine. AKP sürecinde Kıbrıs tam da iktidar adımlarının aynası oldu. Çoğu unutu; AKP planının emperyalist proje olduğu ve siyasal islam ile bölgesel önderlik ikileminde geliştiği gerçeği şimdi hiç konuşulmak istenmiyor. Kıbrıs tam da Annan planıyla sürece girdi. Sistem Yeniden Ortadoğu şekillendirme ile AB açılımlı politikaların zorunlu sıkışmışlıkta kalmaması için Kıbrısa da dizayin planı gerçekleştirdi. Bunu da AKP ile gayet mükemmel uygulatı. Tam da Kıbrıslı gerçeği ile tabulaşan Denktaş dahi olanları doğru okuyamadığı için de kurşun sıkmadan teslim oldu. Sonucunu da bize “Rumlar hahyır dedilerle” sıkıştırıp onun üzerinden probagandalaştırdılar. Oysa özellikle son Annan planı döneminde gerek yurtdışına giden ve sistemin unsurlarıyla iş yapan arkadaşlar ve metnin özünü incelerken, Annan planının denildiği gibi çözüm değil yeni sürece sıçrama olduğunu anlamaya başladım. Fakat, gerek tartışmalarda gerekse oluşan koşullarda gerçeği anlatmada yetersiz kaldık. Nitekim Akelin güvence istemesine nasıl hayır dneildiği durumu dahi hiç konuşulmak istenmedi
Olayın AKP dönemiyle aAnnan planıyla başlanırken, sistemsel özüyle devam edildi. Rumların hayırı üzerinden de hemen ikinci ganiemt döne mi geliştirilmesi de tesadüf değildir. İngilterenin de katgısıyla Tazmin komisyonuyla da Rumların nerede ise mülklerine dönememe hukuki başlangıç giderek kabullenme süreciyle de Kuzey KInbrıs adeta yasa dışılıkta bir deneğim tahtası halinde yoluna devam ediyordu. Tutmaz denilenler tutuyor. Siyasal ppartiler resmen AKP çizgisinde teslim oluyordu. Muhalefeti dahi o gözle bakıyorlar.
Son gelinen aşama zaten nerelere geldiğimizin net işaretidir: UBP başkanını, başbakan ve öteki makamların liderlerini resmen Ankara merkezli direk atama şekline dek geldiler. Ortaköy spor kulübündeki kuran kursuna çevirmeden tutun, Başbakanlık denetleme kurumunda dinderslerine mesayi saatinde göndermelre dek K. Kıbrısta hayal edilemeycek düzeyde denilen uygulamaların nasıl normal şekilde tepkisin uygulanma dönemini dahi aştığına tanık oluyoruz. Seçtirilen çoğu makamcının adı duyulur duyulmazdaki sayılan özelikleri de ilginç gelmiyor. Vakıflar ise kapitalist kurallı vakıf yerine bir yandan yağmalanan öte yandan Yeni Osmanlı hegemonik arayışların siyasal aracı haline sokuldu. Vatandaş yapılıp atananlar uygulaması da gayet basit kurala sokuldu. Kamusal dneilen yapıların arpalık niteliğine dahi göz yumulmayarak resmen onlar da koordinasyonlara veya bizim çocukların lehine düzenleniyor. Elektrik kurumundaki son yaşananlar bunun en net kanıtıdır. Nifusu soracak değilim. Kimse zaten nifusu bilmiyor. Yığılan ve plansız heryerden denip yeter ki para gelsin profiler resmen sosyolojik sorunların da dinamitlenmesine geldi. Uyuşturucu ve Mafyacılık hikayelesi artık roman oldu. Ama çözümcü diyen özellikle parlementer muhalefet onu daha bir siliklikle, Türkiyeye hazırız mesajı verme sıkışlığında konuşur halde oldu. Net olan, Kıbrısın federasyona değil, resmen yasal yasa dışı iki parçalı yapılanışta ilerler hali görülmeğe devam ediyor. İlhaklaşma politikası uygulanıp yasa dışı yapıların cirit alannına sokulup fırsatlar hep kulanılıyor. Ama, K. Kıbrısta bunlar pek de konuşulmak istenmiyor. Bu yollarla potansiyel kitlesel desetek ve çıkar oluşturuldu. Üstelik artık ortak paydaşlı muhalefet ne sınıfsal nede sosyolojik olarak alan da daraltıldı. Onun için şöyle bir taktik uygulanıyor: Türkiyeyi konuşmadan ve resmi açıklama dışına çıkılmadan medyacılık ve muhalefet yapma koşulları yerleştirildi. Doğrusu da tutuyor.
Kısaca, AKP yirmi senesini doldurdu. Türkiyede olanları bilmeyenler dahi buraya yaptırılanlarla gerçeklerin içinde yaşıyuorlar. Ama doğrusu kolay yöntem le beklentiler de artıyor. İngiltere adaya gelirken nasıl ki şilin dağıtarak kendini alkışlatı, şimdi de önemli kesim Maaşlar ödensin de denip hala çıkar ile sistem ilişkisinin tutsağı olarak duruyor. Bir örnekle sonlandırayım: Ratyo Mayısta prokram yaparken, sonra prokrama girecek sanatçı dostum bana şunu dedi: “aAman Türkiyeye fazla laf etme. AKP ği benden iyi bilirsin. Sonra bize para göndermez” diyordu. Ne tesadüf ki bu efendiyi gerek medyada gerek se fonlu konserlerde hep örnek sanatçı ve barış isteyen kişi olarak kolayca raslıyorum. Bu bana ülkemiz insanındaki ilahklaşma kültürleşmesine ne derecede uyum sağlandığının basit örneği olarak yerleşti.
yazarın tüm yazıları:
Özkan YıkıcıKısa bir geçmişten gelen birikimle – Özkan Yıkıcı
"Bu Memleket Bizim" yayınlarını izleyin
"Gündem" yayınlarını izleyin
"Yeniçağ Güncel" yayınlarını izleyin