Aralık ayı yılın son ayıdır. Kıbrıs için de yakın tarihe gidilince en kırılgan ay olarak tarihe yazıldığına tanık oluruz. Aslında önceki biriken çatışma olguları, 21 Aralıkta Tahtakale olaylarıyla resmen iki toplumlu denilen ama resmen yeniden Kıbrısın ayrışma döneminin başladığı ay olarak yerini aldı. Bu başlangıç, aslında 57 yılında başlanıp ara verilen KIbrısın yeniden ayrışıp oluşmasının da tekrar biriken gelişmelerle yeniden sahneye konulmasıdır. 63 yılında olaylar başlarken
, benim Körler okulundan ayrılış hikayem de bir başka mamcera anım olarak da beynime kazındı.
Akıl o denli canlı kaldı ki ilgil i günlerde yaşananlar hala bir yerde muhavaza ediliyor. Devamında da yaşanan ve konuşulanlarla iyice sentezleşme sürecin de güçlendi. Örneğin neden Kıbrıs polisinin ortak dolaşması varken, Lise önündeki olaylarda ayni durum olup olmadığı, olmadıysa, neden söylenmediği sorusu hala aklımda. Nitekim, Buna o dönem lisede okuyan Ülker Fahri de geçenlerde Avrupa gazetesinde yazdı. Yine olaylar öncesi eylülde yakalanan silah yüklü gemi de konuşturulmayan başka gelişme olarak da sorguda olması gerekirdi. Yine, madem Rumların saldırılarıyla ve bilinmiyor noktasındayken, 8 Aralık 63 Küçük Kaymaklı ile alakalı teşkilat toplantısında tartışılanlar ne?
Soruları artırak, yaşanıp da konuşturulmayanları eklemek de artık unutulmada olma nedeniyle imkansızlaştı. Hele de K. Kıbrısta belek silinmeleri ile yeni yerleştirilenlerin olaylardan bihaber olması da işe yaramaktadır.
Onca birikimimle şunu kısaca özetlerim: 61 yılında Makariyos ve Küçük, birlikte Bloksuzlar yolunu açtıktan sonra, Kıbrısta fitil yeniden ateşlendi. Türklerin cepesinde değiştirilen yetkililerle ve provakasyonların hızla başlamasıyla zaten değişim ve yön resmen tetiklendi. Dikate gelmesi gereken, tıpkı İngiltere direk sömürge döneminin Elisekiz süreci gibi provakatörlerin hiç biri yakalanıp yargılanmadı. Bu süreç ise biriktirilerek 63 yılında çatışma ve ayrışma sürecine sokuldu. Resmi anlatının dışında daha gerçekçi olay olup yasaklanıp unutturulması da bundandır. İngiltere tezi Taksim resmen yeniden yürürlüğe sokuldu. Tıpkı Kaymaklıların geri dönmek istemelerine İngiliz yüzbaşının dediği gibi: “geri dönerseniz davayı kaybedersiniz.”.****
Aralık sendromları Türkiyede de yakın tarihle doludur. 78 yılında iMaraş katliyaamı ve peşinden Malatya ve Sivas katliyamlarının gelmesi. Bunlar net olarak Türkiyenin 12 Eylül Seksen darbesinin döşenmesidir. Yine Aralıkla asrın sonuna gelirken Hayata dönüş operasyonu sonucu birçok devrimci ceza evlerinde kimisi yakılarak katledildi. Günümüze yakına gelince de Roboski uçakların bonbalamalarıyla insanların parçalanarak öldürülmeleri tarihe lyazıldı.
Yukarda sıraladığım Türkiye tarihi yaşananlar, önemli dönemeçlerin de sonucudur. Hani denilen, Türkler hiçbir yerde katliyam yapmadılar lafını bizat kendi halkı üzerinde kulanıp siyasal gerici ve otoriter devlet oluşumlarında gerçekleştirildiğinin kirli elgeleridir. Maraşta, Ceza Evinde, Roboskide öldürülen karşıtlar değildi. Kendi halkıydı. Kimi mezhep ayrımı veya anti komonist diyerek, kimi ceza evindeki komonistleri yok etme, Roboskide Kürt olmanın bedeleri ödetildi. Ama, bunlar olmamışçasına tarih ayni çizgi ezberiyle yazılıyor. Bugün Maraşta kendi tarihi katliyamını dahi anamıyor. Ceza Evlerindeki katliyamı başta devrimcilere unuturdular. ROboskinin adını dahi anmak istenmior. Aralık sendromundan karşımıza Türkiye gerçeği çıkıyor. Günümüz rejimini anlamak, rejimin neler yapmak istediği öngörüleri iyi kavramak ve bu yaşatılanlarla neleri yok etmek peşinde olunduğunun acı belgeleriyle yüzleşmek zahmetinde olmak yönündeyseniz, özetlediğim Türkiye aralık son dönem birkaç tarihi yaşanan, her olguya yanıt verecek derecede ibretlikti.
Ne dediydi Maraşlının biri: KIbrısın Beşarmaklarını 3 günde aşan Türkiye ordusu, Maraşa beş günde girmedi. Neden mi, sıkı yönetim ilanı istenmesi nedeniyle.”
Kısaca, yukarda özetlediğim Aralık son dönem tarihi birçok sonuca neden oldu. Birçok kanlı ve katliyamlar oldu. Bizat devletlerin içinden kaynaklanan hamleler halindedirler. Fakat, adına ne derlerse desinler “uluslararası hukuk veya adalet” bunlara hiç dokunmadı. Dokunsa öyle bir liste çıkacak ki sistemin aynasını karşımızda bulacağız. Amerikan veya CİA denilen kuruluşları devletlerin yetkililerini bulmak sürpriz olmahacak. Consonun Kıbrıs ziyareti sonrası veya Maraşta bazı kuşkulu elçilik mensupları falan. Bilinen sınır kaçakçılığının havadan imha amaçlı bonbalanması veya ceza evlerindeki devrimcileri hem de Ecevitin bakanının emriyle general oparesyonuyla yaklılması hepsinin bir tarihi gerçeği vardır. Onun için sorgulanmadı. Tarihe pek konulmadı. Yerinde anılmaları dahi brakılmadı. Çünkü sistem devam edihor ve onun için gerçekleştirildi.