Türkiyenin seçim sürecine girilirken, önemli baskılarla dış saldırganlığın artacağı zaten bekleniyordu. Seçimin normal şekliyle değil de rejim değişimin de dayatıldığı koşullarda gerçekleşme olasılığı sonucu, anormal gelişmelerin de normal haliyle karşımıza geleceği öngörüleri de yaygındır. Yine de tüm net tutumlara karşın, yine de sanki normal şartlarda gidilen seçim ve rejimin ndemokratikmiş davranışlarla analizler devam etmektedir. Nitekim, son İmamoğlu yargı sonucuyla ayni terane hemen belirli çevrelrce başlatıldı. Sanki verilen kararın normal şartlarda gerçekleşmiş gibi konuşmalar da yaygınlaştı. “Anayasaya göre, yasanın devamında, hukuki bakımdan” laflarla saatlerce birileri anlatılarla devamını normal koşul ile sunmaya uğraşıldı. Özellikle bazı batı devletçi muhaliflerin de gerçeklerden kopuk konuyu bazen şaşkın bazen de idare edip sandıkla kilitleme çabaları da devam etmesi acıdır. Üstelik daha başlangıçtan dava açılırken ki gerekçelerle davanın hukuki değil de siyasal karar bakımından değerlendirilmesi gerektiğini bağıra bağıra idiyanameden yargıç değişime de yaşanarak haykırılıyordu. Ama, yine de ısrarla görmezden gelme veya artık net olarak siyasal muhalif iktidar oynama merkezileşme ile geçiştirip basite alma fırsatılığı da ne yazık oldu.
En basit örneği vrecem: gerek sansür yasası çıkarılırken gerek se son İmamoğlu karar gününde hem de kendi parti lideri sanki hiçbirşey olmayacak havasıyla yurt dışına gidiyor. Böylelikle en gereksinim duyarlılığı olduğu anda kendini yurt dışında bulacakmış havasında çalıyordu. Oysa daha daha açılırken de değil, seçimi kazandığı anda İstanbul belediyesine rahat verilmeyeceğinin net siyasal tutumlar vardı. Yargılama gerekçesinin de suç uydurularak ve yargıç ayarlanarak gerçekleştirme süreci dâhin Kılıçtaroğluhu uyarmadığı dersem biraz hafif kalır. Çünkü dünya alem öngörüsüyle mahkemenin oluş şeklinin de katgısıyla imamnoğluna birşeyler yapılacağını anlatıyordu. Üstelik konu rejim değişimi olup biriken kocaman bir atlas eseri vardı.
Beklenen aslında oldu. Mahkeme işleyiciyle de kanıtlandı. İnanmak istemeyenler veya belkiyle oyalananlar da oldu. Tıpkı Fevzioğlunun adaya gelmesiyle belki beklentileri gibi. Bu gerçeklerden kaçış ve mücadele etmemenin belki bana dokunmaz şarkısının esrumanla çalınma biçimine benzemektedir. Sonuçta imamoğluna da ceza verildi. Bunun hukuki değil de siyasal karar olduğu net gerçektir. Ama, tartışmalar ve tepkiler olaya en batan onca gelişmeye karşın hazırlıksız olunduğu pratiğini de kanıtlamaktadır. Tek bir farkla HDP ve Türkiye sosyalistleri bu gelişmeği yaşanan pratik birikimle bekliyordu. Kılıçtaroğlu dahi bunu pek umursamadığı veya beklemediği düşüncesinde olduğunu da yargı açıklama gününde dış ziyarete çıktıydı. Bunlar yaklaşan seçimlerin öyle normal değil daha normal koşullarla gidilme yolunun birer taşı gibi örülmektedir. İmamoğlu, hem adaylık hem de İstanbul belediye olanaklarını kulanma bakımından da iki önemli durumun birleştiği simge olarak anlaşılmalıdır. Daha neti, bugünün Türkiyesinin resmi ve rejimle yarının hedeflerini birlikte ele almanızın acil durumunu göstermektedir.
Şüpesiz bu duruma imamoğluyla gelinmedi. Sisetemin yeni anlayışı şimdi başlamadı. Fakat görünmek istenmedi, duyulmaktan hep kaçınıldı. Çok geriye gitmeyelim: son yerel seçimlerde daha ilk günden Diyarbakırda Selçuk Mızraklıyla başlayan uygulama yeni rejimin ayak seslerinin ötesindeydi. Batı Türkiye bunu hiç umursamadı. Hat da şimdi konuşulmaya çalışılınan ve sahte umutla siyasal gerçeği gizlemekle uğraşılan hukukun da garabeti de oldu. Yargıtay kararını bozmasına rağmen, Mızraklı serbes brakılmadı. Oysa şimdi yine Yargıtay denilmeye devam ediliyor. Ardından kürt belediye başkanları görevden uyduruk veya hayali planlarla görevlerinden uzaklaştırılıp hapse atıldı. Batı Türkiye hep duymamazlık kulak üstüne yatıverdi. Giderek başta İstanbul belediye yetkileri alındı. Burada da tıs olmadı. Boğaziçi ünüversite yıkım planı baskıyla başlandı. Buda geçiştirildi. Demokratik alanlar daraltılıp hapisler dolu dolu gelirken, hala batı parti eksenli devletçiler ses vermiyordu. Yargı ise kendini yeni rejimin adeta kısgacında kararlar verip sonu tamamlıyordu. Gerekçeler veya umutlarla oyalannmalar devam ediliyordu.
Derken, seçim sürecine gelindi. Bunun normal halde olmayacağını sansür yasaları ve baskıalrla gösterilmeğe başlandı. Özellikle dış operasyonlu kürt kartı yeniden masaya kondu. Yetmedi; HDP kapatılma davasına dek taşındı. Bunlar yeni seçim sürecinin “merhabalarıydı”. Ama batı devletçi muhalefet işi sandıkla bağdaştırıp, kimin başkan nolacağı algısıyla gündemi tutmaya çalıştı. Oysa artık sıra onlara çoktan geldi. Ufak ufak belediye başkanlarına dokunulmaya başlanmıştı çoktan. Ama, seçimle işin bitefceği ve tüm direnme noktalarını örme yerine etkisizleştirmeğe çalıştılar. Israrla başta HDP olmak üzere sosyalist partilerle bir araya gelmeme duruşunda direndiler. Laikliği rafa kaldırıp, tarikatlara dokunmadan ve “muhavazakarları ürkütmeme” adına tüm demokratik değerler sıfıra dek indirgendi. Bunu altılı masa toplantılarından Kılıçtaoğlu şovlarına dek hep yaşamaktayız. Hele dış saldırganlık politikasında hemen hizaya gelmeleri de AKP rejimine önemli fırsat yaratılmaktadır. Yetmedi: türban konusunu da Kılıçtaroğlu gündeme getirip yasalaştırılmasını da önerince, resmen nereye sorusunun acı yanıtını karşımıza getiriyordu.
Tekrar edelim: İmamoğlu süreci bir siyasal kart yükseltmektir. Rejimin yarınının ne olduğunun yeni örneğidir. Hukuk falan derken, nasıl uyduruk suçla yargılanıp ceza alınabilecek tutumunun da turunsoludur. TYargıç değiştirmeden, cezayla susturmanın kozu şimdi gündemde. Gelecek muhalif tepkiye göre de yoluna devam veya reteleme hazırol ikileminde beklentilere konulacaktır. Fakat, benim açımdan hele de son altılı masanın tutumları nedeniyle imamnoğlu gelişmesi hiç sürpriz değildir. Hele sayılan hukuk kuralarlının da bir anlamı yok. Ama, once Türkiye gerçekliğine ve dünyada karşılık bulmasına rağmen bizdeki durum da ödenli vahim. Brakın bazılarının kınamasına, sabahleyin dinlediğim basın özetlerinde dahi konuyun haber yapan gazete sayısı da oldukça az. Üstelik yeni gelen Fevzioğlunun da durmadan halkal ilişki oyunları da abartılarak sürdüğü dönemde.
Not. Bu yazıyı daha erken yazmayı düşündüm. Fakat, internet kesintileri nedeniyle yazamadı. Bizim bir de böle bir gerçeğimiz var. Hani hep kendimizi överiz ya bu övgülerin temel gerçeklerinden biri de internetdir. İnternet kulanım ile kalitesizlik engeleri birlikte yaşamayı da çoktan alıştık. Bakalım mevlam bize ne gösterecek.