yaklaşımlarHalil Paşaİlter Kırmızı - Bir Sır Adam - Halil Paşa
yazarın tüm yazıları:

İlter Kırmızı – Bir Sır Adam – Halil Paşa

Yeniçağ podcastını dinleyin

“Bir Sır Adam- İlter Kırmızı” kitabı, geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren, Teşkilat (TMT) döneminde söylenmeye ve yazılmaya cesaret edilemeyen pek çok olayı, içinde bulunduğumuz 21’nci yüzyılın ilk çeyreği sona ermeden belgeler aracılığıyla yayınlanmış.

İlter Kırmızı’nın TMT belgeleri ve düşüncelerinin yanı sıra, Uludağ, Özkoraltay ve Kırmızı da kitaba o döneme ait siyasi tarih yorumlarıyla katkıda bulunmuş. Beş yüzü aşkın sayfasına rağmen, Kıbrıs siyasi tarihine meraklı okurların bir solukta okuyacağı bu kalın kitapta, TMT ile ilgili şimdiye kadar bilinmeyen ya da yanlış bilinen pek çok olay, İlter Kırmızı’nın yarım yüzyılı aşkın bir zamandır sakladığı belgelerle desteklenmiş. İlter Kırmızı, kitabının ilk sayfalarına, çocukluk ve gençlik yıllarının Ayyani köy hayatı ile Lefkoşa’sını, dahası 20 yüzyılın Kıbrıs’ının yaşam tarzlarını da sıkıştırmış. O yılların dünürcülüklerinde çeyiz antlaşmasının (Çeyiz Kontratosu) nasıl ve kim tarafından not edildiğine, hasat edilen üzümlerin KEO ve LOEL fabrikalarına ilkel şartlarda taşınmasına, köylülerin zivaniya yapımına bile yer vermiş. Dahası kelime dağarcığımızı terk edeli epey zaman olmuş; “bendo lira’, ‘supukya’, (1) ‘sirica’ (2), “haşhaşlı porto”‘ (3) mulla’, bulamaç, (4) ‘bizlengiç’, kaffe gibi sözcükleri dönemin yaşamı içerisine sıkıştırıp anlatmış.

Silah ve patlayıcı tedarik ve dağıtımının, illegal şiddet örgütlerinin hayat damarlarından birisi olduğu düşünüldüğünde, İlter Kırmızı’nın TMT içerisinde üslendiği görevin önemi ancak o zaman anlaşılabilir. Teşkilatta silah ve cephaneliklerinin belli noktalarda toprak altına gömülerek saklanmasından (TMT dilinde çanaklanması) kayıtlarının tutulmasına, ada çapında Kıbrıs Türk gettolarına dağıtılmasına, İngiliz ve BM askerleriyle diğer yabancılara Kıbrıslı Rumların yaşadığı bölgelerde para karşılığı yaptırılan eylemelere varıncaya kadar kayıtları tutan çok kritik bir birimin başındaydı İlter Kırmızı. Eğer benim ilk-orta-lise yıllarıma ve içine doğup büyüdüğüm Lefkoşa yaşamıma karşılık gelen 1963-74 döneminde, böyle bir kitap yayınlanmış olsaydı; yazarlarını Teşkilatın silahşorlarının namluları ucuna koyardı şüphesiz. TMT’nin içerisinde, 1963-67 yılları arasında tüm Kıbrıslı Türk gettolarında yalnızca askeri değil sivil sosyal yaşamında da en üstteki makama (Bayraktarlık) en yakın birimin başında yer alan Kırmızı’nın bugünün “nispi özgür” ortamından yararlanıp, o belgeleri ortaya serip kitaba dökülmesini sağlaması, elbette bildik resmi tarihe karşı de bir meydan okumadır.

Kırmızı’nın anlatılarına, ortaya koyduğu belgelere, dönemin gazete küpürleri ve araya giren yazarların yorumları eşlik ederken, bugüne kadar hiç bilmediğimiz, belki yanlış bilgilendirildiğimiz TMT ile ilgili pek siyasi, cinai ve siyasi olayın üzerindeki sis perdesi de kalkıyor. Ortaya, siyasi, askeri, sosyal ya da ekonomik yaşamda her şeyin Bayraktar Kemal Coşkun’un iki dudağı arasına sıkışmış, izole olmuş gettolara sıkışmış Kıbrıslı Türklerin yarı-askeri yaşam gerçeği dökülüyor.

Ama yalnızca bununla da sınırlı değil. Dünyadaki pek çok silahlı-milliyetçi örgüt gibi, örneğin EOKA gibi TMT’nin de masum bir örgüt olmadığı, dönemin Kıbrıs Türk cemaati üzerinde estirilen terör ve yaratılan korku ortamına ve belki de bugüne kadar bilinmeyen veyahut da çok kişinin bildiği olaylara yer verilerek açık ediliyor.

Beni en çok etkileyenler arasında, İngiliz askerlerine, daha sonra da BM askerlerine para karşılığında:

Kıbrıs Türk gettoları arasında silah ve cephanelik taşıtma, Rum bölgelerindeki sağ-sol çatışmasını canlı tutacak şekilde Rumca bildiri dağıttırma, Kıbrıslı Türk gettolarına sancaktarların nakli, BM askeri üniforması giydirilen Türk mücahitlerin BM araçlarıyla Rum mevzilerini keşfe çıkması vb. Ve nihayet işin, Shell Akaryakıt tesislerinin, eğer başarılmış olsaydı Larnaka’yı havaya uçuracak kadar etkili patlayıcılarla yine para karşılığında Fransız lejyonerlerine bombalatılmasıdır. Hele de Shell’i bombalayan Fransız lejyonerlerin Rumlar tarafından yakalanmasıyla dönemin gazeteleri Halkın Sesi, Bozkurt ve Zafer’in suçu karşı tarafın üzerine yıkan manşetleri. Yalnızca Teşkilatın korkusuyla sindirilen değil, kontrolündeki basının yalanlarıyla da kandırılıp beyni yıkanan bir topluluk…

Bir de 1963’de çatışmaların hemen ertesinde Rumların Türklere askeri maksatlar da kullanılabileceği şüphesiyle satışı yasaklanan ürünlerden dolayı, babamın mesleği olan doğrultmacılığı (kaportacılık)bırakmak zorunda kalmasını hatırlıyorum.

Zaten Kıbrıslı Rumların bu yasağının yalnızca Kıbrıslı Türk sivilleri etkilediğini belirten Kırmızı: “Biz, askeri maksatlar için ihtiyaç duyduğumuz her şeyi, istediğimiz miktar ve zamanda, üstelik Rum tüccarlardan temin edebileceğimiz bir ağı zaten kurmuştuk” (5) diye yazmış. Bir sonraki sayfada da yine: “Her şeyi bulabiliyorduk. İsteyip de temin edemediğimiz herhangi bir şey hatırlamıyorum” diye de bir kez daha vurgulamış.(6)

Olan babam gibi Türk sivillere, esnaf ve zanaatkarlara olmuş. Hepsi de işsiz kalmış. Pek çoğu da raşon + ölmeyecek maaşa mücahit olmuş.

Yazar: “Çimento Türk bölgeleri karaborsasında 8 KL’sı satılıyordu. Biz (TMT) çimentoyu 8 şilin 2 kuruşa (20 katı daha ucuz) alıyorduk” (6) diye yazmış. Ama Kıbrıslı Türk sivillerin Kıbrıslı Rumlarla ilişkisi “TMT’nin onaylı izin belgesini gerektirdiğini” de eklemeyi unutmamış.(7)

Sekiz lira ile sekiz şilin arasındaki milliyetçilik farkını da siz düşünün.

Okuyun bu kitabı.

Bir kez daha göreceksiniz ki; Kıbrıs’ta Elen olsun Türk olsun milliyetçilik Kıbrıslıların servetlerini de enerjilerini kendilerine ve dünyaya zarar vermeye yöneltti.

Öte yandan biz cehennemi yaşarken paranın ne milliyeti vardı ne dini…

………………..

(1) Supukya; Kurutulmuş hamurun kaynatılıp pişirildikten sonra, üzerine pekmez dökülüp yeniden pişirilmesi. Hamurların yapışmaması için pişerken sürekli karıştırılması gerekirmiş.

(2) Sirica; sağı solu olmayan, dize kadar giyilen çizme.

(3) Haşhaş’ın kozasının ezilerek toz haline getirilmesi. Köylü kadınlar çocuklarını uyutmak için verirlerdi.

(4)Un yağda kızartılır, sonra üzerine su ilave edilip mahallebi kıvamında pişirilerek tabaklara dökülür, yeneceği zaman da üzerine pekmez dökülüp karıştırılırdı.

(5) Bir Sır Adam, İlter Kırmızı- Sayfa 270..

(6) a.g.e Sayfa 270

(7)a.g.e. Sayfa 268

………….

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
357AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin