Önce Perudan haber geldi. Daha kısa zaman önce seçilen, seçilir seçilmez da öteki devlet kuruluşları ile sermaye bileşkeli egemen oligarşinin harekete geçerek devrilme hamleleri başlanan Kastilya olalyı sonu duyuldu. Garip bir şekilde hemen “kamu ahlakına aykırı” gibi bir cümle ile Kastilyanın görevden alınma hamleleri parlemento oylamalarıyla uğraşa sokuldu. Sonunda acemiliği ve bunalıma girmesi gibi karşıklık içindeki Kastilyo parlementoyu fes edip on ay sonra erken seçimle yeni parlemento ile anayasayı yenileme kararı sonrası sanki birleşmiş devlet aygıtları onu görevden uzaklaştırıp, hapse gönderdiler.
Daha bu haberin sıcaklığı devam ederken, bu defa belirli kesimin de Türkiye gerçeklerine uygun beklenti haline gelen imamoğluna da hapis cezası haberi geldi. Öyle bir ceza ki kelimeyi kulanan makamcıya dokunlulmadan ona iyade eden belediye başkanına ceza verildi. Öyle bir ceza veriş şekli ki adeta seçime önemli hamle olarak hemen anlaşıldı. Bu arada hala hukuk ddenirken, eski barolar birliği başkanı Turgut Kazan biraz da eleştirerek, “hangi hukuktan söz ediyorsunuz. Hukuk zaten uygulanmıyor. Hepsi anayasa ve yasalara aykırı. Normal bir koşuldan söz etmiyoruz” deyip olayın gerçekleriyle konuşulmasının gerektiğini açıklıyordu. Bir anlamda İmamoğlu kartı açıldı. Şimdi siyasal gelecek oynu oynanmaya çalışılınıyor.****
Yukarda verdiğim iki örnek, son günlerin dünya kamuoyundda kendi kurallarıyla tartışılıyor. Bir yandda Ortadoğu öte yanda Latin Amerika gerçekleriyle olay anlaşılmalya ve ilerisi öngörülme peşinde olunuyor. Net olan, her iki konuda günümüz emperyalist dünyasındaki gerçeklerin anlayana anlatma şeklidir. Burada kulanılan esruman hukuktur. Aklıma Semih Hocanın yetişler sonu bize verdiği Marksis Yöntem semineri gelir. Semih Hoca, resmen basit şekliyle konuyun şöyle özetlemekteydi: “biz sömürge tipi faşizim deyince, hep eleştiriliriz. Hukuktan yasadannsöz edilir. Oysa sömürge tipi yapılarda ve otoriter faşist rejimlerde yasa ve yetki denk değildir. Yasa vardır, ancak yasa değil sonuçta yetkinin kulanımı mutlaktır. Bu sömürge tipi faşizmin hukuksal ayağıdır” diyordu. Örneği de basitdir: kitapçılarda kitaplar yasal olarak satılırken, siz alıp da dükandan çıkınca suç aracı diye polis sizi kulanır. Mahkeme de gerektiğinde ceza verir. İşte böyle bir hukuksal gerçeklerimiz var deniliyordu.****
Şimdi, imamoğlunun yargı sonucu veya Perudaki Kastilyonun iktidardan uzaklaştırlma şekli konuşulmaya çalışılınıyor. Oysa bu kararlar sonuçtur. Peruda daha Kastilyo kazanırken ona rahat verilmeyeceği baştan malumdu. Öyle de başlangıç karşı hareketle hem kamyoncular grevi ve 3 ay sonra da kamu ahlakı bozma gerekçesiyle parlemento onu görevden alma sürecine sokuldu. Burada ince nokta, Kastilyo başkanlığı kazanırken parlemento çoğunluğu muhalefetin elindeydi. Ordu ve ögeki sermaye kesimi de oligarşik yapısını anlayınca, demokratikmiş gibi altında otoriter sermaye gerçekli bir süreç yaşatıldı.
İmamoğlu ise daha kazanma aşamasında kazandığı seçim alınmak istendi. Dalaveralar ve yeniden tekrarlanmaya varan gelişmeler akıldadır. Seçildikten sonra da belediye yetkielrinin alınma hamleleriyle de Ekrem imamoğluna rahat verilmeyeceği herkes tarafından anlaşıldıydı. Sonuçta seçim sürecine gidilirken, zaten dava aşma şekli dahi faulerle doluyken, verilen cezanın da sonucun doğru olmasını getiremezdi. Bu dahi kaçırtıldı. Yargıç dahi değiştirme hamlesi de mesajı netleştiriyordu. Ne kadar anormal denecek olgu vklarsa hepsi gerçekleşti.****
Sonuçta, Peruda olaylar devam ediyor. Ordu resmen ateş açıyor, helikopterle halka yalım kurşun yağdırıor. Yerli halk ve ezilen kesimler sokakta. Ne acı derstir ki Kastilyonun yardımcısı cuntacılarla birleşip koltuğa oturan Bayan Dina da bu baskı kararlarını alıyor. Solcu yerli ve kırsal kökenden gelmesi, Kastilyonun barışla kazandığı seçimleri darbeyle elinden alınan lider olarak tarihe yazıldı.
İmamoğlu karar sonrası da Türkiyede tepkiler oldu. Ama, gerek alınış şekli gerek se özellikle altılı masanın kiminin birleştirici yönü derken özellikle sol ve HDP kesimleri hesaplamadan tavır seslendirmesi ise kuşkulara neden oldu. Ama, iamoğlu kartıyla yükseltme olundu. Hem muhalif aday hem de iktidar saray bloku bakımından gelişecek tepkilerin rengine göre bazı kayışların da olması ihtimaldır. Tek gerçek ki pek söylemek istemeyenler de var: seçim sürecine girildiği zaman söylenen öngörülerin ne yazık gerçekleştiğidir. Bonbalama olalyından,dış askeri operasyona veya baskı artışı ile İmamoğlu kararı önümüzdeki Türkiye seçimlerinin pek de normal seyir izlemeyeceğini gösteriyor. Bir de pek konuşturulmayan HDP davası var. Zaten Türkiyenin devlet eksenliler hep Kürtler ve demokratlar üzerindeki baskılara ses çıkarmadan geçiştirme becerileri oldukça çok. Şimdi İmamoğlu olayında önemli kırılmalarla birlikte nereye evrileceği biraz da muhalefetin ivmesi ve derecesinin siyasal eksenine göre gelişeceği kesin. İlk etap altılı masayla sınırlatma hamlesi tehlikeler de içerme durumunu ne yazık içeriyor.
Peki K. Kıbrıs, hem de yerel seçimler rüzgarında bu gelişmeleri zahmet edip de hiç değerlendirdi mi? Sanırım, hayır en doğru kesin ifadedir. Nede olsa giderek çürüğen koltukçu blok dahi olayı “Türkiyeciler ve ötekiler”çizgisinde taşımanın garipliğinde sıkışmasının yanıta en iyi gelen tutumdur. Bakalım önümüzdeki günler bize neleri yazdırtacak.