Sadece birkaç gün yaşadıklarımıza bakın: dün hem birkaç günde vatandaş yaptırılan, ardıdan da artık siyasal kimliğinin de artığı din işleri dayresi başkanının kadına yönelik sözleri ni duyduk. Herkes konuşur gibi yaptı. Sadece makamcılar sustu. Mecliste Arıklı tam kendine has diliyle de davraanınca Meclisimiz Yücelikle öfkeyi puronun içine koyuverdi. Yine ansızın Ankaraya giden en üst makamcılarımız, Fuat beyin gölgesine sığınıp, “teşekkürlerini sundular. Beş kilimenin iksi Erdoğana teşekkürlerle ve Türkiyenin sayesindeyle doldurdular. Buda gayet normal biçimiyle akıp geçti. İlk ağızdan 3 konu da paketleştiği de anlaşıldı. Bunları baze tutumları seyretikten sonra yorumlayacam. Net olan, K. KIbrısın nereye doğru sorusuna yanıtın yeniden verilmesiydi.
Derken “yüce meclis” toplandı. Konu bir yılık rezalet ve gaflarla yaşatılan Belediyeler yasasına yeni kağosun mesajıydı. Haritaları dhi yanlış konulan, sınır ve ayarların tek kelimeyle ayarsızca biçimlendiği, tüzel kişiliklerin alemgalem yapıldığı dönemi yaşadık. Seçimelr dahi anayasayla aykırılık net biçimde varken, şikayet etmeden yasadışılıklı seçimler de gerçekleşti. Herkesin memnun ama demokratik olmayan seçimelr de yapıldı. Yasalara aykırı olmasına ve geleceğin yasalığı oturtulamayan seçimler, yeni sentomlarla sonlandı. Sonrası mı:
Seçimi gerçekleşen ve yeni seçilen makamcılara yasalık gündeme geldi. Muhalefet lideri Tufan hemen krevatını takıp kürsüye çıktı. Önemli bir gerçeği karşısındakilere sordu: “siz bu yasayı okudunuz mu”? Peki soru sorulan ve kendilerine iktidar diyen vekiler ne yaptı: duvar gibi suskunluk gösterdiler. Tufan belki eleştirilerinde esas hedefe hiç dokunmadı. Ama rezaletin de rezaletinin de ışığını arada çaktı. Son belediyeler meclis geçişlerinde Tufan hep basit duruşuyla sesini yükselti. Bazen yasadan bazı satırları okuyup anlamlarını sordu. Elbet yanıt almadı. Hat da yeri geldiğinde yanlışları ve anayasa aykırılıkları haykırdı. Buna da karşılşık verilmedi. En sonda yaptığı gibi gelen ve karmakarışık olan, kelimelerin de karıştırılıp hiçeleşen metinleri dönüp yine vekilere sordu. “Siz bu metni okudunuz mu”?
Bu durum kapı arkasında yaşanmadı. BRT ekranında herkesin gözünün içine sokularak, kulaklarının dibine dek sesler gönderilerek vurgulandı. Kocaman makamcılar hiç yanıt vermediler. Bazen iktidar hırsı ve çaresizlikle sesler çıkarıldı. Ama, gereçkten prokramı izleyenler nedenli eline verilip okunmadan geçirilen yasa gerçeğini çıplak şekilde anlardı. Ama, deyişen bir şey yok.
Tufan yeniden kürsüye çıkar. Zorlunun zehir gibi saçılan “yüce meclis” sesi duyulur. Soru yine ayni: “siz bu yasayı okudunuz mu? Yanıt yok. Sesizlik hakim. Jet hızlı makamdan makama sıçrayıp başbakan olan üstel herhalde yeni binalarının hesabıyla meşkuldu. Fikri bey ise eli taşın altında paraları topluyordu. Arıklı konulşsa, hemen gaftan gafa geçiş kendi özünü gösterecek konuma gelirdi. Öteki vekiler de suskundu. Nede olsa parmaklarnı kaldırıp onaylahyıp işbirlikçiliklerini kanıtlayacaktı. Boşuna deyil, Fuat Beyin arkasında dururken, bu hayalerin devamı adına her söylenene “teşekkür” yadırarak geçiştiriyorlardı.
Birkaç günün hikayeleri böyle. Bu arada Lefkonuk hava alanlı resmen Türkiye askerine verildi. Yeni siyasal mesajlar konutdan tutun öteki elektrik alanından geldi. Yeni K. Kıbrıs siyasetinin yoluna devam denildi. Hemen takkeci gazeteciler sıraya girdi. Bazıları probaganda makinesini de işletiler. Gerçi benzin sıkıntısı var. Ama, kirli bezinle kirli rolü daha güzel oynama şansları vardı. “Biz yönetemedik. Ozaman da Türkiye bize yardım ediyor” lafları uçuştu. Ama hepsi karışık. Şimdilik mecliste okudunuz mu sorusunu soran Tufan herhalde okumadı veya saray kapısındaki nöbeti nedeniyle hala konuşmadı. Nede olsa ahali de çoktan kabulendi. Hele sık sık kesilen elektrik ve benzin var denip benzin olmama paradoksunda artık çıkacak ses pek kalmadı. Nede olsa Murat gibi ses çıkaranları da halkımız yerel seçimde meclis üyelikte dahi sandıkta brakıp “siz artık fazla konuşmayın” sentomuyla yanıtladılar!
Sadece saydığım birkaç günlük gerçek dahi K. Kıbrısın nereye geldiğini anlatmaya yetiyor. Biz sömürgeilikte yaşamayı öğrendik. Başka yaşam hakıyla yaşamadık. Buda teslimiyet ile talimatla adım atıkça nice çirkefi güzel diye alkışlamamız, umutlanmamıza yetip artıyor. Hele son atanmışlarla daha bir silikleşen yerli siyaset sadece yandaşa dağıtım ve ülkeği satarak ayakta durmaya uğraşıyorlar. Türkiyedeki siyasal evrilmeyi de okuyunca, başka bir sonuç olmayacağını söylemek de yanlış olmaz.