Dün gece Jair Bolsonaro’nun binlerce destekçisi, Kongre’ye, Başkanlık Sarayı’na ve Yüksek Mahkeme’ye hücum etti. Ülkenin başkentine çöken aşırı sağcı çeteler, yeni seçilmiş başkan Luiz Inácio Lula da Silva’nın istifa etmesi ve iktidarın barışçıl ve demokratik bir şekilde devredilmesine ordunun müdahale etmesi için çağrıda bulundular.
Darbe girişimi, ABD’de, iki yıl üç gün önce Trump destekçilerinin 6 Ocak’ta Capitol Hill’i işgal ettiği kalkışmayla paralellik gösterdi. Her ikisi de seçimlerin hileli olduğuna dair yaygın yanlış bilgi ve destekçilerini baskıcı hareketlere girişmeye teşvik eden tehlikeli bir aşırı sağcı lider tarafından kışkırtılmıştı. Ancak Brezilyalıların aşırı sağın neler yapabileceğini anımsamak için Atlantik Okyanusu’nun ötesine seyahat etmeye ihtiyaçları yok.
1964’te, Brezilya Silahlı Kuvvetleri’ndeki isyancı askerler, demokratik olarak seçilmiş solcu başkan João Goulart’ı devirdiler. Birleşik Devletler hükümetince desteklenen darbe, 1985’e dek sürecek bir diktatörlüğe dönüşecekti. Bu zaman zarfında diktatörlük, dört yüzden fazla ölüm ve kayıptan, özellikle büyüyen direnişle ilgili bilgi edinmek için yirmi binden fazla insana işkence etmekten sorumluydu. Bu sayılara Soledad Barrett, Pauline Reichstul, Eudaldo Gómez da Silva, Jarbas Pereira Márquez, Jośe Manoel da Silva ve Evaldo Luiz Ferreira da dahildi. Direnişin bu altı üyesi, kaçırıldı, işkence edildi, sakat bırakıldı ve São Bento diye bilinen katliamda öldürüldü. Öldürüldükleri tarih, 8 Ocak 1973, geçen geceki kalkışmadan elli yıl öncesiydi.
Dünkü darbe girişimi yalnızca Washington’daki sahneleri hatırlayanlara değil, kendi topraklarında faşizm, otoriterlik ve militarizmin anılarıyla yaşayanların kalplerine de korku saldı. Özellikle de Bolsonaro’nun kendisinin, bir muhabire “bu ülkede oy vererek herhangi bir şeyi asla değiştiremeyeceksiniz. Hiçbir şeyi. Kesinlikle hiçbir şeyi” diyerek Brezilya’daki yirmi bir yıllık diktatörlüğe açıkça desteğini ifade etmesi nedeniyle.
Bolsonaro, kalkışmada herhangi bir rolü olduğunu inkâr ediyor. Ancak, seçimlerin dürüstlüğüyle ilgili şüpheleri sık sık dile getirmesi ve Lula’nın görevi devralma törenine katılmamasıyla hiç kuşkusuz, en aşırı destekçilerinin demokratik süreci hakir görmeye cesaret etmesini sağlamış oldu.
Belki de dün gece yaşananların en tedirgin edici yanı, hangi devlet kurumlarının rahat bir tavır gösterdiğinin ortaya çıkmasıydı. Dün geceki bir basın toplantısında Lula “Polis hiçbir şey yapmadı. Göstericilerin içeri girmesine izin verdiler” dedi. Hatırlayın, Brezilya’da seçim günü Lula’nın güçlü olduğu bölgelerde yollara kesip kanunsuz araç arama yapanlar da onlardı. Göstericilere Üç İktidar Meydanı’na doğru eşlik ederken görülen Brasília valisi Ibaneis Rocha, kalkışmaya iştiraki ve askeri polisle işbirliği suçlamasıyla görevden alındı (Brezilya’da üç ana polis gücü var: federal, sivil ve askeri). Askeri polisin diktatörlük zamanı kurulduğunu belirtmekte fayda var.
En azından yetkililer, bunun geldiğini görmemiş gibi yapamazlar. Eylül 2022’de, yirmi altı ülkeden 150 parlamenter, bakan ve eski başkanlarla birlikte, İlerici Enternasyonal tarafından yazılan ve bunun olabileceği konusunda uyarıda bulunan bir mektubu imzamıştım. Daha geçen Cumartesi günü bir kişi, Lula’nın zaferini protesto etmek için bomba yerleştirme iddiasıyla tutuklandı. Kendisini bu konuda cesaretlendirenin Bolsonaro olduğunu söyledi. Kolluk kuvvetleri uyarılmıştı ama hiçbir şey yapmadılar. Sağlam bir şekilde finanse edilen bir aşırı sağın varlığından haberdarlardı. Hiçbir şey yapmadılar. Bolsonaro destekçilerinin bir darbeyi harekete geçirdiklerini görebiliyorlardı. Hiçbir şey yapmadılar. O zamanlar kamu güvenliğinden sorumlu olanlar, kaynayan kazana umursamaz bir yaklaşım gösterdiler. Sorun, basitçe sokaklardaki radikalleştirilmiş kimseler değil. Sorun, onların, güvenlik güçleri arasında diktatörlüğe dönüş hayali kuranlarla ilişkileri.
Nihayetinde, kalkışma, sol hükümetlerin gerçek bir değişime ulaşmak için mutlaka aşması gereken ek engellerin bir hatırlatıcısı. Lula, toplumsal adalet, yerli hakları ve ormansızlaştırmaya son verme programıyla kampanyasını yürüttü. Hazımsız aşırı sağı çileden çıkaran sadece dönüşüm programı değil, bu dönüşüm programının nasıl kazandığıydı: Milyonlarca işçiyi, yerliyi ve marjinal topluluğu bir araya getiren siyasi partiler, sendikalar ve toplumsal hareketleri harekete geçirdiler.
Bununla beraber dün geceki darbe girişimi yalnızca Lula’yla veya ona oy veren milyonlarla değil ama Brezilya halkının özgür, barışçıl, demokratik bir toplumda yaşama hakkı ve şiddet dolu, kanlı bir diktatörlüğe dönüşme korkusuyla yaşamama hakkı ile ilgili. Kongre’ye hücum edenler yalnızca Lula ve destekçilerine karşı saldırı geçmediler. Demokrasi ve Brezilya’nın çoğunluğuna karşı da saldırıya geçtiler.
Dün geceki olaylar, iki yıl önce Birleşik Devletler’deki olaylar gibi uzun süre gündemde kalmayacak. Belki daha az sayıda yorumcunun bir sol hükümetin darbeyle devrilmesini umursadıkları içindir. Belki darbe Güney Amerika’da gerçekleştiği içindir. Büyük ihtimalle ikisi birden. Biz, Lula’nın zaferinin değerini anlayanlar, kaybedilirse neyin tehlikede olduğunu anlıyoruz. Demokrasinin mücadele etmeye değdiğini biliyoruz.
09.01.2023