Yıl,1978. Biz, Devrimci gurup olarak siyasal yönümüzü belirlemek için, üst düzey çalışma komitesi oluşturduk. Amacımız, hem dünya görüşümüzü geliştirmek, hem de Kıbrısla alakalı araştırma gerçekleştirip, siyasal duruşumuzu tartışmaktı. Öteki sol kesimlerden farkımız, bağımlı olup da ordan gelecek görüşlerle davranma merkezi ilişkilerimiz yoktu. Ne Sovyetler, ne Çin nede Ecevit eksenli bir merkezi besleyiciliğimiz vardı. Bu koşulalrda çalışmalar yaptık. Daha ilk baştan her Kıbrısla ve hele Kuzey Kıbrıstaki siyasal şekillenme araştırmalarımızda şu basit sonuçlara ulaşmak zorunda kalıyorduk. Bu gidişat devam ederse, fuhuş, kara para, uyuşturucu ve giderek sosyolojik karmaşa ile gericileşme yapılanışı gerçekleşecekti. Tabi ki Türkiye bağımlılığı ve yönlendirme gerçeğini birlikte düşünerek araştırıyorduk.
Bu çalışma sürerken, ilk sert tartışmayı da Mağusada ismet Kotakla yaptım. Kotak yeni Kıbrıs şekillendirmenin mimarlarındandı. Kendince K. Kıbrısın ayakta kalması için beşyüzbin kişilik plan yaptı. Türkiyeden nifus getirilecek. Ancak, gelişmiş yerlerden deyil de muhavazakar ve geri kalmış yörelerden insan taşıacak. Böylelikle burasıyla kendince daha bağımlı ve kültürümüzü kabul edeceklerini hesaplıyordu. Ben bu planın yanlış olduğunu söyledim. Uyumdan çok yeni sorunlar getireceğini savundum. Özellikle o tartartışma sürecinde anladım ki Kıbrısın sömürgesel gerçeği, İngiltere dönemli oluşumlar bizde hep sanki demokrat ve aydınlık olarak kavranma yanlışına teslim edilerek kendimizi abartma kültürü olduğunu kavradım.
****
Seksen yılında ders olarak Seminer dersinde Kıbrısın özllikle Atmkışlar dönemi ile başlayan sanayi ağırlıklı ekonomisiydi. Hatırlayanlar olacak, birkaç rumca yayını da türlkçeye bana Batı Trakyalı türkler çevirdiydi. Bunun metnini düzenlerken ekonomi bölümlü arkadaşlar bana “K. Kıbrıs bu yapıyla devam etirilmez. Türkiye bu yapıyı kırıp yerine kendina bağınmlı kuralların işletecek” dendi. Özellikle koperatiflerin, sanayi kesimlerinin ve o dönemde işleyen kaçak ticaretin kısa zaman sonra sonlanacağı tartışmasını dahi yaptık.
****
Doksanlarda başka bir dönemi tartıştık. Öyle tartıştık ki bazı yakın arkadaşlarım dahi benim “delirdiğimi, insani sorunlarım olduğu piskolojisinde oluşumu” belirtiler. Neydi tartıştığımız: Asil Nadir balonu sönerken, Abat kararları alınırken, tam tersine sarayda yapılan toplantılarla ünüversitelerle bolca öğrenci gelmesi, kumarhaneleri
Başka bir gelişme de pek gündeme fazla gelemedi. KTMMO artıkn devlet eksenli ihalelerde vize yetkisi kalmayacak. Bunun yasası konuşuldu. Halbuki ikibin yılında Bafradaki otelerde de ayni kurumun vize imzası istenmedi. O dönemin başkanı Ahmet Ömer resmen bunun tehlikesini naçıkladı. Pek takan yoktu. Şimdi demokratik denetim kuruluşları hiçeleştirme ve daha keyficilik için süreç işletilmeye hız verildi. Ama, zamanında olmayan tepkinin şimdi geç olduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz.
***
Kısaca, geçmişte nasıl bir K. Kıbrıs siyasetinin ayak sesleriyle yürünüyordu. Ganimet ve fırsat bu yürüyüşte yardımcı olunmanın desteği idi. Geçer veya dokunmaz denilen herşey dokunuldu. Para getireek denilen her yapılanış ise beraberinde kirlenme ve kendi kültürünü oluşturdu. Şimdi güncel gelişmelerde bunların örneklerini topluyoruz. Bir kısmına bahane bir kısımını da görmezliğe vurmaya devam deniliyor. Bu arada jet hızla uçaktan adapasa sıçrayan, oradan da baş makama geçen Üstel, son olarak Aksanın başkanıyla yemekte yakalandı. Kimse umursamadı. Jet veya ötekilerindeki gibi. Peki son elektrik ve Kıbrıs gazetesi hikayesindeki baş roldeki Aksanın Üstelle yemek yerken neler olacak kuşkusu olmaması normal mı: bunu da Jetcilerle yemek yiyip de konuşmayan gürleyen Cafere sorsak ayıp olur mu? Birikti birikti ve şimdi gündemde dolaşan yaşam tortularıyla yaşamaya devam dileyip yazıyı da noktalayalım!n buraya ital edilmesi, kaçak simgeli çalışandan tutun nifusa dek taşınması planlandı. Daha doğrusu sömürgesel yasalık da kaldırtılıp yasadışılık ilkesi şekilendi. Böylelikle dönüşümler oldu. Dış sermaye gidrek iç sermayenin elindeki olanakları da aldı. Bazısı batırıldı, bazısı da direk dış sermayebnin kontroluna geçp mafyalaştırıldı…
Annan planı döneminde de oynanan kural sonrası ikinci ganimet dönemine de geçildi..
****
Geçmiş böylesi birikimlerle gelip günümüze ulaştı. Elbet sosyolojik darmadağınıklarla artık halk veya toplum kuramı da boşaldı. Hat da her alan kendi kuralyla işlemeye de devam ediyor. Her kurumun yapının hen içsel hem Kıbrıslılar hhem de Türkiyeleşme karışımlı sorunları oluştu. Ama bu yanlışlarla da servet birikimi veya yeni üst elitler de yerleşti. Kendi kuralalrıyla çalışıyorlar.
Konuyu teoride boğmadan son günlerle gündeme geelelim. Birkaç hafta önce önce atanan ve hemen önesi ise yurtaş edilen din işleri başkanına bakalım. Kıbrıslı simgesiyle müftü. Kadın çalışması düzednledi. Kadınlarla alakalı söyledikleri gündem oldu. Ama, yöneten ve onu atayanlarda elbet tıs olmadı. Polis ve savcı bilmem kaçıncı rüyasında olduklarından, soruşturmayı unutular. Aslında anlatılan, hedefin ta kendisiydi. Sistemin de imgesi olması nsonucu dokunulmazdı. Tam da bu söylenenler gelip giderken, 16 yaşında bir kız çocuğun katledilişi gündeme düştü. Acı ve duygusalık yaygındı. Ama, daha birkaç gün önce müftünün söylediği kadın şekli pek akla getirilmedi. Olay duygusal yükte brakılıp sosyolojik siyasal sonuca dokunulmadı.
Bir başka parfadoksa da dokunmadan olmaz: yine son günde bir başka insan daha öldü. Öldürülme nedeni ev kirası tartışması. Ölenin hemen simgesi konuldu: “Nijeryalı”. Fakat, öldürülen kızınn ve öldürenin de durumu söylenmedi. Eğer Nijeryalı olsaydı hemen Nijeryalı denip ardından da ırkçılığa varan laflar da edilecekti. Böyle siyasaln sosyolojik bir bakış vardır.