yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKonuşmak gerekmez mi? - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Konuşmak gerekmez mi? – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Siyasetin bazı basit kavramsal bilimsellikleri vardır. Bunları karıştırmamak önemlidir. Sorunlar karşısında deyerlendirme gerçekleştirirken, net olan bu farklılıklar kolayca ne yazık karıştırılmaya devam ediliyor. Bir de yaşananı görmeme ile geçiştirme kültürü de esirleşmenin en hafif yaşananıdır. Kuramları yerine oturtmak önemli. Fakat, bunları karıştırmak da oldukça tehlikeli. Hata yapmak, yeniden uyum sağlamak ve deyiştirme üçkenli ifadeler ayni deyildir. Hata yapmak veya yetersizlik sonuçta siyasal yanlışla özdeş değildir. Deyişen koşullara uyum ile strateji kaydırma da eşitdir siyasal dönüşüm geçirmwk le ayni deyildir. Fakat, çoğu zaman insanlara bazı siyasal net gerçeklik tutumunu örtme adına “hata yaptılar, yetirsizlik” ifadeleriyle olanı hafifletme hep baş vurulan bir tutumdur. Hepimizin bildiği, uzun zamandan beri yaşanarak da bedel dahi ödetilen gerçekleri hala hafife ve günceliğe hapsetme tutumları bir kaçış noktası olarak normalleşti. Sanırım ne demek istediğimi, şu anda Türkiyede epey tartışılan Sinan Ateş cinayeti sonrası MHP bakışlarında yaşıyoruz. Ayni yapılanışın K. Kıbrısta da varlığı ile orada olanlara sesizlik gerçeği de bizim konulara nedenli uzak kalma seçkimizin susarak geçiştirme kültürümüzün de yansıtılmasıdır.

Son günlerde Türkiyede Eski Ülkü Ocakları başkanı Sinan Ateşin öldürülmesi üzerinden epey yankılı şekilde sürüyor. Bu ne ilk nede sondur. Fakat, cinayetin yapılış şekli kadar, özel hareketçilerden tutun vekilere dek birçok devlet eksenli kesimin de içinde olması, mafya ile kucaklaşılarak ortak resmi görülmesi konunun daha da alevlenmesine neden oluyor. Klasik faşist duruşu yine bizat Bahçeli tarafından da yaşadık. oOn gün susularak ve sora küfrederek “ezan, vartan ve bekaya” sarılarak bildik tutumu sergiliyordu. Kimisi şaşırırken, kimisi de olayın hala özüne girmedi. Oysa yaşanan hiç de yabancı olunmayan yeniden yaşatılan şeklidir.

Atmışlardan beri MHP orrtaya çıktından sonra bu yapının devlet kurumsal ilişkisi, resmi siyasetin uygulayıcı militarist ayağı olduğu hep yaşandı. Birçok katliyamda yer aldılar. Mafya ilişkileri de eksik olmadı. Fakat, bazı geçiş dönemlerindeki ayarlanma sürecini başta sevgilşi hocam Kongar sanki MHP demokratikleşiyor simgesiyle okuyucusuna sundular. Oysa Doksanlardaki ve hat da ikibinler başındaki kayış, yeni TC devlet içi kurumsal yeniden yapılanma nedeniyle yeni MHP denkleminin de dalgalanmasıyla açıklanması gerekirdi. Bu yanıldı, o dönemlerde direk MHP tarafından veya yerleştirilen devlet kurumları aracıyla yapılan birçok karanlık noktanın da eksik algılanmasına neden oldu. Hele de Kürt katliyamları veya bazı provakasyonlardaki MHP gerçeği pek de anlaşılmadı. Hat da yeni rejimin oluşumundaki Bahçelinin son andaki tutumları da hatayla geçiştirildi. AKP iktidara yerleştikçe özellikle güvenlik konusunda ve giderek yargı alanında ayni parti neferlerini yerleştirdiğini de fazla farketmek istenmedi.***

Mafya ile MHP veya ülkü Ocakları saydamlaşma zeminleri de pek görülmedi. Çaplıdan başlayan, Susurluk net resmine veya Çakıcından Peker itiraflarına ramen yine de çoğu kez MHP demokratik milliyetçilik çizgisiyle açıklanmaya uğraşıldı. Halbuki solu ezmede, devlet içi militarist eksende MHP kesimi hep vardı. Sağ parti içinde ADP Özala hep bu kesimin belirli bir kanadı vardı. Bu yargıya dek yansıdı. Cuntaların kulandığı ve idolojik aygıt kurumsallaşmalarında hep ayni anlayış vardı. Fakat, işin kolayına gidilip MHP demokratikleşiyor veya demokrat parti haline geldi ifadeler hep geçiş sürecinin anlaşılmasında olumsuz rol konuldu.

Son gelişmeler ortaklaşan saydam durumu yansıtıyor. Hapisaneden Çakıcı ile Kürşatın nasıl çıkarıldığı net yaşatılarak gösterildi. MHP Erdoğanla itifakta daha yargılama sorgulama başlamadan birçok kesimin ipini çektirdi. Anayasa falan tanımadığını da belirti. Ülkücü ve mafya ağını her yerde görürken nedense konuşmama duruşu devam edildi. Nede olsa bedel ödemek de vardı. Eski arkadaşalrını dahi dövdüler. Saldırdılar ve hiçbir şey olmadı. En son eski ülkü ocakları başkanı Ateş de öldürüldü. Daha öldürülmeden aylar öncesinden Mersinde ilk tetik çekildi. Türm gelişmelerde Özel hareket mensuplarından mafya kesimlerine birçok çevre katıldı. Parti vekili yakalanmak isteneni korumaya çalıştı. Kamuoyu çalkalanır Ülkücülerinbir kısmı tepkielrini koyarken, günlerce başta konuşmayı çok sevip küfreden Soylunun sesi duyulmadı. Bahçeli ise onca gerçeğe karşın tehtit ve küfürden başka bir esrumanı kulanmadı. Erdoğan ise pek de konuşup kükreme niyetinde deyildir.***

Tüm bunlar yaşanırken, ülkemizde ayni görüşte olanlar hat da örgütsel idolojik ortaklığı bulunan kesimler konuyu sesizce geçiştirmeiği yeylediler. Onlara dokunma korkusu elbet vardır. Üstelik bu tip yapılarda otoriterlik ile bağımlılık kuralı gayet sert şekilde uygulanır. Ama, mutlaka burada da konuşulmalıdır. Kimse ayni durumun olmadığını söyleyemez. Gün oldu deyişik yerlerde Ülkücü mafyayı duyduk. Gün oldu ayni idolojik saldırıyla da karşılaştık. Bir yerde eyer gerçekler deyil de hemen ırk, din gibi olgularla savunma başlarsa, orada yalan ve tehtitlerin olacağı koşullar da oluşur. Boşuna dyeil, en ufak hırsızlığı dahi söylerken size vatan hayini, onlar Rumcudur veya komonistir denmiyor.

Kısaca, son Sinan Ateş cinayeti hala gerçekten kaçanlara MHP gerçeğinin ne olduğunu, devletleşen ve yerine göre kontra veya militarist uygulamalar yapan yapılar, gün gelir kendi en yakın arkadaşlarını dahi hem de mafya birlikteliği ile vururlar. Bu örneği doğru okumak şart. MHP gibi yapılardan da demokratik kuralının olmayacağı yeniden kanıtlandı. Yeter ki koşulları doğru okuyalım.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
323AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin