Müzik politik bir meseledir!
Müziği sanat olarak değerlendiriyoruz fakat bilimin alanı olduğunu da göz ardı etmemeliyiz. Evet, duygu dünyamıza hitap ettiği için duygusal olarak algılanabilir fakat akıl kullanılarak kavranabilir.
Müzik yapma serüveninin tarihinde bilinçli olarak kullanılan en eski ve doğal ses kaynağı insan sesidir. Bu nedenle insan sesiyle yapılan müzik doğamıza dair birçok ipucu barındırmakta ve yaşam becerileri bağlamında yol gösterici olabilmektedir.
Çok sesli veya tek sesli besteleri seslendirmek için bir araya gelen; Latince “chorus”, İtalyanca “coro”, Yunanca “khoros” dilimizde ise “koro” olarak karşılık bulan, yorumcu topluluklardır. Korolarla, ilk çağ uygarlıklarının başlangıcındaki dinsel törenlerde karşılaşırız. Hatta sanatsal değil, büyü veya ayin amaçlı olduklarını bilmekteyiz. Sonraları manastırlarda, kiliselerde dinsel amaçlı korolar kurulmuştur.
Kıbrıs’ta Lüzinyan Dönemde St.Hilarion, Bufavento, Kantara, Bellapais gibi ortaçağ şatolarında icra edilmiş orijinal koro el yazması baladlar(bestelenmiş şiirler) mevcuttur. Bu Fransızca baladlar “Huelgas Ensemble” tarafından polifonik olarak seslendirilerek günümüze taşındı. Bugün CD kaydını Youtube’tan dahi dinlemek mümkün. Lefkoşa Lüzinyan Saray Şarkıları (1374-1432) gerek şiirleri gerekse armonileriyle Kıbrıs tarihini aydınlatabilecek niteliktedir. Şarkıların acı, ilahi aşk, inanç temaları ve müzikal derinliği dikkat çekicidir.
“Kıbrıs Lüzinyan Saray Şarkıları” gibi orta çağın en önemli bestecilerinden birinin kadın olduğu bilinmez. Hatta tarihteki kadın besteciler, bin bir toplumsal baskı ve ayrımcılığa maruz kalmasına rağmen üretebilmiş kadın besteciler neredeyse yok gibidirler. Erkekler öncelenmiştir. Okullarda kullanılan eğitim bakanlığına ait müzik kitaplarının tümünde kadın bestecilere rastlamak mümkün değildir. Bu bilgi bize, 12.yüzyıldaki ve günümüzdeki kadının toplumdaki yerine dair ipuçları sunmaktadır. Bu arada 1098-1179 yılları arasında yaşamış Hildegard von Bingen’in kadın besteci olduğu ve eserlerinin değeri çok sonraları anlaşılmıştır. Kıbrıs’ta MÖ 600-480 dönemine ait antik figürlerde ise ritüellerde vurmalı aletlerle eşlikçilik yapan kadınlara ve dansçılara rastlanmaktadır. Fakat geçmişten günümüze dek gelinen süreçte Kıbrıslı müzisyen ve besteci kadınların tarihi zifiri karanlıktadır.
*Lefkoşa’daki Kıbrıs Müzesi’nde “Müzik ve Dans” sergisi.
Tüm müzikal yapıtlar duygusal dünyamıza hitap eder, bizi hayata bağlar ve gereklidir. Ancak müzik üzerine bilim ve akıl kullanılarak düşünmek, analiz ve eleştirel okuma yapmak ihmal edilmemelidir. Çünkü müzikal yaratım ve performans günlük yaşamdan ve toplumsal iktidar ilişkilerinden izole bir ortamda gerçekleşmez. Yaratılan ürün toplumsal ve ideolojik alanın yansımasıdır. O halde müzik, tartışmasız politik bir meseledir.
İstanbul’da tahsilini tamamladıktan sora Lefkoşa’ya dönen Dr. Derviş Kayyımbaşoğlu önderliğinde, 1925’te “Darülelhan” müzik cemiyeti kurulur. Yegâne amaçları “meyhane bucaklarında terennüm edilenin müzik olmadığını” kavratmak ve “Türk musikisini yükseltmek” idi. Mustafa Kemal batılılaşma ideolojisi doğrultusunda Klasik Türk Müziği’ni yasaklamasının aksine Kıbrıs’ta bu çalışmalar hız kazanır. Bunu durum ancak adadaki siyasi konjonktüre bağlı Türk milliyetçiliğinin yükseltilmesiyle ilişkilidir
Ahmet Belevi’nin 28 Mart 1961 tarihli Halkın Sesi gazetesindeki haberinde aşağıdaki ifadeler kullanılmıştır:
“Dr. Derviş Beyin ikinci büyük başarısı Ada çapında ilk defa olarak 20’den fazla yaylı sazdan kurulu bir orkestra ile istiklal marşını çaldırıp idare etmesi idi. Bu herkese nail olmayan en büyük bir şereftir. Derviş Bey başardığı bu büyük işlerle Kıbrıs’taki musiki tarihinde daima baş sayfayı işgal edecektir.”
Daha sonraları ise birçok müzisyen erkek, fasıl heyeti, “Abdülazim Aziz ve Topluluğu”, “Erkekler Ses Topluluğu” gibi gruplar kurar. Ancak 1950’lerde adını duyurmayı başaran ve toplumsal kabul gören kadın besteci, müzisyen Jale Derviş ve Kamran Aziz dışında günümüze dek hemen hemen kadın besteci yoktur denilebilir.
Halk havaları; toplumla birlikte yaşayan, toplumun içinden taşan ve tarih içinden süzülerek şekillenen müziklerdir. Kıbrıs Havaları Derneği’nin, Selçuk Garanti’nin yaptığı araştırmalar ve derleyip çoğalttığı Kıbrıs havaları kitap ve CD kayıtları eşsiz değere sahiptir. Bu çalışmaların çok dilli olması ise tartışmasız en güzel yanıdır. Örneğin Kamran Aziz’in bölünmemiş bütün Kıbrıs’ı konu alan Kıbrıs’ım bestesinin 1957-58 yıllarında Ermeniceye çevrilerek söylenmiş olduğunu rastlantı sonucu 2021 yılında öğrendik. Bu olay ise Kıbrıs’ta Ermenilerin varlığını kanıtlamaktadır. Bu nedenle müzik, politik bir meseledir ve Kıbrıs’taki müzik tarihi aydınlatılmalıdır.
Kaynaklar:
Adanır, E.(1997). “Kıbrıslı Türklerde Müzik”, Lefkoşa: Dörtrenk Matbaacılık Ltd.
Çak, E. Ş., Beşiroğlu Ş.Ş.(2018). “Kadın ve Müzik” ,İstanbul: Milenyum Yayınları.
Lefkoşa Lüzinyan Saray Şarkıları: https://youtu.be/uvVdM7BQBhI
Üç dilli Kıbrıs’ım şarkısı: https://youtu.be/RICbVjOmMIs