Aralık ayının son günleri, Bandabuliya’da bir dostumla oturuyoruz. İnsana çok eskiden beridir tanıştığını hissettiren güler yüzlü bir adam geldi, Türkçe seslenerek yanımıza yanaştı ama Rum olduğunu anladım. Türkçe konuşan bir Kıbrıslı…
-Hoş geldin, dedi dostum ona. Tanıştırdı bizi, “Türkçe öğreniyor” dedi…
Hiç istifi bozmadan Türkçe konuşmaya devam ettik, ta ki bilmediği bir kelimeye gelene kadar…
O bana nerelisin diye sordu, ben ona nerelisin diye sordum. “Annem güney mültecisi” dedim ona, “Ben Lefkoşa çocuğuyum”… O, “Balıkhitreliyim” deyince durdum… Sorup sormamak arasında gittim geldim…
-Balıkhitre katliamının tanığı mısın, dedim ona… Anlamadı soruyu…
-Balıkhitre katliamı sırasında köyde miydin, dedim… Anlamadı…
-Balıkhitre katliamı, dedim… Gene anlamadı…
“Katliam” kelimesini bilmiyordu. “Massacre” dedim ona… Gözleri doldu bir anda…
***
Katliam ateşkesten bir gün sonra 17 Ağustos’ta Andreas Spuris’in evinde oldu. 14 Ağustos’ta Liasis ailesi de Spuris’lerin evine sığındı. Balıkhitre katliamını Kıbrıs’taki diğer katliamlardan ayıran bir ganimet katliamı olmasıydı. Katliam Balıkhitreli Kıbrıslıtürklerin Spuris’lerin ineklerini çalmasıyla başladı, cinayet işlerken bile “para istiyorlar”dı!
Gerçekleştirilen infaz sonucunda 21 kişiden 4 kişi sağ kaldı. Sağ kalanlardan bir kişi başından yaralandı, biri felç geçirdi.
***
-Katliamın olduğu evin yanındaki ev bizimdi, dedi.
Artık İngilizce konuşuyorduk, çünkü İngilizce bölündük Rumca küstük Türkçe kırıldık…
-Katliamdan sonra babam ve erkek kardeşim esir olarak götürüldü, öldürüldü, hâlâ kayıptırlar, dedi.
Üç kişiydik: Türkçe konuşan Balıkhitreli Rum, ben ve bir dostum… Dostumun amcası da Küçük Kaymaklı kayıplarından, o da hâlâ kayıp.
Bir Kaymaklılı ve bir Balıkhitreli, iki kayıp ailesi, iki savaş kurbanıyla oturuyorduk eski Lefkoşa’nın kalbinde… Lefkoşa’nın nabzı yok, kalp masajı yapıyorduk işte, bir Balıkhitreli ve bir Kaymaklılı ile savaş suçlarını konuşarak Lefkoşa’nın kalbine…
En başından anlattırdım Balıkhitre katliamını ona… Kaç kez anlatmıştır kim bilir… Çok mu acımasızım, diye düşündüm sonra… Gözleri doldu doldu boşaldı…
-Ben askerdim, dedi… Köyde değildim, katliam olduktan sonra iki kız kardeşimin eşleri ile babam ve erkek kardeşim esir götürüldükleri yerde öldürüldüler… Kız kardeşlerimden biri hamileydi, diğerinin çocuğu yeni doğmuştu… Yeğenlerimden biri şimdi papazdır, acılar her insanda başka etki yapar, dedi… Yeğeninin papaz olmasını takdir etmediği her halinden belliydi.
-Babamın 300 koyunu vardı, dedi. Erkek kardeşim babama yardımcı olmak için çoban oldu, ben okudum…
“Önemli değil, boşveeer” dercesine elini sallayarak “300 koyunu da köylüler çaldı” dedi… Ganimet katliamını yapanlar…
Avrupa-Afrika’ya röportaj vermesi için ısrar ettim ona, daha önce verdim gerek yok dedi… “Ya kuzeye geçişimi yasaklarlarsa?” dedi…
-Ben intikam peşinde değilim, dedi… Kin gütmüyorum… Babamın katilini öğrenmesem daha iyi, bilirsem nefret ederim, dedi…
-Dohni, Muratağa, Atlılar ve Sandallar var dedi, karşılıklıydı dedi…
***
Uzun zamandır aklımdaydı Balıkhitre katliamı üzerine yazmak. Nedeni ise 5 adet fotoğraf çektiği için bir aydan fazla hapis yatan ve Kıbrıs’ın kuzeyine geçişi yasaklanan Lisili mülteci Andreas (Soudjis )Soutzi’nin davasında mahkemeye sunulan “emareler” içerisindeki haritaydı… 21.000 belge incelemişlerdi Andreas’ı “casus” ilan edebilmek için ama ancak da Google’da bulabileceğiniz 5 adet fotoğrafı “suç delili” olarak sundular mahkemeye.
İşte, o belgeler içerisinde bir harita vardı. Haritanın ne olduğunu duruşmada avukat söylediğinde kulaklarım açıldı… Harita işgalden sonra Rum mültecilerin Balıkhitre’den Larnaka’ya hangi güzergahtan yürüdüklerini gösteriyordu.
(Devam edecek)
(17 Ocak 2023 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)