yaklaşımlarAykut BektaşoğluYeniden Lefke Madeni yeniden saldırı - Aykut Bektaşoğlu
yazarın tüm yazıları:

Yeniden Lefke Madeni yeniden saldırı – Aykut Bektaşoğlu

Yeniçağ podcastını dinleyin

…gerektiği kadar enerji ve maden ile yaşam mümkün ve daha konforludur. Fakat bu olursa Kapitalizm olmaz.

Lefke’de maden atıklarına ne olacağı konusu önemli. Yıllardır zehir saçıyor, hastalıklara neden oluyor, çevreyi hastalandırıyor ve doğrudan hayatımızla ilgili. Kapitalist cenderenin eserleri bunlar, Kapitalist bir tarih. Bu tarihin ne demek olduğunu tanımsız bırakmamalıyız. Toplum üzerinde tahakküm kurulan iktidar biçimlerinin eserleri. Yapılan saldırıların anlaşılamaması için her türlü yalan ve aldatmacaya başvurulur. Olduğundan farklı gösterilir. Madencilik konusu enerji, değerli maden ve hammadde, meta üretimi ile ilgilidir. Tek başına Lefke ile ilgili ele alınmadığında, Akdeniz bölgesindeki yeraltı kaynakları ile de çağrışım yapılabilecektir. Mesela doğal gaz ya da petrol konuları ile çağrışım yapılabilecek ve bir çerçevenin parçası olduğu görülecektir.

Maden arama konusu, sermaye düzeninin kaynak arama refleksiyle yeniden kriz aşma hedefi ile davranmasındandır. Lefke’deki bakır ve altın madenleri çalışmalarının sonlandırılması üzerinden uzun zaman geçti. Madenler kapatıldı. Fakat tekrar gündeme geliyor. Doğa ve topluma yeniden saldırı gündeme geliyor. Bu girişime, tereddütsüz karşı koyulması gerekir. Yönetim sınıfı uzlaşıya varılmış ve denilmiş ki Lefke’de İksero bölgesinde, Gemikonağı deniyor, neredeyse yüz yıllık mevcut bir maden atık havuzu var ve biz bunu temizleyeceğiz. Bu çalışmayı başlatma konusunda TC ve KKTC yetkilileri arasında bir uzlaşmaya varılmış. Fuat Oktay, Kıbrıs ile ilgili müjdeler konusunda, ulaşım, teknoloji, sanayi, maden işletmeciliği konularında ve tarımsal verimliliğin artırılması konularında ve iş gücü piyasalarının güçlendirilmesi konularından söz etmiş. Bu hareketlerin ekonominin yeniden yapılandırılma hareketleri olduğunu bilmek gerekir… KKTC Çevre Bakanlığı yetkilisi bunun bir araştırma olduğunu, madencilik faaliyeti olmadığını söyledi. Araştırma derken herhalde havuzlardaki zehrin temizlenmesi ve bunu yaparken bölgede maden olarak var olan cevherin tespiti çalışması olarak düşünüldüğü görülmektedir.

Nitekim Erhan Arıklı demiş ki, bu iki yüz dönümlük büyük bir arazidir. Yani bu değer başıboş bırakılamaz demek istenmektedir. İşte bu ‘iki yüz dönümlük arazidir’ cümlesi, ne düşündüklerini ele veriyor. Çünkü biz arazinin dönümü ile ilgili değiliz. Orada yaşanmakta olan saldırı devam ediyor. Zehir atıklar orada duruyor. Önemli olan zehrin temizlenmesidir. Konumuz bölgenin iki yüz veya bir dönüm olması değildir. Burası nasıl kullanılacak? Söz konusu arazi deniz yakın, değerli bir arazi. Bunu emlak değerinden dolayı önemsemek, heveslere kapılmak, en az zehirli atık kadar zararlı bir yaklaşımdır. Bölgenin sermayeye dönüştürülmesine müsaade edilmemeli. Buranın Millet Bahçesi falan olabileceğini söylemişler. Bunlar bildiğimiz yaklaşımlardır. Yani bunun kesinlikle madencilik çalışması haline getirilmemesi konusunda, toplumda bir uzlaşmanın sağlanması gerekir. Bu konu çok somut ve güncel bir olaydır. Bunun yanında bölgeyi jeoturizm şeklinde değerlendireceklerini de söylüyorlar. Kimi ülkelerde eski maden ocaklarının gezme yeri olarak turizme açıldığı görülmektedir. Asıl maksadın gürültüye getirilmesi konusunda çeşitli söylemler var.

Atıkların temizlenmesi konusunda hedeflenen, atık içerisindeki madenleri ayrıştırıp ekonomiye katmaksa, buna da madencilik çalışması dememiz gerekir. Atığın bulunduğu yerde ayrıştırılıp işlenmesi, orada madencilik yapılacak demektir. Niyetin iyi olmadığı anlaşılmalıdır. Güney Kıbrıs’ta da ayrıştırma konusunda belirli atıklara izin verilmiş olduğunu biliyoruz. Bu konu güney veya kuzey bölgesi diye iki ayrı olaymış gibi düşünülmemelidir. Konu sermayenin bir refleksi olarak tezahür etmektedir. Eğer bir yerde paraya döndürülecek şeyler varsa, sermaye mutlaka elde etmek için harekete geçmektedir. Her halükarda buna, ne ayrıştırılması ne de başka bir madenciliğe vesile olması konusuna net bir şekilde tavır konulmalı. Gerek bölge gerekse de ülke insanının vicdanı bunun yapılmasına onay vermez. Bu konuda muhalefete görev düşmektedir. Eğer bir yerden madenciliğe kapı aralanırsa devamı gelir. Diğer bölgelere yayılır. Tepkisiz kalınmamalı. Kuzey’dekine de Güney’dekine de sol muhalif tavır geliştirilmeli. Adanın her iki kesiminde yapılacak madencilik, aynı ada doğasını yok edecektir. Zaten yeteri kadar imha edilmiş durumdadır. Küçük bir ada üzerine çok büyük güçler ağırlıklarını koymuşlardır. Bu güçler, daha fazla kazanç ve itibar kazanmak istiyorlar. Hızlı bir şekilde ada üzerindeki yaşam yok ediliyor. Maden konusu ile de konu bu bağlamda sorun edilmelidir. Çünkü sermayenin yaradılışı doğayı ve insanı kollamaz. Ona göre doğa ve insan metaya yol açacak araçlardır. O yüzden sermayenin önceliği karlılıktır. Bu düzende ekonomiye göre toplum organize edilir ve doğa kullanılır. Doğru olan ise doğa ile uyumu öngören toplumun ekonomiyi yaratmasıdır. İşte bu mutlu yaşamın yaratılması, sermayenin yok oluşu anlamını taşır. Bu yüzden doğa ve yaşam sermaye tarafından imha edilmek zorundadır. Buna karşı durulmalı. Kapitalizme karşı çıkılmalı. Madencilik konusu buraların daha da kötü olacağını haber vermektedir. Lefke ve tüm Kıbrıs’taki maden hevesleri yaşamı daha kötüye götürecektir. Ada’yı yaşanmaz hale getirecekler. Saldırıyı büyütecekler. Maden tek saldırı alanı değildir. Eğitim, sağlık, ulaşım ve diğer müşterekler konusu olması gerekenler de ayni saldırı altında kalmaktadırlar.

Maden konusu yalnızca Lefke’deki CMC madenleri ile ele alınmamalı. Ada’nın çevresi de hesaba katılmalı. Önemli olan mantığın nasıl çalıştığıdır. Kıbrıs çevresinde doğal gaz varsa herkes buraya gelir. Herkes buralarda maden, doğal gaz ararken Kıbrıs’ın iç tarafına bakmazlık etmezler. Burada nasıl yaşanacak, nasıl bir toplumsal düzenin yeniden şekillendirilmesi gerekir diye söz konusu sermaye güçleri düşünür ve Ada içindeki yaşamı etkilemeye çalışırlar. Bunu yapan tek bir güç değildir. Nasıl ki finansal güçler rekabet içindeyse, siyasal yaşamı da buna göre şekillendirme yarışına girmeleri doğaldır. Yani siyaset de ekonomi tarafından düzenleniyor. Yönetim sınıfı sermaye güçlerinin doğrudan direktifinde olma niteliğini daha fazla kazanıyor. Sermaye ülkeyi doğrudan yönetiyor. Buna uygun, zora dayalı yönetimlerin üretilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu hegemonyaya karşı çıkarken, yerel madencilik konularının, çok yönlü tahribatın parçası olduğu görülmelidir. Bu saldırı önemsenmeli ve ne anlama geldiği anlatılmalıdır.

Almanya’da da yeniden kömür ocaklarının çoğaltılma girişimleri ve buna karşı protestolarla ilgili, iktidarın ‘duyarlılığı’(saldırısı) söz konusu. Dünyanın birçok bölgesinde de böyle. Bu tepkilerin büyütülebilmesi, birleştirilmesi ve ortak bir ses haline getirilmesi gerekir. Konunun sebebi ile ilgili bir söz birliği yapılmalı. Yani doğrudan Kapitalizme karşı bir tavır olarak ses verilmeli.

Yeraltı kaynaklarının kapitalist üretime katılmaması, yeryüzüne çıkarılmaması, bu enerjinin ve hammaddelerin açığa çıkarılmaması gerekir. Enerji olmadan yaşam olur mu? Sorusuna karşı ise; hangi yaşam? Sorusu sorulmalı. Çünkü gerektiği kadar enerji ve maden ile yaşam mümkün ve daha konforludur. Fakat bu olursa Kapitalizm olmaz. Sonu gelmez kaynak sarfiyatı, üretim ve büyüme sistematiği ile yaşam bulan bir düzendir bu. Böylelikle uygarlığı imha eder.

Pazar ekonomisi üretimini büyütmek amaçlı enerjiye ve üretime hayır denilmelidir. İşte bunun adını koymak, tüm dünya muhalefetinin güç birliğine yol açacaktır.

Aynı şekilde ülke içinde muhalefetin yükseltilememesi, sisteme karşı bir söylemin oluşturulamamasındandır. Sorunun sermayenin çıkarları ile diğerleri arasındaki bir savaştan ibaret olduğu söylenmeli. Dünya böyle bir muhalefete doğru yönelecek. Buna mecburdur. Avrupa’da, Almanya’da yeniden fosil yakıta dönme söz konusu iken doğal gazın eksikliği gibi gerekçeler öne sürülüyor. Enerji yetmiyor deniyor. Fakat bu eksikliği gidermek için üretimi kısmak akıllarının ucundan bile geçmiyor. Hatta bütün yapılanlar daha fazla üretimin yolunu açmak için. Bu noktada Kapitalizm’in kendini gerçekleştirememesi, ürettiğini satamaması sorunu ile karşılaştıkça rekabetin azgınlaşması ve daha fazla enerjiye ihtiyaç duyması gündeme geliyor. Bu çıkmaz bir yol. Kapitalizm yok olurken Uygarlığı riske atıyor.

Kaldı ki insan ihtiyaçları çok daha az enerji ve kaynak ile karşılanabilir. Yeter ki amaç bu olsun. İşte bu şekliyle enerjiye ve yeraltı kaynaklarına karşı çıkılmalı. Yani sermayenin değirmenine daha fazla sutaşıma amacı ile doğadan kaynak çalınmamalı. İşte bunun adını koymak, daha önce sözü geçen tüm dünyada oluşacak güç birliğine yol açacaktır.

Tüm dünyada büyüyen muhalefet, ortaklaşabilecek bir nitelikte olduğu zaman, Avrupa ülkelerinde bile şiddetli müdahale ile karşılaşabiliyor. Almanya’daki yeniden kömür protestosunda bunu gördük. Her şeye rağmen Kıbrıs’ta karşı duruş örgütlenmemiş olsa da toplumun kendiliğinden duyarlılığı mevcuttur. Yani gündem ilerledikçe yeniden madencilik konusunda potansiyel muhalefet mevcuttur. Entelektüellere düşen, konuya açıklık getirilmesi ve konunun adının konulmasıdır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
327AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin