Girdiğimiz yeni yılı tamamlıyoruz. Artık Cuma gecesiyle haftanın sonuna geldik. Beklenen ve beklenmeyen gelişmelerle de günceleri toplamaya uğraştık. Hafta içinde hala belirli kesimler tatil havasında yaşamaya devam etiler. Sonuç değişmez: Ocak ayının ilk haftasını tamamladık.
Meclisimiz başkanının bol bol kulandığı “yüce” sıfatıyla bütçeği geçirdi. Havada uçuşmalar dışında ilgi pek olmadı. Nekadar medya bazı konuları da gündeme sokmak istese de olmadı. Çünkü artık herkesin bildiği “Türkiye” gerçeği vardır. Nitekim daha mevclis havasına girip kendi kendini kutlamadan hemen Fuat beyin telefonu çalar. Üsteli Ankaraya çağırır. Tahminler çoktan uçuştu. Hele şimdiden makam bekleyenler heycanlar içindedirler. Birileri de güçlerini kulanıp koltuğu garantiye bağlamaya uğraşıyor. Bilmem; Töre meclisin bütçe sonrası vekilere “puro “ ikram yapmayı aklına getirdi mi?
Fuat telefonuyla tahminler uçuştu. Bu arada mızır çocuk ama ihtiyarlık yaşına gelen Arıklı yine hükümet krizleri çşarkısını okumaya aşladı. Tuhaflıklarına herkes alıştı. Birkaç kişi ise olayın Fuatla bağlantısını sorgular gibidir. Üstelin Ankaraya gitme yönü ve alacağı talimatlar yanına yine gerçekler yerine tahmini hükümet havası başladı. Tıpkı metorolojinin hava tahmini yapma yerine, kahve içenlerin kaçı kadın kaçı erkek klsayımı yapıp içilen kahvenin niteliğini anlama gibi oluyor. Ama, sonunda malumun ve K. Kıbrıs siyasal gerçekliğinin resmi çekildi: “Fuat bey Üsteli Ankaraya çağırdı”. Sonrası hikaye ve laf…
Ülkemiz böylesi cenderede yüzmeye uğraşırken, sorun olan ilaç konusuna gelelim. Kısa zaman önce Etzacılar odası açıkça ilaç yokluğundan söz yaptı. Makamcı da öyle bir sorun yok dedi. Nede olsa onu koltuğa babasınn-ına verilen sözle gerçekleştiydi. Peşinden Elçilik kapısına gidildi. Metin Bey de gayet münasip şekilde “ilgileneceğiz” dedi. Tabi ki Türkiyedeki ilaç konusunu hiç bilmeme kulak yatışı ile bazı gerçekleri konuşmama sonucu böylesi döngü içinde debelenilip durulur. Çünkü Türkiyede de ilaç sorunu var. Başka bir durum daha var. Hafta ortasında özetini yazdım. Murat Ağırelin hem HALK TV de söyleyerek hem de CUmhurieyt gazetesinde yazarak aktardığı insan utançlı ilaç durumu vardı. Sahtekarlıktan rezalete ne ararsanız var gerçeği idi. Doğal olarak Türkiye olur da hele de kirli mafyatik işler içerir de K. Kıbrıstan geçmemesi pek olmazdı. Ağırleni özellikle Kanser ilacındaki durum K. Kıbrıs kapısından değil içinden geçme bilgileri vardı. Bu da burada hiç önemsenmedi. Duyulmadı. EN azından Teyfik denilen ismin ve sağlık makamı konusuna deyinilmedi. Yanıt verilmedi.
Muratın anlatıkları ve dönemler akarken, K. Kıbrıstan da geçerken, benzer olayların da burada yaşanması da tesadüf elbet değildir sorusuna yanıt gelmeye adaydı. Ucuz ilaç veya zamanı geçmiş ilaçlar burada da sorun olup unuturuldu. Hatırlayın tariji geçmiş ilaçların sayısını. Bunlar toplanınca ister istemez sağlığın en önemli ayağı ilacın başına gelenlerle nelre karşı açık halde olduğumuzu anlamamız önemlidir. Hele de Muratın kanser ilaçları konusundaki tedavi eden made yerine ağrı kesicinin konularak yapılan konum, insanlık utancının da ötesindedir. Üstelik Türkiyedeki başta sağlık ve çalaışma bakanlıkların hala ses vermemesi de düşünmeye deyerdir.
***
Hafta içi böylesine canlıyken siyasetle ilgilenen bazı çevrelre pek de anormal gelmeyen, ama MHP algısını yanlış konumlayanlara ters gibi olacak Sinan Ateşin öldürülme durumu yaşandı. Ülkücü olayındaki bu durum ve MHP görüşler sonucu olay net anlaşılmaktan uzaktı. Sanki ilk miş veya MHP içinde öyle durumlar yokmuşcasıa davranıldı. Siyaset, mafya ve ticaret ortaklaşmanın anlaşılma derecesi alta kaldı. Oysa baştan eri MHP veya Ülkcü ocaklarının ne olduğu malumdur. Üstelik kendi içerindeki sorunalrı da nasılçözdükleri de belli. Daha da üst drecesi, Türkiyedeki devlet yönetim şekli de yüzlerce benzer konularla dolu. Bir sözle veya uydurulan suçla seneerce hapiste tutulma ile mafyatik veya kendi iç hesaplaşmalarda veya Kılıçtaroğlu gibi katliyam girişimlerinde adaletin nasıl işlediği hep yaşandı. Buda konuşulması gereken ve yanlışta durulan başka bir olaydı.****
Tarihi ders gibi olan ise: Lula iktidarı aldı. Devir teslimde faşist Belsanaro yoktu. Amerikaya kaçtı. Beni ancak tanrı devirir diyen Belsanaro koltuktan dahi normal şartlarda inmeme adına Amerikaya kaçar. Tanımadığı seçimleri istemeden tanıyarak kaçtı. Faşizmin önemli teslimiyet belgelerinden biri. Atreslerini de gösterdi. Lula ise üçüncü kez koltuğa otururken her kurumun nasıl yıkıldığını anlatı. Tüm özeleştirme kararlarını da iptal yaptı. Bakalım Brezilya de nereye dek gidecek?