Depremin acıları elbette dinmiş değil. Acılar ölümler arttıkça, kalanların hayatları karardıkça acılar dinmez daha da artar.
Hz Ömer’e atfedilen bir söz vardır: “Kenar-ı Dicle’de Bir Kurt Aşırsa Koyunu, Gelir de Adl-i İlahi Sorar Ömer’den Onu”
Bu söz aslında Mehmet Akif Ersoy’un Koca Karı İle Ömer” şiirinde geçer. Bu Osmanlıca cümlenin bugünkü Türkçe karşılığı şöyledir: “Dicle kenarında bir kurt aşırsa koyunu, Adalet sahibi Allah: Ömer’den sorar onu” Burada Ömer Hz. Ömer’dir.
Kısaca anlatılmak istenen devletin yöneticisi devletin her şeyinden sorumludur. Hiçbir sebeple bu sorumluluktan kurtulamaz.
Bu söze göre Türkiye’deki tek adam rejiminde depremin yarattığı acılardan 1. Derece sorumlu Erdoğan’dır. Elbette ki Erdoğan bu sorumluluğu üstüne almaz. Daha da ilginci “Kader” diyerek olan felaketin Allah tarafından gerçekleştirildiğini anlatır.
Bu konuda çok yazılar yazıldı. Çok konuşmalar tahliller yapıldı.
Ben bu yazımda aslında olaya başka bir pencereden bakacağım:
Depremden önce Türkiye’deki siyasi partilerin oluşturduğu ittifaklar birbirlerini eleştirerek yaklaşan seçimlerde oy istiyorlardı. Partiler kendi programlarına göre diğer partileri suçlarlardı.
Tek adam rejiminin yarattığı baskıcı rejime karşı olan partiler bile tek bir cephede buluşamıyorlardı. Adete “üzümün çöpü, armudun sapı” diyerek bir araya gelmemek için sudan sebepler uyduruyorlardı. Elbette ki tüm bunlar partilerin üst yönetimleri tarafında üretilen sebeplerdi.
Erdoğan rejimi dış politikada uyguladığı “düşman üretme” politikası sayesinde doğuda Ermenistan, güneyde Suriye , güney doğuda Irak’ın Kürt bölgesi ile , Ege’de Yunanistan sorunlar yaratmaktaydı.
Bu deprem sonrası Ermenistan’dan kurtarma ekipleri ve yardımlar Yine Yunanistan’dan ve kurtarma ekipleri gelerek canlar kurtardılar. Tanımadıkları Kıbrıs Cumhuriyeti de insani yardım yaptı. Kurtarma ekibi göndermeye hazır olduklarını da belirttiler. Dünya’nın birçok ülkesi de yardım ve kurtarma ekibi gönderdi. Adeta dünya halkları birlik oldu.
Enkaz kaldırma ve kurtarma çalışmaları yapılırken tüm dil, din ve diğer farklılıklar yoktu. Düşmanlık yerine birlikte üzülen ve her kurtarılan insan için birlikte sevinen insanlar vardı. Hatta duygularını açığa vuran, ağlayan kurtarma ekiplerini de gördük. Bir insanın başka bir insanın yaşam hakkını korumak için canla başla çalışarak enkazdan sağ çıkmaları çabası takdir edilmelidir. Gerçek insanlık da budur.
İşte bu insanlar nasıl olur da birbirlerini öldürmek için cephelerde savaşırlar. İnanın insanın insana düşmanlığı olmaz. Olamaz. Bu insanları birbirlerine karşı düşmanlaştıran eğitimdir, dini inançlardır ve en önemlisi bunları kullanan yöneten sınıflardır.
Milliyetçiliği ve dini inançları körükleyerek düşman yaratmak insanlık suçunun işlenmesine yol hazırlamak demektir.
Türkiye’den katılan kurtarma ekipleri de siyasi görüşüne bakmadan hem kurtarma çalışmalarına katıldılar hem toplanan yardımları insanların acılarını hafifletmek için kullandılar. Bu konuda çok takdir edilen görüntüler de vardır.
Erdoğan bu birliktelikten hoşnut olmamış olacak ki yardımları AFAD üzerinden yapmaya ve suçunu ört bas etmeye çalışmaktadır. İnsani yardımlara el koyma bu şartlarda insani duygusu olan herkesi kızdırmaktadır.
Erdoğan rejiminin bu anlamda sicili hiç de iyi değildir. Geçmişte de toplanan yardımları yerine ulaştırmamış ve üstüne üstlük hesap soranlara da hesap vermemiştir.
Yazımı Bertolt Brecht’in DAYANIŞMA şiirinden bir dörtlükle bitireyim:
“Zenci, beyaz, sarı, esmer
Birleşen özgür olur
Kendileri konuşsalar
Halklar hemen dost olur”