Dua değil rasyonel tavır yaşatır
AKP’nin tek adam rejimi, Kemalist dönemin laiklik anlayışını İslam karşıtlığı olarak algılatmayı başarmış, din özgürlüğüne daha fazla vurgu yapmıştır. Özgürlük adı altında dini eğitimi dayatarak eğitimin içeriğini dinselleştirmiştir. Toplum mühendisliği, sıkça kullandığı tehdit paradigmaları ve araçsallaştırdığı eğitim politikalarıyla iktidarını 2002’den beri korumayı başarmıştır. Müfredat, ders kitapları, öğretmen ve müdür atama rejimi, eğitim şuraları ve yörüngesindeki sivil toplum örgütleriyle yani vakıf-cemaat-tarikatlarla ideolojik biçimlenme kusursuz gerçekleşmiştir. 4 yaşında okulla tanışan çocukların beyinleri hurafeler dahil irrasyonel anlatılarla çöplüğe dönüştürülmüştür.
6 Şubat Türkiye-Kahramanmaraş merkezli depremin ardından altın değerindeki ilk 24 saatte, sarsıntıdan etkilenen 11 ilde, AKP tek adam rejiminin kurtarma ekipleri, sivil toplum kuruluşları kayıptı. İnsanlar göçük altında kurtarılmayı beklerken can verdi. Halen cesedine ulaşılmayan binlerce kişi ve kayıp var. Normalleştirmek ve yatıştırmak için “asrın felaketi” isimlendirmesi bu kez yeterli olmadı, Erdoğan’ın büyük devlet ve dünya lideri anlatısı çöktü. Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet kurumlarının, kapasite sorunu olduğu gerçeğiyle daha fazla insan yüzleşti. AFAD üst yönetim kadrolarının bilir kişi ve uzmanlardan oluşmayışının bedeli çok ağır oldu. Liyakat, partizanlık ve AKP tek adam rejimine sadakat yeterli olmadı, AFAD’la birlikte devlet ve kamu kurumları göçük altında kaldı.
Yirmi yıldır kamu kurumlarının, yerel yönetimlerin icraatları, projeleri tek adama sadakat gösterilerine dönüşmüştür. Çünkü tümü tek adam tarafından finanse edilmektedir. Deprem sonrası hiç zaman kaybetmeden Gaziantep-Nurdağ Müftülüğü, depremzede çocuklara yönelik 4-6 yaş kuran kursu çadırı kurdu. Diyanet İşleri Başkanı ise “çocukların yüzlerindeki tebessüm oluyoruz” dedi. Çocuklara dini eğitim veren Ensar Vakfı’ndaki toplu tecavüzleri düşünecek olursak yüzlerindeki tebessüm değil hayat boyu unutamayacakları istismarcıları olduklarını söylemek yanlış olur mu?
TC Diyanet İşleri Başkanlığı 6 Şubat depremiyle ilgili soruları yanıtladığı fetva sitesinde “depremzede çocuklar evlat edinilebilir mi?” sorusuna “evlat edinenle evlatlık arasındaki bu ilişki sebebiyle bir evlenme engeli doğmadığı” yanıtını verdi. Paylaşım, Türkiye’deki kadar Kıbrıslılar tarafından da tepkiyle karşılandı. Lakin yadırgayanlar ki özellikle Kıbrıslı siyasiler, TC’nin Kıbrıs’taki Sünni İslam dayatmalarına karşı sessizleşiyorlar. Bazense bu gibi kritik durumlarda parti meclislerinde belirledikleri zor zamanların “radikal sözcüleri” cılız ses veriyor. Parti ise söz söylemeden günü kurtarıyor. Akdoğan’daki ve Hamitköy’deki caminin avlusunda çocuk oyun parkının olması, Lefkoşa surlar içindeki evkaf malların cemaat-tarikat veya yandaşlara peşkeş çekilmesi, Din İşleri Dairesi’nin bütçesinin bakanlar kurulu ek bütçe onayıyla yükseltilmesi, Kıbrıs Vakıflar İdaresi başkanına ana muhalefet hükümetinde dahi dokunulmaması gibi…
Ülkemizdeki Hala Sultan İlahiyat Koleji Sünni İslam siyasetinin dayatmasıdır. Fakat sömürgeci ülke Türkiye’nin bu dayatmaları Hala Sultan İlahiyat Koleji öncesinde de mevcuttu. Türkiye’de 1982 yılında okullarda din derslerinin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi zorunlu dersler kapsamında okutulması kararlaştırılınca, Kuzey Kıbrıs’taki okullarda da ders zorunlu dersler kapsamına alındı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve orta dereceli okulları için hazırlanan kitapları adaya yollandı ve kitaplar kullanılmaya başlandı. Bugün ise birçok camide eğitim bakanlığı onayı ve denetimi olmaksızın kuran kursları gerçekleştiriliyor. 10 yaşındaki bir çocuğa güzel bir tatil geçirmenizi dilerim dediğinizde “amin” sözcüğüyle karşılık almak raslantısal değildir!
6 Şubat İSİAS Katliamında 44 saat sonra ulaşılıp çıkarılan rehber Anıl Zeybek, bakın neler söylemiş: “Biz uyurken ufak bir sarsıntı başladı sonra şiddetlendi. Oda arkadaşım Ömer Kale’ye kalk, deprem oluyor dedim, o kalkıp dua etmeye başladı. Sonra ‘Ömer saklan’ dedim, … telefonu yatağın üstünden alıp odanın iç kısmındaki kolona sırtımı verdim, yere çöktüm ve ellerimle sırtımı kapattım”. Tekrarlıyorum, “o kalkıp dua etmeye başladı”. Bu ifadenin birçok web haberinde yer almamasının, bir bakıma sansürlenmesinin nedeni ne olabilir?
Deprem, insana zarar vermeyen, doğal bir yer hareketidir. Ne zaman ki taş, demir, çimento kullanılarak binalar yapıldı ve bölgenin deprem risk durumuna aykırı, plansız (günümüzde deprem yönetmeliklerine aykırı) binalar yapılmaya başlandı, malzemeden çalındı, denetim yapılmadı işte o zamanlardan itibaren depremler insanlar için ölümcül oldu. Afet, felaketle sonuçlandı. Korkutucu oldu. Deprem korkusunu tedbir alarak, planlayarak ve bilimsel bilinci artırarak aşabiliriz.
Rasyonel düşünmeye ve akıl yürütmeye başlamamış eski medeniyetler, dünyanın kökenini ve doğasını açıklamaya çalışırken genellikle tanrılara ve yarattıkları efsanelere başvururlardı. Bu yüzden deprem vb. gibi doğa olaylarını tanrılarının birer eylemi olarak görürlerdi. Ancak inanç temeline dayanan bu klasik düşünce sistemi, ilk olarak M.Ö. VI. yüzyılın başlarında Thales’in öncülüğünde değişmeye başladı. Artık rasyonel düşünceyle depremi mitolojik öğelere dayandırmadan açıklayabilecek bilgiye sahibiz. Tıpkı dinin değil bilimin, duanın değil rasyonel tavrın yaşattığını bildiğimiz ve deneyimlediğimiz gibi.
Yazıyla ilgili haber linkleri:
https://www.ykp.org.cy/2023/01/kuzey-kibrista-sunni-islam-cereyani-hare-yakula/