Kış ayında hem de zifiri karanlıkta oturmak nedemektir desem, K. kKıbrsta olan insanlar hemen klasik ezberlerle yanıtlara başlarlar. Gerçek olan, bu cümle ile anlatım yapmak pek de zor deyildir. Alışılmış gericilik samdamlaşma zamanının yaşananlarına normaleşilindi.
Kış ayları genelikle aralık ayın sonunda hissedilir. Fakat, sağolsun sermaye politikalarıyla bozulan iklimler, mevsimler zamanı da darmadağın çoktan yaptı. Nitekim, bu kış da bizde aynen tekrarlanan bozukluğun yansıtılması oldu. Kış aralıkta deyil ocak sonu şubat başında geldi. Öyle geldi ki özellikle gündüz baharı yaşarken, ansızın kış dalgası vurdu. Öyle vurdu ki geçişin dehi süreci yaşatılmadı. Hemen kar yağışı dahi gerçekleşti. Özellikle K. Kıbrısta kar yağışı pek görülmez.
Kış başladı. Başka bir klasik normalik de sürüyordu. Elektrik kesintileri. Öyle mevsimlik de önemi yoktu. Elektrik kesintielri son dönemde sadece yeniden yoğunlaştı. Bunun mesajı ta doksanlardan verildiydi. Yine derinleşen elektrik sorunu ve kesintilerde hep ayni nakarat ve suskunluklar oluyordu. Çözüm diye getirilen santral daha baştan hem hantal olduğu hem de buradaki yükü çekemeyeceği söylendi. Bir de benim gibi bazıları ek olarak, gelen santralın hantalığı yanında nifusun bilinmemesi ve ünüversite ateşlemesiyle yüklenilecek nifusun da yeni yetersizliklerle sorunu derinleştirileceğini anlatmaya çalıştık. Dinleyen olmadı. “Türkiyenin yapmasından rahatsız olduğumuz” suçlaması da işin cabasıydı.
Sorun erken yaşandı. Bitmiştir denildiği anda elektrik kesintilerinin yoğunlaşması gerçekleşti. Anlayacağınız yaz kış karanlıkta yaşamayı çoktan yaşayarak öğrendik. Bu arada hantal santral sonrası ve fitresiz olmasıyla kirli duman zehirlenmesi daha kabullenilip normalleştirilirken, Aksa şirketi de arada sıkışıp gelindi. Bu konuda Ahmet Uzun önemli anlaşmaların mimarıdır. Hantal santrral ve Aksa günümüz gelinen politik enerji hatının aktörleridir.
Şimdi kış geldi. Soğuk artıyor. Ama, elektrik kesiliyor. Ardarda kesiliyor. Tatlı yalanlar ise artık öylesine hiçelendi ki anlamı pek kalmadı. Kesinti ollmayacak denilirken, elektriksiz kalma dönemine çoktan geçildi. Hele de çözüm yerine yeni kriz esrumanları da işin tadını kaçırmaya yetmiyor. Lübnanın kabul etmediği kirli mazotu burada kulanıldı. İhalesizliğe geçiş bazı asronomik rakamlarla bizim çocuklar epey kazanç da sağladı. Açıklama pek yapılmama dönemi de kolayca geçildi. Ama çözüm yok. Yeni yükler var. Öyle bir noktaya gelindi ki artık yakıt gelip gelmediği konusunda dahi açıklamaların resmi alanında hep yalanlar uçuştu. Tabi yalan denilince de “kesilmez” denilirken kesilen, yakıt var derken yakıt olmadığı gerçekleri birbiriyle yarışma halinde gelip geçşiyor.
Siyasal belirsizlik ve yalanların ayuka çıktığı ortamda elbet paylaşım da bir harika. Geçenlerde yaşlı bir adam bana şu basit kıyası yaptı: “bak Özkan bey: eğer İngiliz olsa bunlar olmazdı”. Ben örnek vermesini istedim: “şimdi adı maliya bakanı olan şahıs, kendi kardeşine sigorta ihalesini veremezdi: imkansızdı. Oysa bizimki hem de Türkiye destekli maliye bakanı kardeşine ihaleyi verdi” diyordu. Eklemede de Koperatiflerde dahi üçüncü dereceden sonra akrabaya iş verilebileceğini de hatırlatı. Bana benim klasik deyerlendirmem ulaştı: Kıbrıs sömürgecilik döneminde yaşadı. Kurallar buna göre sösmürgecilikle oluştu. Şimdi de aynen devam ediyor. Bakın kıyasa, Türkiye ve İngiltere dönemleri kıyas ediliyor yaşam deneyimiyle.
Şimdi adamıza gelşip konuşma yapan Turizimle TC bakanının bir kelimesi hariç gerçeği ile karşılaşalım: Türkiyede hangi başarılar olduysa burada da olacak. Doğrudur bir farkla “başarılı” denilen ifade çıkarılırsa. Nitekim her Türkiye açıklamalarında ve özellikle ilaçtan bahislere varan mafyaclıkta Kuzey KInbrısın da içinde olması tesadüf deyildir.***
Elektrik kesiliyor. Hem de makamcıın kesilmeyecek denmesine rağmen. Soğuk vuruyor. Sesizlik de etrafı korkutuyor. Ama bu sonuca bile bile geldik. Göstere göstere gerçekleşenlerle ulaştık. Zifiri karanlık korkunç. Ama normalleştirildi. Tepki falan yok. Sadece medyadaki olanaklarla şovun övgüsüne tanık oluyorum. Hep övülme denilirken, aslında övdüklerimizin ve dün söylediğimiz için suçlandığımız siyasetin sonuçlarıyla karşılaşıyoruz. Gidilecek yolu açıklamaya çalışırkeni dün bize küfredip saldıranlar, şimdi onlar da şikayetname yazıyor ve okuyor. Bugün dünden geldi. Dün alkışlayanlar da malum. Sistemin kaçınılmaz sonuçlarıdır. Elektrik veya siyasal çürümüşlük dünden kurumsallaştırılıp günümüze getirildi. Ayni anlayışla ve daha da Türkiyeleşme ile olacak dün olmaz denilen bugünkü Ünalın ve Tahsinin koltuğa oturmasına bakıp kendinize yanıtı da bulursunuz. Hele takkeci gazeteci gibi Üstel hükümeti kurulurken “umutluyum” söylerken, birden ayni makenizmada eleştiri yapması biraz acayip ve ayıp deyilmi?