Eskiden hiç olmazsa, bahane olsa da uluslararası koşullar laflarını kulanırdık. Artık dış politika konusunda pek ilgilenen yok. Öylesine daralma oldu ki içeleşip ilhaklaşma politikası kısgacına girdiğimiz Türkiyedeki gelişmeleri dahi konuşmaktan kaçma normalleşmesine geldik. Halbuki uluslararası ilişkiler özellikle de bizim gibi stratejik sömürge ilkeleriyle idare edilip Kuzeyinde ilhaklaşma adımları epey yol almışken, en azından bölgemizdeki gelişmelerin bizi etkilememesi mümkün olmadığı gereği ile ilgilenmemiz gerekir. Nitekim ilgisizliğin en kkötü esir olduğumuz iki olgu AB ve Annan planında hep yaşadık.
Bu girişe neden tekrardan deyindim: çünkü başta Türkiyede seçimlerle bazı taşların oymana veya döşenme gerçeği mutlaka olacak. Hala uzak durarak sadece “hükümetin yasalarının doğru yazılma” muhalefetiyle oyalanıp duruyoruz. Oysa Ortadoğuda klasik bildiğimiz Ortadoğu dışında hem de uluslararası ilişkiler düzeyinde yeni hamleler olmaya başladı. En sonuncusu; Çinin öncülüğü ile Sudi Arabistan ile iranın uzlaşmalarıdır. Bu eğer yol alacak bir uzlaşma olursa, Ortadoğudaki etkilerinin olacağı da kaçınılmazdır. Fakat, hem de anlaşma lafazanlığını fonlardan para larakta konuşan K. Kıbrısta böylesi önemli denecek gelişme konusun da yorum falan hiç yapılmadı. Ama sayın vekilerimiz ve Güneydekiler hen de iranın dibinde Bahreyinde konferans yaptılar!***
Çin dünya gündeminde epey konu edilmeye başlandı. Bizim daha çok ilgilenenler batılı kaynaklardan bilgilerle Çin algısı oluşturdukları için, Çine özgün mesaj veren gelişmeleri de hiç önemsememe tutumunda olmaları da gayet münasiptir. ABD başkanlığında batı Çini de kuşatma hareketine bölgesel itifaklar ve Tayvan krizini kaşıyarak hamle yaparken, destekleyicileri de haklı olduğunu söyleme korosuna katıldılar. Bu krizle oynanır, havadaki balonu vurup tırmandırma yaşanırken, Çnin de hamleleri elbet olmaya başladı. Eski bildik Çin olmadığını da hamleleriyle göstermeye başladı. Daha net olanı, Çin artık diplomatik ve ekonomik güç olarak dünya sahnesine adımlarıyla yer almaya başladı.
Batı Çini kuşatma hareketine uyduruk algılarla hız verir, itifak yapıyor. Fakat, Çin de artık kendine güvenle hamleler yapıyor. İlk hamlesi Ukrayna savaşındaki önerilerilyle gündeme geldi. Tüm batı Rusyanın yok edilmesi askeri stratejisine dayanmaya çalışırken, B.M. resmen saçmalama derecesine gelen açıklamalar yaparken, Çin net önerilerle piyasaya çıktı. Elbet şimdilik batı kolektif emperyalistler ateşkes dahi istemeden savaşa devam dedikelri için bu önerilere dikat etmediler. B.M. dahi nedense şimdiki teslimiyetin altında önerilerin önemini dahi söylemekten kaçtı. Guteres bu tür gelişmeler yerine Tatarla yemek yeme toplantıları düzenlemeyi seviyor!
Bu arada Çin başka adımlarla da Ortadoğuya girdi. Körfez ülkeleri ve iranla önemli anlaşmalar yaptı. Kendine yönelik Arap ülkeleriyle de zirveler yaptı. Bir anlamda irana doğru de önemli yatırımlı büyük stratejik anlaşma da gerçekleştirdi. Fakat, kimse Çinin Ortadoğuda önemli diplomatik başarı göstermesini beklemiyordu. Hele de iki zıt duruşta olan iran ve Sudiler arasında asla tahmin yürüten pek yoktu. Daha da ileriye gideyim, iran ve Sudi Arabistan uzlaşması bilgisinin geleceğine kimse ihtimal vermiyordu. Ama, çin girdiği Ortadoğu cenderesinde şimdiye kadar pek gerçekleştirilmeyen bir anlaşmanın adımlarını attı.
Önemli olması gereken ama pek de önemsenmeyen iran Sudi Arabistan uzlaşma anlaşması yapıldı. Yakında diplomatik ilişkiler kurulacağı da açıklandı. Oysa başta İsrail ve ABD yönetimi iranı dıştalama ve ülkenin parçalanması için elinden geleni yapıyorlardı. Bir anlamda ABD bahçesi olarak görülen, iki ayrışmalı şer eksenli yapı olup siyasetin şekillendiği dönemde Çinin şer eksenli ve dostu iki batılı ülke ilişkili devletin anlaşmayla dünyaya duyrulması bir analamda Suriyeden sonra şimdi de öteki bölgede siyasetin ipleri ABD elinden kayış gibidir. Sudilerin son tutumları ve iran anlaşması bir anlamda bölgede birçok deyişken ihtimalini de tetiklemeye yönelmesi muhtemeldir. Körfezülkeleri arasındaki krizden Yemen savaşına veya Lübnan hükümet krizinden Suriye olaylarına mutlaka etkisi olacak. Çünkü iran ve Sudilerin karşılıklı geldikleri kriz yöreleridir.
Çin kuşatılmaya ve tahrip edilme itifakları bölgesinde yapılırken, önce Afrika şimdi de Ortadoğuda artık adımlarını duyurtmaya başladı. Çinin siyasal başarıları ise ABD için epey sıkıntı yaratılacağı kesin. ABD krizlerdeki rolü malumken, çözemeyip Çin diplomasisinin etkili olma gerçeği, elbet ilerde konuşulacak dereceye gelecektir. Hele de Sudi iran buluşması ve ilişkilerin kurulup bazı sorunlara çözüm de gelince, yeni denklemde isaril duruşu ve ABD oyunları da yeniden hamle yapacağı kesin. Burada, özellikle Türkiye Suriye denkleminde Amerikanın daha bir rol alıp Türkiye üzerinden hamleler yapacağı şimdiden bilinsin. Yine unutmayalım: IŞİD ve ELnusra gibi faşist gerici milislerin hala ABD kontrolunda olup her an harekete geçirilme potansiyelinin olduğu da akılda tutulmalıdır. Dyeişmeyen gerçek, Çin artık Oradoğuda ekonomik anlaşmalardan sonra diplomatik siyasal sonuçlar da almaya başladı. Çinin bu hamleleri elbet tek belirleyici ABD ve kendini faşistlik bataklığına çeken AB ülkeleri için de gelecek politik yeniden deyerlendirme zorunluluğu uyarıları gelmesi de ihtimal dışı olmayacak.
Emperyalist gerçeklikte bu koşullar hep vardır. Utra emperyalizim falan da yok. Emperyalistler arası rekabet hep vardır. Çoğu kesim sanki tek ABD hegemonyasının mutlaklığı ile teseli olma da yanılmanın ta kendisidir. Rekabet krizlerde daha dayoğunlaşır. Hani Emperyalizmin beş ilkesinden birinin de eşitsiz gelişim olduğunu sakın ha akıldan çıkarmayalım.