Kıbrıs iktibasHare YakulaDeğirmene su taşıyıp helalleşmek isteyen katillerle hesaplaşılmalıdır - Hare Yakula
yazarın tüm yazıları:

Değirmene su taşıyıp helalleşmek isteyen katillerle hesaplaşılmalıdır – Hare Yakula

Yeniçağ podcastını dinleyin

6 Şubat 2023 günü bir dönüm noktasıdır. Depremin cinayete, doğal afetin felakete
dönüştüğü gündür. “Doğal” addedilen şeylerin eylemlerimizden bağımsız ele alınmasına
meylederiz. Halbuki sonuçlar eylemlerimizle ilişkilidir. Biliyoruz ki deprem gibi birçok doğal
afet, eylemlerimizle yani alınacak bilimsel önlemler ve planlama ile hasarsız atlatılabilir.
Yıkıcılığı önlenebilir. Normalleştirilmeye çalışılan “doğal afetlerde”, “doğallığın
sorgulanması” es geçilmemeli ve tarihsel, siyasal, ekonomik bağlamlar kurulmalıdır.
12 Ocak 2010 tarihinde Haiti’de 7 büyüklüğündeki depremde Birleşmiş Milletler
İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin (UN OCHA) tahminlerine göre, 220 binin üzerinde can
kaybı yaşandı. 27 Şubat 2010 tarihinde Şili’deki 8.8 büyüklüğündeki deprem daha şiddetli
olmasına rağmen ölüm sayısı 800’ü geçmedi! Haiti’deki yıkım neden bu kadar fazla idi?
Bunu Haiti’nin tarihine bakarak anlamaya çalışmakta fayda var. Uzun yıllar İspanya
ve Fransa’nın işgali, sömürge politikası ile Almanya, İngiltere ve ABD’nin tehdit ve kuvvete
dayalı güç diplomasisi ülkenin ulusal hazinesini sıfırladı. Dış müdahaleler, siyasi
istikrarsızlaştırma ve ekonomik bağımsızlığının olmayışı ülkenin kamu kurumlarının
gelişmemesine ve afetlerde gerekli önlemlerin alınamamasına neden oldu. Böylelikle yıkım
büyük oldu. Haiti’nin sömürgecilik tarihini ve emperyal ülkelerin baskılarını yok sayamayız.
Ancak gerçek tarihi ile yüzleşirsek depremin ağır bilançosunun nedenlerinin bağlamını
kurabiliriz. Çünkü Haiti depreminin temelinde sömürgeciliğin bıraktığı miras
yatmaktadır.
Türkiye’de 20 yıldır kamu kaynakları, AKP tek adam rejimi tarafından tüketildi. Tüm
hizmetler taşeron firmalara teslim edildi. Kamu özelleştirildi. Hükümet, adeta kâr odaklı bir
şirkete dönüştü. Yetişebildiğini çaldı. Ada yarısını ise önceki hükümetlerin siyasetini devam
ettirerek sömürmeye devam ediyor. TC’nin adadaki sömürge siyaseti ve icraatları alenen
muhalefetin kalkan siyasetiyle perdeleniyor. En gözde icraatlar “koordinasyon ofislerinde”
“işbirliği protokolleriyle” gerçekleştiriliyor!
İSİAS Katliamının nedeninin ihmalkarlık, işbilmezlik, rant, “imar affı” ve “imar
barışı” olduğu gerçeği ortada duruyorken UBP-YDP-DP milletvekilleri ada yarısı için İmar
Yasası değişiklik önerisi sundu. Öneriyi sunan üç vekile öfke büyüktü. Sömürge yönetiminde
meclis-yasalar, istenildiği gibi devlet-hükümet illüzyonu yaratıyor. Özellikle
muhalefettekilere ise devlet-hükümet halüsinasyonu gördürüyor. Bataklıktaki Mağusa Devlet
Hastanesi, dere yatağındaki Lefkoşa Pandemi Hastanesi ve inşası devam eden Külliye TC
tarafından vizesiz ve denetimsiz inşa ediliyor olması görmezden geliniyor. Muhalefetin
bağlamsızlaştırma siyasetiyle “anadaki muhataplar” gizleniyor. Kıbrıs’ta beklenen depremi
sömürge rejimini arakesit yapmadan tartışmak, düşünmek eksiktir. Yetersizdir.
Yitirilen canlar ve yarım kalmış hayaller günlerdir yüreğimi acıtıyor, üzüyor. Bu
yokluğun telafisi yok. Öfkeleniyorum çünkü ölümler önlenebilirdi. Kaygılıyım. Yerbilimciler
Kıbrıs’ta olası bir depreme dair bizleri uyarıyor. Önlem alın diyor. Bense birçoğumuz gibi
yeterince önlem alınmadığını gözlemliyorum.

Depreme hazır mıyız? Okullar, hastaneler, kamu kurumları ve yaşadığımız evler
depreme dayanıklı mı? Bakın eğitim sendikaları ne diyor: “112 okulun, 89’u 1974 öncesinde
inşa edildi.1974-1999 yılları arasında 8, 1999 yılı sonrasında ise 15 okul yapıldı.” 6 Şubat
depreminin üzerinden neredeyse bir ay geçmesine rağmen okullar dahil bina denetimlerine
dair bir raporlama söz konusu değil. Bazı okul aile birliklerinin isyanı ile sadece birkaç okul
tahliye edildi. Ne büyük ironidir ki afet toplanma alanlarının çoğu güvenirliğinden
şüphelendiğimiz okul binalarının bahçeleri olarak belirlendi. İstanbul’da ise belirlenen
toplanma alanlarının çoğu futbol sahaları. Eğer yeşil alanları betonlaştırır ya da sadece
görsellik düşünerek düzenlersek, yüksek binalarla çevrelenmiş okul bahçelerine ve futbol
sahalarına mahkum oluruz. Halbuki yeşil alanlar sel riskini azaltır, aşırı sıcaklarda nefes
alabilecek ortamı sunar. Beden ve ruh sağlığımıza iyi gelir.
Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’nin geçmişte yaşadığı sel baskınlarını
biliyoruz. Bazı doktorlar yaklaşık 10 yıl önceki raporda kullanılmaması gerektiği sonucuna
varıldığını iddia ediyor. 10 yıldır bakanlık yapmış her bakanın bilgisinde olduğu ifade
ediliyor. Her tarafta sorumluluk almayı reddedenlerin silinmeyecek parmak izleri var.
Kimse kendini ne kandırsın ne kandırtsın. Depremler engellenemez fakat sonuçları,
tahribatı kontrol edilebilir. Küresel iklim krizini yok saymadan olası bir depreme karşı
hazırlanmalı, yaşanılan depremleri neden-sonuç ilişkisi kurarak bağlamından koparmadan
anlamlandırmalı ve değirmene su taşıyıp helallik isteyen katillerle hesaplaşarak yaralarımızı
sarmalıyız.

Yazıyla ilişkili linkler:
https://haberkibris.com/387aaf3c-2010_10_25.html
https://www.yeniduzen.com/guvenli-okul-talebi-161572h.htm

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
322AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin