Yunanistanda teren kazası oldu. Yaklaşık kırk üzerinde insan öldü. Hatırlayanlar da oldu. Türkiyede de özellikle dersleriyle Çorlu tren kazaası oldu. Orada da ölümler gerçekleşti. Yunanistanda tren kazası sonrası ulaştırma bakanı istifayı hemen bastı. Şuymuş buymuş demeden görevden ayrıldı. Ayni günümüzde Türkiyede de deprem yaşandı. Elibini aşan ölümelr var. Devamı da gelecek. İstifamı: alakası yok. Tam aksine, onca koordinasyonsuzluklar, ayuka çıkan yolsuzluk ve rantlaşmalara karşın brakın istifayı, gerçekleri söylememe baskıları yasaklar ve tutuklamalarla devam ediyor.
Yunanistanda tren kazası, kırka yakın ölüm, ulaştırma bakanı Misotakis istifa ediyor. Türkiyede onbinelrce ölüm ve yıkıma karşın istifa yerine tam aksi savunma ve yasaklarla yola devam deniliyor. Peki ayni anda Yunanistana da söven bizim yüce meclis kürsüsüne de bakmak var mmı: Yunanistanda oldu diye yanlış diyecek ve Türkiye olduğu için savunacak kültürleşmemiz ne yazık oluştu. Yunanistanı veya Kıbrıs Cumhuriyetini örnek göstermek dahi tehlikeli. Malum ya talimatla atananların neleri söyleyip suçladıkları her gün karşımızda geliyor. Ama Dünya hem Yunanistan tren kazası hem de Türkiye depremini konuşmaya, yazmaya devam ediyor. Bizde bu kıyası dahi yapacak pek fazla kişi yok.****
Almanya gönderdiği çadırlara kendi etiketini deyil de Kızılay veya Afat konulduğunu söyledi yazdı. Ardından bazı ülkelerin gönderdiği çadırlara “satılık deyildir” yazıları kondu. Türkiyenin en yakın dostu dahi Pakistan bu yazıyı yazdı. Bilmem K. Kıbrısta böyle bir nedişe veya tetbir talebi oldumu!
Depremle birlikte kurumsal çürümüşlük türkiyede oldukça ayuka çıkarılan örneklerle doluyor. Kızılay da bunlardan biridir. Yardım kuruluşu olarak düşünülen örgüt aslında neoliebraleşmeyle ticarileştirdiği veya yandaş atamalarla particilik lyapısına dönüştüğü bilgileri zaten epey zaman yayılıyordu. Deprem de nasip olarak alındı. Satılan çadır veya gıdalar hemen toplanan yardımların Kızılaya verilirken ki kuşkuları artırdı. Kızılay yeniden yerlerde sürünmeye b aşladı.
Bir de şu tutum görüldü: gelen yardımları bazı devlet kuruluşları kendi simgelerini, tabelalarını koydukları da görüldü. Bu uluslararası yardımlarda da gerçekleşti. Türkiyede örneğin eğer muhalif belediye ie etiketi kaldırtılıp iktidar yanlısı valilik veya öteki kuruluşların etiketi basılma ahlaksızlığı gayet ormal gerçekleşti. Ayni tutum dış gelen yardımlara da eklenince, Almanyadan Pakistana durum konu oldu. Çadırlarının üstüne “satılık deyildir” ifadeleri yazıldı.
*****
Yukarda verdiğim iki deyişik gelişme dahi nasıl bir dünyada yaşadığımızın da kanıtıdır. Neoliebraleşme ile sömürgeleşmenin yapılanışı da K. Kıbrısta yansıması kadar normal ne olabilir. Atananlar veya öteki bazı kuruluşlar dünyada konuşulan ve tavır konulan yardımların nereye gitiği kuşkuları veya satılmaması çabaları, acaba buradaki bazı lüks arabalı ve rant aşkıyla teslim olanlar, şöyle bir kuşkuya yanıt verirmi: acaba toplanan yardımlar doğru yere gidiyormu? Sanırım yanıtını bilirsiniz. Dahası, bana ne diyecek derecedeki pişkinliğimiz de hala sürüyor. Bazı konularda hele de Türkiye Yunanistan veya Kıbrıs cumhurieytli deyelrlendirmeler: aman ha çok tehlikelidir. En iyisi susarak ve Tahsin gibi oyuncularla oyalanarak hükümetciliğe devam.
Güvensizlik ve suskunluk hala kurtarıcılıkta iş görüyorsa, K. Kıbrıs hep dalkavuklu işler yapılmaya devam. Unutmadık, Girneliler onca nefes alınmayacak dereceye gelmeği rant parasına kabullenip savunurken, yolsuzluk nedeniyle görevden alınan Üstel için UBP basıldıydı. Sucuoğluna Y.63 oyla seçilirken, bir gecede kafasının koparılmasına o oy verenler sesiz kalıp istemedikleri Üstelden Tahsine koltuğa oturmasını kabulendi. Onun için dünyadan gelen sesler bizim için anlamsız. Hele de hiç konuşmak istemediğimiz Türkiyedeki rejim gerçekleri, hala rüyalarda uyutulup hala beklenti esintisinden yel tutmaya çalışılınıyor.