Bugün yine Türkiye seçim sürecinde kalacam. Hem Türkiye seçim sürecinde bildik ama gerçekten ders alıcı kararlar alınıp algı oyunları oynanmaya hız veriliyor. Öte yandan K. Kıbrısta nasıl davranılacağının şaşkınlığı “korkaklığı” yanında, birielri de işbirlikçilik tutumlarını sergilemeye hız mermektedir. Bunlar aslında ingilterenin Kıbrıs sorununa Türkiyeyi çekip da yönlendirmesiyle başlanan uzun siyasal yolculukta gelinen ibratlik sonuçtur. Elilerde Kıbrıstaki taksim teziyle zorlanan Türkiye Kıbrıstan uzak kalma eylimini sürdürürken, “55 6 7 Eylül” provakasyonuyla Türkiye Kıbrıs siyasal oynuna girdi. Günümüze dek en kritik müdahalelerle şekillendirilen Kıbrıs, Türkiye için fırsatlar ve zorlamalarla günümüz sonucuna gelindi. Konuları eğer geniş anlamda değerlendirmek isteyenler bu siyasal süreci doğru okuyup gözden kaçırmaması gerekir. Ama, hep kaçtık. Gerçekleri konuşmama ve istenileni kültürleştirme politikası, şimdiki normalleşme güncel politik noktaya ulaştık.***
Türkiyede seçim sürecine girildi. Arada bir yazdığım nedenler sonucu da konu rejim olayı ile birlikte saydamlaştı. Devlet içi çelişkilerden tutun sosyal muhalefet öfkelerinin çeşitlendiği ortamda, belirleyicilik her zaman örgütlü siyasal güç olanın eksenine gelşindi. Geçen yazımdada bir kez daha özetleyerek dokundumm. Bugün ise önemli bazı göstergeler ortaya serildi. YSK kararını açıkladı. Klasik son dönemin tutumunun tekrarı gibiydi. Yeter ki gerçeklerle konuşallm. Yok yine kaçışlarla resmi yelpazede durursak, günlük günü kurtarmanın ötesine gidemeğiz. Net olan karşımızdaki net bilgilere ve önemli hukukçuların açıklamalarına rağmen YSK Erdoğanın üçüncü kez adaylığını kabul etti. Yine diploma konusu hala muğlakta. Net olan, diplomayı hala Erdoğanın ve vardır diyen kurumların gösterememesiydi. Böylelikle hepimize bu seçimde yasal kural veya normal seçim laflarının tekrardan doğru eksende oturmadığını gösterdi.
Bunlar Türkiyede yaşanırken, K. Kıbrısta da özellikle TC elçiliği ile koltukta oturan kesimler AKP lehine klasik bildik girişimlere çoktan başladı. Sadece net olarak Avrupa resimle de bunu haberleştirdi. Öteki gazeteler daha çok yine görmezlik maymun oynunda direniyor. Yeniden Fuat beyin de adamıza geleceği haberi ise “ya ayar veya nasıl müdahale” lakırtılarını orda burda konuşturtu. Ama, bilgiden çok o anlık tahminlerle konuşma ihdiyacını da giderme durumuydu. Yalnız, burada şu ayrıma da dokunalım: TC yurttaşı olan insanlar oy da kulanacağı için olaya da objektif bakma ile çıkar ilişkileri arasında bazen sıkışıyor. Fakat, kendini çok öven ama olayla ilgilenmeyen öteki K. Kıbrıs insanı daha çok tahmin veya sohbet durumuna göre atıp tutuyor. Gerçekleri bunlara anlatmak, bazen denizde eşeği atlatırma gibi zor oljuyor. Bunu her an aşadığım için çok iyi bilirim. Ama, konuşulmasa da kaçılsa da Metin beyden Fuat beye nasıl cendereye sokulunduğunu artık görmezden gelmenin de acayiplik karikatürü ancak çizilir.
Bu sonuçlar aslında idolojikleştirilip, içeleştirilen sömürgesel ve yönetm kul bağlarının bir sentezidir. Türkiye cepesi konuya nasıl baktığını zaten biliyoruz. Aynen K. Kıbrısta da oluşan bağımlılığı görmezden gelmenin en kolay düşşüncesi de “biz oraya karışmıyoruz” demektir. Daha da kimilerinin deyişi ile “onların iç işidir” denilip kurtulmaktır! Bu sağırlar diyalok bakışı da ne yazık politik kültürleştirildi. Doğrusu çoğunun da kolayına geliyor. Son seçim sürecinde koltukçular hemen bağımlı teslimiyetlerini gösterip, hem talimatlara uyuyor hem de şimdilik AKP kazansın alanında uğraş veriyorlar. Öteki parlementer muhalefet ise nedense en basit Türkiyedeki partielrle ilişki kurmayı dahi unutu. Böylelikle teslimiyetin ve sıra beklemenin aynasında takılıp kaldık. Zaten bunu Kılıçtaroğlunun adaya gelişindeki hiçbir temas yapmaması, hava alanındaki koltukçuların nasıl uçarak kaçarken, birçok eşyalarını unutuğunu da yaşadık. Bu nedenle K. Kıbrısta onca Türkiyeleşmeye karşın hala seçim alanında pek laf eden de yok. Ama, yarın Kılıçtaroğlu kazanınca bakın Atatür lafları nasıl havada uçacak.
Öteki tehlikeli durum ise hala Türkiye siyasal merkezin hala K. Kıbrıs konusunda resmi duruştan hiç sapmamasıdır. Hat da konuşunca resmi eksenin dışına çıkamamasıdır. Ama ilhaklaşma ile sömürgeleşme tam gaz ielri gidiyor. Zaten genel siyasetin TC aşmazı dış politikadaki resmi görüşte sıralanması ve konuşmamasıdır. Buna ne yazık K. Suriye, K. Irak ve K. Kıbrıs gibi girilen ve kontrol edilen coğrafyalar konusunda da net görüşlerin hep statik veya sömürgesel çizgide takılı kalmasıdır. Oysa bunların da hepsinde uluslararası bağımlılıktaki siyasal fırsatçılığın olduğu gerçeği her an tekrarlanması da suskunluk kaçışının ne derece deyerli oluşunu da göstermektedir.