8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar gününün anlamı konusunda benim de elbette düşüncelerim vardır. Ben bugünün kadın emeğinin sömürüsüne karşı verilen mücadelede ödenen bedellerle anılmasından yanayım. Sovyetler Birliği dağılana kadar 8 Mart bu anlamda anılır ve o günlerdeki mücadeleler tekrar hatırlanır, genç kuşaklar geçmiş mücadeleyi öğrenirlerdi.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra tek kutuplu bir dünya düzeni kuruldu. Emperyalizm ve Kapitalist düzen artık isteklerini kolaylıkla kabul ettirebilecek ve doymak bilmeyen açlıkla sömürülerini devam ettirebileceklerdi.
Sovyetlerin dağılmış olması Bilimsel Sosyalizmin sonu demek değildi. Nitekim baskılar ve sömürü arttıkça insanların adaletsiz bir düzende yaşam standartları azaldı. Yeni arayış içine girmeleri ve sosyalizm özlemi çekmeleri bundandır.
Sovyetlerin dağılmasından sonra dünya sosyalist mücadelesi büyük bir yara almıştır. Bu doğru. Bu konuda toparlanma sürecinde emperyalizm kökleri çok eskilere dayanan feminizm düşüncesini tekrar gündeme getirmiştir. Kapitalizm, kurduğu bu sömürü düzeninde yarattığı cinsiyet eşitsizliğini körüklemiştir. Bu burjuvazinin daha çok sömürme daha çok kar etme isteğine de uygundu. Cinsiyetler arası ayrımı yaratanlar bir yandan da feminizmi körükleyerek cinsiyetler arası mücadeleyi sağlamışlardır. BU ise emeğin sömürüye karşı verdiği kavgayı zayıflatmaktadır. Üzülerek görmekteyim ki bunda da başarılı olmuşlardır.
Dünya Emekçi kadınlar Gününde hemen hemen bütün dünyada emek mücadelesi ve sosyalizmi simgeleyen kızıl bayrakların yerimi mor bayraklar almıştır. Bu mor bayrakların temsil ettiği feminist kadınların mücadelesi erkek egemenliğine karşı bir başkaldırıdır. Kadınların erkekler tarafından şiddet görmemesi, eşit işe eşit ücret istenmesi, cinsiyet ayrımcılığı yapılmaması feminist bir istek olarak ortaya çıksa da yeterli değildir. Bu isteklerle düzeni değiştirmek mümkün de değildir.
Sosyalist mücadele veren tüm kesimlerin mücadelesinde bu istekler zaten vardır. Emeğin sömürüsü kimden gelirse gelsin kabul edilemez ve bu konuda mücadele edilmelidir. İşçi sınıfı içinde kadın işçiler ve erkek işçiler her zaman eşit sayılır. Cinsiyetçi bir ayrım olamaz. Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir ve biri diğerinin üzerinde olamaz. Kısacası Sosyalizm mücadelesi sınıfsal bir mücadeledir ve insan cinsiyetine bakmadan her türlü ayrımcılığı ve sömürüyü reddeder.
Kıbrıs’ın kuzeyinde de tüm dünyada olduğu gibi feminizm, sosyalist mücadelenin önüne konmuştur. Kadın örgütleri feminizmi temsil eden mor rengi ön plana çıkararak cinsiyetçilik üzerine konuşmalar yapmışlar. Siyasi partiler içindeki kadınlar ortak bir söylemde buluştular. Erkek egemenliğine ve cinsiyetçi baskıları ön plana çıkardı.
Sömürüye karşı meydanlarda verilen mücadelede kızıl bayraklar yerine kadının erkek tarafından sömürüsünü ön plana çıkaran mor feminist bayraklar meydanlara dolmaya başladı. Yazık. Çok yazık.